Nihat Genç yazdı…

Okumuş yazmış medeni insanların örgütlü yapılara yenilmesi zor olmadı!

1980 sonrası yoğun bir okuma gayreti içine girdik!

Şöyle diyorduk, dünyadan haberimiz olsun, kendimizi yetiştirelim, bizleri birbirine kim öldürtüyor, bilelim, ülkemizi kim soyuyor ve uyanık farkında sorumlu insanlar olalım, sanata edebiyata müziğe ve bilime ve dünyaya böyle baktık!

Bir örgüt ve cemaate uzak durduk çünkü ‘emir’ almak ve başkasının ya da bir ideolojinin adamı olmak çok küçümsediğimiz bir şeydi!

Okuduklarımızın bizi güçlü ve bağımsız bir ‘birey’ olmak inancıyla yetiştirdiğine inancımız tamdı!

Ancak benim gibi yüzlerce arkadaşımız zaman içinde örgütlü yapılara cemaatlere yenildi, ya kovulduk ya dışlandık ya bertaraf edildik ya dergilerimiz kapatıldı ya ekranlardan kovulduk ya da örgütlü yapıların manipülasyonuyla birbirimize düşman edildik!

Entellektül ortamımız yenildi, nefes alamaz olduk, yazıp çizdiğimiz dergiler ve çevresindeki arkadaşlarımız yenildi ve akademide medyada benim gibi düşünen on binlerce kendini çok iyi yetiştirmiş ‘birey’ yenildi, Pierre Loti romantizmiyle nargile içmeye gittiğimiz mekanlarda turist gibi seyrettiğimiz İslamcılara yenildik!

Kovulduk, engellendik, sansürlendik, görmezden gelindik ve örgütlü yapılar akademiyi, medyayı, sanatı, siyaseti ele geçirdi!

İşini çok iyi yapan eser üreten maharetli sorumlu ve yetenekli olmak hiçbir işe yaramadı!

Kolay yenildik çünkü karşımızda cemaat, hemşehricilik, parti, aşiretçilik ve ideolojik gruplar ve fonlanan sivil gruplar içinde, değildik!

Bu topraklarda en çok kovulan ve sansürlenen bir yazar olarak gözlerimi gerçek dünyaya açmam 2005-6’lı yıllarda oldu!

Gül gibi geçinip gittiğimiz arkadaşlarımızla aramıza kim girdi? Hangi tartışmalar çatışmalar önümüzü kesti? Hiçbir sorun yokken hangi konular yüzünden birbirimizle kavgaya tutuştuk ve hepimiz birer birer dağıldık ve yataklarımızı ayrı serdik?

Çünkü büyük oyun 2006’lı yıllarda kumpaslar operasyonlarla Cumhuriyet’e karşı örgütlü bir saldırı başladı!

Liberallar aydınlar TESEV gibi yapılar içinde İslamcılar FETÖ vb cemaatler içinde ve hepsi işbirliği içinde ve bir ‘kimlik’ edebiyatı ve etnik bir parti, ellerinde bir yıkım projesiyle topluca hücuma geçtiler!

Hiç hesabımızda yokken birden Kürt düşmanı(?) Müslüman düşmanı(?) Ermeni düşmanı(?) ve insanlık düşmanı oluverdik? Öyle bir ayrışma ki sormayın, Ankara siyasal bilgilerde konuşma yapacağım gün daha düne kadar bana çok yakın arkadaşlar ‘Nihat Genç Kıbrıs’ta Yunan Tezlerine Karşı Çıkıyor’ diye kapıda bildiri bile dağıttılar, ne alaka?

Yahu buraya nasıl geldik! Bizler eyvallahsız bağımsız yazarlardık ekonomiyi siyaseti kötülükleri yanlışları kim olursa olsun eleştiren bir kalemimiz vardı ama şimdi memlekete çok moda bir dil ve fikirler geldi ve birbirimizle daha önce hiç hesap etmediğimiz kavgaların içine düştük!

Sağıma baktım soluma baktım, kelaynak kuşu gibi ortada kaldım, yahu anayasayı yıkıyorlar, yahu ulus devletin köklerine saldırıyorlar, yahu vatanseverleri Cumhuriyetçileri ‘kriminalize’ edip suçluyorlar ve tutukluyorlar, yahu Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularına saldırıyorlar, dedikçe, dışlanmam ve kimsesizliğim daha da büyüdü!

