Barış Doster yazdı…

Son yıllarda uluslararası ilişkiler, toplumbilim, siyaset bilimi, savunma, güvenlik gibi alanlarda yaygın olarak kullanılan bir kavram var; demografik mühendislik. Bu kavramla birlikte, eş zamanlı olarak göç mühendisliği, stratejik güç mühendisliği de kullanılıyor. Kitlesel nüfus hareketleriyle, kalabalık sığınmacı akınlarıyla, bir ülkenin üzerinde yüksek baskı kurup, onun demografisini, sosyolojisini değiştirmeyi, ekonomik yapısını, siyasal yapısını, kültürel yapısını bozmayı, dönüştürmeyi, ulusal güvenliğini zaafa uğratmayı anlatmak için kullanılıyor bu kavramlar. Çünkü artık kitlesel göç, adeta bir silah işlevi görüyor.

Türkiye; geçici koruma statüsündeki Suriyeli sığınmacılar nedeniyle tartışmaya başladı bu kavramları. Sığınmacıların sayısına ilişkin olarak, ister resmi veriler dikkate alınsın, ister bu verileri çok aşan sayılar dikkate alınsın, sığınmacı yükünün, Türkiye’nin ekonomisinden demografisine, toplumsal dokusundan kültürüne, ulusal güvenliğinden hukuk sistemine, sağlık sisteminden eğitim sistemine dek çok geniş bir yelpazede büyük yük getirdiği kesin. Üstelik sorun, kısa vadede çözülecek gibi de değil. Çünkü çok yönlü, çok boyutlu, çok katmanlı. Sadece ülkemiz içinde adım atmakla çözülmesi olanaksız, diplomatik adımları da zorunlu kılıyor.

ABD bu işin neresinde peki? Önce Irak’ın, ardından Suriye’nin bölünmesi yönünde hayli yol alan, henüz istediğini tam olarak elde edemese de, hatta Irak ve Suriye’den çekileceğine ilişkin son günlerde haberler görülse de, Irak’taki Türkmenleri zorla yerlerinden ederek, Irak ve Suriye’de Kürtlerin hamisi olup önlerini açarak, Suriye’den Türkiye’ye kitlesel sığınmacı akınını teşvik ve tahrik ederek, neleri amaçladı ABD?

Günümüzde bir kavimler göçü söz konusu olmadığına göre, Türkiye’ye bu kadar sığınmacının akın etmesi, Afganistan’dan Suriye’ye, Afrika’dan İran’a, Rusya’dan Ukrayna’ya dek çok farklı ülkelerden milyonlarca insanın Türkiye’ye gelmesi, acaba orta ve uzun vadede Türkiye’nin toplumsal yapısını nasıl etkileyecek? Türkiye’nin yükü kadar ağır olmasa bile Ortadoğu’dan, Afrika’dan yüzbinlerce insanın Avrupa’ya akın etmesi, Avrupa ülkelerinde ne türden sorunlara sebep olacak? Zaten güçlü zeminleri olan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, faşizm, Müslüman karşıtlığı, Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya gibi ülkelerde ne tür siyasal sonuçlar doğuracak? Hangi partilerin, liderlerin elini güçlendirecek?

Hiç uzağa gitmeyelim, Hatay’da, Kilis’te demografik yapı nasıl değişti, bilmiyor muyuz? Irak’ta Kerkük’ün nüfus yapısının, ABD destekli demografik mühendislikle, Türkmenler aleyhine nasıl değiştirildiğini hatırlamıyor muyuz? Suriye’nin kuzeyinden Türkiye’ye gelen Arapların yerine, o bölgeye PKK – PYD – YPG terör örgütü unsurlarının yerleştirildiğini görmüyor muyuz? Bu yolla Irak’tan sonra Suriye’de de bir bölgesel Kürt yönetimine zemin hazırlandığını anlamıyor muyuz? Irak’tan sonra Suriye’de de bir bölgesel Kürt yönetimi kurularak, zamanla bunlar birleştirilerek, bağımsız olmaları yönünde desteklenerek, ardından Türkiye ve İran’ın hedefe konacağını kavramıyor muyuz?