Çünkü örgütlü yapılar Cumhuriyet diyen kim varsa marjinalize etmek için yola çıkmıştı! Özgürlükçülük diye bir şey moda olmuştu, liberal ve demokrasi vurgularıyla arkadaşlar barış-demokrasi-özgürlük kelimeleriyle yepyeni bir ‘kimlik’ sahibi olmuştu!

Ve kullandığımız milli, vatan, Cumhuriyet, vb. bütün kavramları suçlu, patolojik, hasta, ırkçı, faşist, başkasına tahammülü olmayan, tek tipçi, çoğulculuğa ve demokrasiye karşı, barış ve özgürlük düşmanı, vb. ilan etmişti!

Ulan biz, nereye düştük, demeden, ekranlardan kovulduk, ruh hastası, şizofren, saldırgan, faşist ilan edildik ve binlerce subay ve aydının kollarına kelepçe vurulmaya başlandı! Ve entelektüel çevremde kimi arasam yok, ya arazi olmuşlar ya da liberal demokrat özgürlükçü kavramların büyüsüyle yepyeni moda bir sürüye katılmışlar!

İlk verdiğim tepkilerden biri de CHP’ye koşmak oldu! Hiçbir zaman kayıt olmadım ama yakınlık kurmak için gittim geldim! Bu her türlü otoriteye karşı bilenmiş kalemim için çok zor oldu çünkü bir partili olmak kendi yeteneklerimle kimseye muhtaç olmadan ve tarafsız bir yazar olmak gibi yola çıktığım arkadaşlarım gibi benim de büyük idealime karşıydı!

Kapasitelerine kimliklerine hiç bakmadan yepyeni insanlar tanıdım ve büyük bir şaşkınlık, şok yaşadım, gördüğüm tanıdığım bu yeni insanlar çok yetersiz ve zavallıydı!

Ancak ‘bana’ benzeyen tek yanları hiçbiri örgütlü değildi, her biri şehirde büyümüş, iyi okullarda okumuş! İkinci ortak yanımız, gitti memleket gitti vatan deyip ağlaşıyorduk ve hepsi bu kadar!

Ve kasırga başladı ve örgütlü yapılar kumpas ve operasyonlar ve kasetlerle devleti, partileri, hukuk, medyayı ele geçirdi ve infilak ettirdi, ve örgütlü yapılar hepimizi etiketledi, kimimiz faşist ırkçı ulusalcı dedi, kimimizi öne çıkardı şöhret etti kimimizi boğdu dışladı!

Mesela bu süreç içinde TV’lerde paso program yapıyordum ve çok endişeliydik ama hiç kimseyle özel bir toplantı yapmak aklımızdan geçmedi! Yahu bir araya gelelim, bu saldırı nedir, arkasında kimler var anlayalım, yani neler oluyor diyemeden, ruh hastası ulusalcılar ilan edildik ve kendimizi yapayalnız kimsesiz Silivri’ye daha önce hiç tanımadığımız insanların mahkemelerine gidip gelirken bulduk!

O yıllarda liberal ve İslamcı denilen aydınları birebir tanıyor çoğuyla aynı mahfillerde sürekli görüşüyorduk, işte o günlerde tuhaf sorular sormaya başladım!

Tuhaflık şu, içinde arkadaşlarımın da olduğu TESEV üyesi liberaller birlikte toplantı üstüne toplantı yapıyor ve etnik araştırmalar yapıyor ve toplu bildirilere imza atıyor ve solcu liberallerle İslamcılar birlikte kitaplar dergiler çıkartıyor, yani topluca hareket ediyorlar!

Tuhaflık? Şunu sordum arkadaşlara, hani biz bireydik, irademizi kimseye teslim etmemek için yazar olmuştuk, hani biz abi, büyük, dayı, lider, şeyh tanımazdık, hayırdır! Bu toplu hareket ne manaya geliyor! Bu toplu imza vermeler ve toplu halde aynı ‘vesayet’ gibi faşist ırkçı ulusalcılar gibi kavramları kullanmak, ne anlama geliyor!

Demeye kalmadan, önümüze PKK’yı meşrulaştıran ve Ermeni Taşnak Partisi’nden özür dileyen bildiriler koyuldu, imzala, diye! Neye uğradığımıza şaşırdık ve Maşalar ve Kazmalar adıyla çok sert bir yazı yazdım, imzalamadık ve dışlandık!

O günlerde bir şey daha oldu, o zamanlar cemaat diyorduk, gazeteciler ve yazarlar adında dernekleri varmış, bana, Türkiye’nin en büyük ödülünü vereceklermiş, -hasiktirin, dedim, ilave ettim, ulan ben bu numaraları yiyecek Ecevit miyim Toktamış Ateş miyim?

Sonuç bir küçük örgütlü azınlık tıpkı Amerika’da olduğu gibi medyayı akademiyi hukuku ele geçirdi!

Ve arkasına holdingleri, cemaatleri, İslamcıları liberalleri alan örgütlü saldırı hukukta sanatta siyasette kendi haliyle kendini yetiştirmiş binlerce akademisyeni ve yazarı dışlayıp kovdular ya da tesirsiz etkisiz hale getirdiler!

Bir de üstüne tarihimizin en büyük kumpası Hrant öldürülünce en yakın arkadaşlarımız dahi katil sizsiniz diyen yaftalayıcı mahküm edici bakışları üstümüze çevrildi! Oysa Hrant’ın arkadaşları Hrant’ı öldüren cemaatin TV ve gazetelerinden maaşlanıyordu!

Ülkemizin tarihi ve değerleri akademi ve medyada hiç temsil edilmediği bu günlere bu sürece çok yoğun damgalamalar etiketlemeler suçlamalar suikastler ve ayrışmalar ve İslamcı ve liberallerin toplu hareket etmeleriyle bir otuz yıl içinde geliverdik!

Çünkü Cumhuriyete ve vatanı ve toprak bütünlüğüne ve bağımsız hukukuna bağlı benim gibi on binlercesi tasfiye edildi!

Düşünün Irak işgalinde milyonlarca insanın atom bombalarıyla öldürülmesine arkadaşlarımız ‘özgürlük’ ve ‘demokrasi gelecek’ diye seviniyordu! Ve sonrası Suriye savaşına karşı söz söyleyecek adam bulamadık! Düşünün milyonlarca sahte Ergenekon dosyasına karşı laf söyleyecek adam bulamadık!

Ve bugünlerde düşünün sömürge madenciliğine karşı bile konuşacak mücadele edecek tek bir adam bulamadık, onlarca yıl tek bir haber yaptıramadık!

Kuşatıldık ve işgal edildik!

Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına ve değerlerine karşı örgütlenmiş sayıları yüzde iki-üç yüz gibi küçük bir azınlık medyayı ve akademiyi ve sosyal ağları nasıl ele geçirdi, bence çok müthiş bir soru!

İşte Gazze’de olup bitenleri söylesek alttan alta silah ve benzin desteği verenlere hiç ses çıkartmıyorlar ama bize yasak koyup engelliyorlar!

Dünya kilitlendi, Türkiye kilitlendi!

Siyaseten umut çözüm hiç yok! Sorun emekli maaşları mı, sorun Gazze mi, sorun sömürge madenciliği mi, hayır, sorun, kimsenin kılını kıpırdatacak gücü varlığı yok!

Örgütlü azınlığın ele geçirdiği akademi ve medya ve siyasetten hiç kimse umut beklemiyor!

Dünya ve ülkemiz neden ve nasıl kilitlendi hala anlamak istemiyor musunuz?

Yenilen sadece Türkiye değil, her coğrafya parçası işgal baskı dayatma altında!

Sahi, insanlığın neden çaresiz kaldığını neden sesini çıkartamadığını hiç mi merak etmiyorsunuz?

Sizden ricam bir haftanızı verin ve Kaknüs yayınlarından çıkan Kevin Macdonald’ın 700 sayfalık ELEŞTİRİ KÜLTÜR’ü adlı kitabını mutlaka okuyun!

Eleştiri Kültür’ünü okumamış bir akademisyen ve yazar dünyanın neden kilitlendiğini siyasetin neden çözüm üretemediğini anlayamaz!

Bizim başımıza gelen Amerika’nın başına gelen, aynı şey!

Tıpkı ülkemizde olduğu gibi, nüfus olarak yüzde iki-üçlük bir azınlık nasıl oluyor da Amerika’da akademinin ve medyanın yüzde 70’ini ele geçirebiliyor ve aynı küçük azınlığın aynı siyaset ve kavram diliyle ülkemizde medyayı ve akademiyi ele nasıl geçirdiğini hiç anlayamaz!