Dahası var. Demografik yapı değiştirilerek, hem içeride gerilim çıksın, kargaşa ortamı oluşsun isteniyor hem de ABD emperyalizmi için müdahale zemini, gerekçesi oluşturuluyor. Türk vatandaşlığının bol keseden verilmesi, mafyanın, çetelerin bu alana el atması, vatandaşlığın havalimanlarında dev görsellerle pazarlanması, hayra alamet olmadığı gibi, bu konuyu gündeme getirenlere hemen ırkçı, faşist, darbeci, cuntacı denilerek saldırılması da hayra alamet değil.

Bu sorunun, iktidarın uzun süre dillendirdiği “ensar ve muhacir” yaklaşımıyla çözülmediği görüldü. Gelenlerin önemli bölümünün Türkiye’den Avrupa’ya gitmek istediği, büyük bölümünün Türkiye’de kalmayı tercih ettiği anlaşıldı. Yapılması gereken, Suriyeli sığınmacılara Türk vatandaşlığı vermek değil, Suriye sorununun çözümünde inisiyatif alıp, sorunun çözümünde etkili olup, Suriyelilerin ülkelerine dönmesini sağlamak. İktidar blokunun bu konuda “güvenli, gönüllü, onurlu geri dönüş” şeklinde formülleştirdiği modeli hayata geçirmenin tek yolu, oturup Suriye hükümetiyle görüşmekten geçiyor. Ama Türkiye bu noktada değil.

Türkiye; daha fazla zaman yitirmeden, gerekli tüm adımları atmalı. Pakistan’ın, Afganistan’dan gelen sığınmacılar nedeniyle çektiği acılardan, nasıl bir istikrarsızlığa düştüğünden, ulusal güvenlik sorunu yaşadığından gerekli dersleri çıkarmalı. Sorunun çok katmanlı, çok yönlü, çok boyutlu olduğunu görmeli ve sığınmacıların isteklerinin ötesinde bir emperyalist müdahale aracına dönüştüğünü anlamalı.

QOSHE - ABD, garnizon devlet ve göç mühendisliği - Barış Doster
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

ABD, garnizon devlet ve göç mühendisliği

49 1
02.02.2024

Barış Doster yazdı…

Son yıllarda uluslararası ilişkiler, toplumbilim, siyaset bilimi, savunma, güvenlik gibi alanlarda yaygın olarak kullanılan bir kavram var; demografik mühendislik. Bu kavramla birlikte, eş zamanlı olarak göç mühendisliği, stratejik güç mühendisliği de kullanılıyor. Kitlesel nüfus hareketleriyle, kalabalık sığınmacı akınlarıyla, bir ülkenin üzerinde yüksek baskı kurup, onun demografisini, sosyolojisini değiştirmeyi, ekonomik yapısını, siyasal yapısını, kültürel yapısını bozmayı, dönüştürmeyi, ulusal güvenliğini zaafa uğratmayı anlatmak için kullanılıyor bu kavramlar. Çünkü artık kitlesel göç, adeta bir silah işlevi görüyor.

Türkiye; geçici koruma statüsündeki Suriyeli sığınmacılar nedeniyle tartışmaya başladı bu kavramları. Sığınmacıların sayısına ilişkin olarak, ister resmi veriler dikkate alınsın, ister bu verileri çok aşan sayılar dikkate alınsın, sığınmacı yükünün, Türkiye’nin ekonomisinden demografisine, toplumsal dokusundan kültürüne, ulusal güvenliğinden hukuk sistemine, sağlık sisteminden eğitim sistemine dek çok geniş bir yelpazede büyük yük getirdiği kesin. Üstelik sorun, kısa vadede çözülecek gibi de değil. Çünkü çok yönlü, çok boyutlu, çok katmanlı. Sadece ülkemiz içinde adım atmakla çözülmesi olanaksız, diplomatik adımları da zorunlu kılıyor.

ABD bu işin neresinde peki? Önce Irak’ın, ardından Suriye’nin bölünmesi yönünde hayli yol alan, henüz istediğini tam olarak elde edemese de, hatta Irak ve Suriye’den çekileceğine ilişkin son günlerde haberler görülse de, Irak’taki........

© Veryansın TV


Get it on Google Play