Fetöcülerin, İslamcıların, PKK’nın ve liberallerin hangi kavramlar hangi dille siyaseti ve medyayı ve akademiyi ele geçirdiğini hiç anlayamaz!

En milliyim diyen partilerin bile ordu ve hukuk operasyonlarla ele geçirilirken kimler tarafından susturulup ve gladyö adına kullanılıp kendi aydınlarını öldürttüğünü ve en güya anti-kapitalistim diyen solcuların bile nasıl manipüle edildiğini bu yıkıcı işgal dilinin sosyal bilimlerden felsefeye ve holdinglere kadar nasıl veba salgını gibi yayıldığını kimse hiç anlayamaz!

Toplu halde aynı örgütler ve kavramlarla çalışan bu azınlık yapılarının akademide tek başına çalışan bilim adamını, yargıda onuruyla tek başına çalışan hakimleri yargıçları ve medyada bağımsız çalışan yazarları nasıl diskalifiye ettiğini hiç anlayamaz!

Bu tuhaflığını nasıl göremezsiniz, güya birey kültürünü övüyorlar ama kendileri çok korumalı dayanışmalı azınlık örgütlerinin maşası gibi çalışıyorlar!

Eleştiri Kültürü adlı kitap işte masaya ‘birey’ kültürünü beynimize şırıngalayan sosyal bilimcileri yatırıyor! Ki bu okulların en başında Naziler’den kaçan bir grup Yahudi bilim adamının kurduğu Frankfurt Okulu!

Frankfurt Okulu’nu bize genç yaşta tanıtan efsane hoca Ünsal Oksay’dır, tavsiye ettiği kitapları yaladık yuttuk ve baskı, otorite, özgürlük biçimlerine dair bir çok kavram öğrendik ve sözüm ona güya dünyaya açıldık!

Frankfurt Okulu sosyal bilimlerde çok meşhur bir toplumsal araştırma merkezidir! Adorno’yu Horkheimer’i Marcuse’i, Fromm’u, evimiz, nicesinin kitaplarıyla dolu ve daha bir ay önce Gazze’deki soykırımı destekleyen Habermas bu okulun yaşayan son büyük felsefecisidir!

Cumhuriyet’imizi parçalamak için 2006’lı yıllarda başlayan örgütlü saldırılar olmasaydı, dönüp, 1980’li yılların henüz başında yıllarca eve kapanıp harıl harıl okuduğumuz Frankfurt Okulu’nun benim ve arkadaşlarımın zihninde neleri yıktığını neleri manipüle ettiğini yani bizi nasıl kandırdığı üstünde hiç durmayacaktım!

Frankfurt Okulu, iki büyük kavram geliştirmiştir, birincisi ‘Otoriteryen kişilik’ diğeri ‘Önyargı Araştırmaları’, bugün dünyanın bütün coğrafyalarında ders diye okutulur!

‘Eleştiri Kültürü’ işte bu iki büyük sosyal çalışmayla akademinin ve entellektüellerin nasıl manipüle edildiğini ve arka planını 700 sayfada anlatıyor!

Ki, hepimizin beynini yıkayan kavramlar bunlar!

Eleştiri Kültürü adlı kitap önce Amerika’da Avrupa kökenli yazar ve akademisyenlerin nasıl tasfiye edildiklerini uzun uzun anlatıyor, sonra, küçük ve örgütlü bir azınlığın Amerikan siyasetini, akademisini, medyasını nasıl ele geçirdiğini, tıpkısı ülkemizde olduğu gibi!

Küçük ve örgütlü bir azınlığın ülkenin ana omurgası akademiyi medyayı ele geçirme hikayesi ya da ideolojileri cemaatleri yapıları nasıl manüpile edip kullandığını anlatıyor, ki, ülkemizdeki küçük azınlık da işte Amerika’daki bu aynı örgütlü küçük azınlığın fonlarıyla düşünceleriyle ve kavramlarıyla siyasi fikirleriyle besleniyor!

Amerika’da Avrupa kökenli yazarlar akademisyenler tasfiye edilmeliydi, bunun için, küçük örgütlü azınlık, Avrupa kökenleri azınlıkta bırakmak için Amerika’ya latin Amerika’dan Afrika’dan Asya’dan göçü destekledi!

Ve sonuç uzun vadede Amerika’nın siyaset ve akademi ve medyasına hayat veren Avrupa kökenliler boğduruldu ve diskalifiye edildi!

Siyasetten ve akademiden! Ve asıl amaçları: Amerika İsrail politikalarına mahküm edildi ve Orta-doğu savaşları!

Bugün dünya nasıl ve kimler tarafından kilitlendiğinin cevabı!

Peki kimdir tarih boyu değişmeden bozulmadan kaybolmadan karışmadan yaşayan bu küçük örgütlü cemaat? Namı diğer yeni sağcılar, yeni muhafazakarlar, neo-con’lar?

Neo-con kimdir?

Marksizmle liberalizmle ve günümüz sosyal bilimleri ve felsefesiyle köklü ilişkileri nelerdir ve insanlığı ve bilimi nasıl manipüle etmişlerdir; bu soruların cevabını vermeden hiç kimse dünyanın ve ülkemizin neden nasıl kilitlendiğini anlayamaz!

Kısaca, bu küçük örgütlü azınlık, sırf vatanseverim Cumhuriyetçiyim dediğimiz için beni ruh hastası şizofren ilan eden en yakın entel arkadaşlarımın aydınların bilmişlerin zihnini yıkayan kavramların mucidi!

Nedir bu kavramlar ne işe yarar, demeden, önce, bu küçük örgütlü azınlığın Tanrılaştırdığı psikanalizin mucidi Freud’dan bahsedelim!

Freud’un kavramlaştırdığı ‘ödip kompleksini’ duymuşsunuzdur!

Erkek çocuklar anneye karşı cinsel arzu duyuyormuş ve bütün batı toplumunun ruh hastası olmasının sebebi, anneye karşı bu cinsel arzuyu bastırıyor, oluşumuz!

Bu saçmalığın adı bilim ve okullarda okutuyoruz!

Ve ailede babayı erkekliğimize kökünden baş düşman görüyor ve babamızı da aslında öldürmek yok etmek istiyormuşuz!

İşte dünya çapında şöhret bulan akademilerde okutulan bu saçma sapan kavramlar!

Kısaca Freud’e göre insanlığın en temel kurumu aile, piskopat, sakat!

Kültür, uygarlık dediğin de tımarhanelik hasta!

Yetmedi, çocuğun meme emmesi, oral seksmiş, yetmedi, çocuğun sıçma eylemi de anal seksmiş!

İşte bu şarlatan fikirler bütün dünya akademilerinde güya bilim diye okutuluyor!

Yetmedi, Freud, insanın sevgiye ve romantizme ve duygusallığa dair herşeyi bastırılmış cinsellik olarak koydu! Şöyle diyelim bir ağacın altında bir bahar günü ağacın rüzgarla dalgalanan yapraklarına bakıyorsak, manyaklığa bakın, kesin, cinselliğimizi bastırıyoruz, ve?

Freud böylelikle insanlığı ‘nevroz’ sahibi hasta ilan eder!

Yani bu dünyada (tarih boyu içe kapalı yaşamış küçük azınlık kavim dışında) herkes ruh hastası, hepimiz öfkeliyiz, saldırganız, çünkü hepimiz anne ve babaya karşı cinselliğimizi bastırıyoruz ve tehdit altındayız, bu yüzden psikopatız!

Pek tabii bir bilim adamı bu saçmalıkları ileri sürüyorsa birileri de kalkıp eleştirir, hayır, işte burada duralım!

Freud, bu saçmalıkları eleştiren herkesi önce kovuyor, sonra ruh hastası ilan ediyor, bu da yetmiyor, kendisini eleştirenleri akademiden tasfiye edecek ‘gizli bir komite’ kurdurtuyor!

Özetle aileyi ve insanlığı ruh hastası ilan eden Freud’un bu saçma sapan fikirlerine karşı kimseyi konuşturmuyorlar ve bilim diye önünü açıyorlar!

Bu şarlatanlığı eleştirme cesareti gösterenleri de saldırgan, öfkeli, yıkıcı, ırkçı, şizofren, piskopat suçlamasıyla marjinalize ediyorlar, ki, bugüne kadar yöntem aynıdır!

Oysa gerçek şu, diyelim anneye karşı cinsel arzu duyan, aile, milyonlarca yıldan bugüne değişmeden bozulmadan yaşayabilir miydi, hayır?

Yani ilkel topluluklardan günümüze aile düzenini bozmadan nasıl gelebildi?

Peki babayı yok etme duygusuyla aile milyonlarca çağdan bugüne yaşayabilir miydi, hayır! Tersine aile milyonlarca yıldır değişmeden bugüne gelebildi!

İnsana dair her şeyi cinsel görüp aileyi ve insanlığı piskopat sapık göstermenin maksadı nedir?

Tarihlerde insanlığa düşman bu kadar vahşi bir teori geliştirilmemiştir!

Ve tabii bu kavramların yanı başında baskı, otorite, engellenmiş cinsellik, öfke ve saldırganlığın güya kökenlerini buluyormuşuz!

Oysa binlerce yıldır dışa kapalı yaşayan kendi cemaati de aile olarak yaşıyor ama kendi cemaati aile olduğu halde patolojik ve ruh hastası değil, aksine, yüce ve kutsal ve üstün, ama küçük örgütlü azınlığın dışında kalan insanlık ve bizler tımarhanelik deliyiz ve hepimizin tedaviye terapiye ihtiyacı var!

Anne babayı sapık ilan etmenin alemi ne, anne babadan ne istiyorsunuz, insanlığın en köklü kurumu ‘aileyi’ yıkmak!

İşte, akademiye medyaya zihinlere kavramların üstüne dökülen zehir ve görünmeyen kara veba budur!

Bu sahtekarlığın bugün bütün dünya coğrafyalarında adı güya bilimdir!

Kurulu değerleri ve insanlığı yaşatan kurumları her yanlış hata ve sapkınlık ve suç ve günah ve yanlış durumunda pek tabii eleştiririz bilimsel verilerle eleştireceğiz, ancak bu nedir yahu?

Bu saçmalıklar milyonlarca yıldır değişmeden gelmiş hayatı bilinen aileye insanlığa karşı yapılan en adi en sapık saldırıdır!

Bu ödip kompleksi palavraları, yok, bastırılmış cinsellik, yok, babayı öldürme duygusu?

Freud ve arkadaşları da (hepsi kapalı küçük azınlık üyesi) icad ettikleri psikanalizle işte bu sapık toplumu akıllarınca masaya yatırıp tedavi edecekler; şu üstünlük bilmişlik duygusuna kendilerinin bilim adına inşa ettiği otoritenin kibrine bakar mısınız?

Freud’un güya psikanalizle tek tek yapmaya çalıştığını Frankfurt Okulu sosyal bilimlerde sürdürecektir, yani sosyolojik çalışmalarla!

Frankfurt Okulu da bilimsel görüntü vermek için güya görüştükleri deneklerle testlerle insanlığın en temel değerlerine saldırıyor ve tıpkı Freud gibi insanlığı hasta ilan ediyor, işte ‘otoriteryen kişilik’ bunu anlatıyor!

Hepimiz ailede otorite baskısı altındayız, otoriteye bağımlıyız, otoriteye karşı çıkamayız, otorite bizim ruh sağlığımızı bozar ve otorite insanlığı hasta eder, otoritenin varlığı hepimizi sapık piskopat ruh hastası isteri, manik, paranoya, yapmıştır, kimdir otorite?

Baba!

Aile!

Geleneksel yapılar!

Kurulu değerler, yapılar, modern partiler, geleneksel topluluklar örgütler de bir otoritedir!

Dikkat edin, insanlara yoksulluk, üretim, eşitsizlik, gelir dağılımı, sosyal dengesizlikler ana konu olarak pek fazla sorulmuyor ya da üstünden atlanıyor ve toplumun altına da üstüne de aynı soruyu soruyorlar!

Biz neden özgürlükten kaçıp anne babaya otoriteye teslim oluyoruz! İşte içimizdeki vahşi bu, soykırımcı tarafımız bu! Mesela Eric From bize özgür olabilmek için Hint kültüründen nasihat hiçbir şeye sahip olmamızı söyler, ne güzel değil mi, ancak, hiçbiri içinde yaşadığı kapalı cemaatin dünya büyüklüğündeki servetlerini sorgulamaz!

Onlar holdinglerin madenlerin petrollerin altınların her şeyin sahibi olsun ama biz hiçbir şeye sahip olmayalım, işte bu fikirlerin etkisinde 60’larda başlayan hippi hareketi!

Protest müzik ve kültürü bu fikirlerden çok etkilendi, 90’lı yıllara yaklaşırken, Beyoğlu’nda her kaldırım taşı Adorno böyle dedi, Marcuse, Benjamin, böyle dedi diye hava attığımıza şahit olmuştur!

O yıllarda arkadaşlarım Ahmet Kaya dinleyenlere yardıma ve şefkate muhtaç insanlar diye yaklaşırdı, çünkü, aynı sokaklarda Beatles, Bob Dylan, Cohen, Bob Marley, Rolling Stone, protestin bizdeki izleriydi ve protest müzik bizleri evrensel ve bağımsız insan kılıyordu!

Aynı arkadaşları yıllar sonra etnik milliyetçi PKK’ya destek verirken görmek, ben kafayı sıyırmayayım da kim sıyırsın? Ve hatta bu ülkeyle tek bağım burada doğmak diyen eşcinsel arkadaşları yıllar sonra ‘halkların kardeşliği’ bildirilerine imza atarken bulmak? Her halde incelenmesi gereken tuhaf bir savrulma olmalı, yanlış yerinden patlayan! Bugün nasıl yüz yıl öncesi İttihatçılık her yönüyle masaya yatırılıp hayalleri maceraları savaşları kişilikleri ince ince sorgulanıyor işte bu dönemin ‘insan kültürü’ de uzun uzun masaya yatırılmalı! İttihatçıların başı Almanlar’a inandı ve kandı, bugünküler neo-conlara!

Otoriteden kurtulmak için otoriter yapılardan kaçıp bireyci ve çoğulcu bir dünya görüşü benimsememiz gerek, ne güzel değil mi? Aileden, devletten, milli tarihten, milli gururdan, bir toprağa ve vatana mensubiyetten, geleneksel olandan iğrenen, 1960 sonrası bir nesil, kendini bu fikirlerle infilak ettirdi!

Tamam, biz otoriteden baskıcı rejimlerden kaçalım, ne kadar doğru değil mi, ama sizler binlerce yıl ilahi otoriteye sığınıp kapalı yaşamış cemaatinizin-kavminizin otoritesini neden hiç masaya yatırmıyorsunuz?

Gelin, hep birlikte, otoriteden baskıdan cemaatçilikten çıkalım, her türlüsünü eleştirelim, değil, bize otoriteyi anımsatan aile, ulus, devlet, ne varsa red edip çıkalım ve küçümseyelim, aşağılayalım, ama onlar kavim dayanışması içinde örgütlü yaşamaya devam etsinler, işte neo-conların felsefesi!

Aile, vatan, devlet, ne varsa ruh hastalığıymış, o halde kaçalım ve dünyayı sömüren şirketlere kapılarımızı sonuna kadar açalım!

Ki, tek başına ticaret yapan birey örgütlü ticaret yapanlar karşısında tutunamaz!

Ki, tek başına birey olarak yazıp çizen hiç kimse, örgütlenmiş cemaatler ideolojiler karşısında tutunamaz!

İşte beynimizi böyle yıkadılar!

Burada yazıyı uzatmamak ve bize uygulanan sansür şifrelerini uyandırmamak için onlarca konuyu ve kavramı ve ayrıntıları not etmiyorum!

Onlar örgütlü dayanışma içinde tek merkezden hareket edecek ama bizler bireyciliğe ve çoğulculuğa inanacağız ve bizi toprağımıza ve toplumuza bağlayan ne varsa aşağılayacağız ve yıkacağız, tıpkısı cemaat gibi! Cemaat toplu ve örgütlü ve otoriter tek merkezden hareket edecek ama bizler iki kişi bile yan yana gelemeyeceğiz!

Kardeşlerim 90’lı yılların sonunda yurdumun genç aydınlarının kafası hepimizin zihni işte bunlarla doluydu ve çok doğru ve ahlaklı görünüyordu, otoritenin her türüne karşı çıkmak! Ve çok doğru görünüyordu hepimize birey olmak ve çoğulculuğa inanmak, hala da inanıyoruz, sorun yok, ama maksatlar çok değişti, artık işgal altındayız!

Ki, ülkemiz işgal edilirken nihayet gözümüzü açarken gördük ki bu örgütlü küçük azınlıklar sermaye ve istihbarat güçleriyle çoktan bizleri ve dahi en milli dediğimiz yapıları kıskacına almış!

Fare gibi partileri cemaatleri suikastler komplolar içinde oynatıyor ve ülkemizi var eden bağımsız yargıyı ve bağımsız yazarlarını ve bağımsız akademisyenleri yıkıyor kovuyor parçalıyor!

Büyük yıkım projesine karşı neden çaresiz ve sessiz kalmıştık çünkü zihnimiz her türlü otoriteye karşı silahlarını bu ve buna benzer, okumalardan ve kültürden almıştı!

Beynimiz bu kavramlarla yıkanıp bizler güya modern şehirli kendine güvenen bireyler olup çoğulculuğa inanırken, onlar, o küçük azınlık, kendisi gibi örgütlü yapıları cemaatleri, liberalleri, İslamcıları, tarikatları finanse edip siyasette önünü açıp ordu ordu harekete geçtiler!

Ve kelaynak kuşları gibi ortada kaldık!

Ve tanıyordum o arkadaşları, onlar, cemaati İslamcıları destekleyecek insanlar hiç değildi tam tersine İslamcı ve cemaatlerle dalgalarını geçerlerdi ama birden onların TV’lerine çıkıp onlarla konferanslara toplantılara yayınlara başladılar!

Yani bizleri, aile ve memleket ve devlete bağlılığımızdan ötürü ruh hastası şizofren piskopat sapık ırkçı faşist ilan eden arkadaşlarımı gelişimlerini beslenmelerini çok içerden tanıyordum!

Onlar sadece demokrasi ve özgürlük ve barış gibi kavramların içini dolduramadılar ve bu kavramların içine etnik ve inanç özgürlükleri (iç savaş senaryoları) koyanların örgütünü ve büyük gücünü işin başında hiç hesaba katmamışlardı!

Bir nesil tufaya geldik, ve Alman gemileri Boğaz’dan geçince Sevr’in önünü açan büyük savaş başladı!

Evet, 1990’lı yılların sonuna doğru hafiften ayılır gibi oldum! Ve arkadaş çevreme sormaya başladım, size de tuhaf gelmiyor mu, bizden kurulu değerlere şüpheli yaklaşmamızı isteyen bu solcu ve liberal arkadaşlar, neden Fetö cemaatini ve PKK’yı destekliyor, alkışlıyor, önünü açıyor!

Sıra yetmez ama evet anayasasının oylanmasına geldiğinde yani Sevr ve açılımlar imzalanmaya başladığında entel çevremde hakim duygu işte buydu!

Akademi ve okumalarla arkadaş çevremde kara veba gibi işte bu fikirler hakimdi!

Kendine güvenmeyen, ailesine toplumuna, geleneksel yapılara inancı olmayan ve Cumhuriyet’i ve devletini kuruluşunu baskıcı otoriter ve sakat ve yanlış bulan, kafası karışık binlerce yazar sanatçı!

Ve birazcık altını deştiğinde Cumhuriyet’e ve bize saldıranların arkasında çok geniş ve büyük ve köklü ve neocon’larla içi içe hatta istihbarat yapıları olduğunu ve aydınlarımızı dahi bunların öldürdüğünü, çoğu arkadaş çok sonra çakızladı!

Irak’a özgürlük getireceğiz deyip milyonları öldürenleri! Japonya’ya atom bombası atılmasaydı demokrasiye geçemeyeceklerdi diyen liberalleri! Ve Irak ve Suriye’de öldürülen yüzbinlerce küçük çocuğu bir kez haber yapmayan ve on milyonların ülkemize göçünden sonra, nihayet ufaktan ayılmaya başladılar!

Toprağın üstündeki egemenlik haklarını sökmek çözmek unufak edebilmek için milli egemenliğe saldırmak ve kurucu liderlerle dalga geçip eğlenip evrensel bir rejim olan Cumhuriyet’i gözden düşürmek ve ordunun ve hukukun ve servetlerin birkaç kişinin eline geçebilmesi için, uluslararası şirketlerin ve yağmacı tarikatların önünü açmak için, bir nesil dolmuşa tufaya getirildi!

Ve milli egemenliği sökmek için etnik yapılara siyasi kimlik verip aşırılaştırmak ve ellerine silah vermeyi alkışlattılar!

Ve milli egemenliği çözmek için, tarikatları cemaatleri inanç üzerinden aşırılaştırıp hatta saldırganlaştırıp hatta siyaseten önlerini açmakta kullanıldılar!

Ortalık etnik mezhep laik şeriat iç savaşlarıyla gırlak gırtlağa getirilip Orta-Doğu’da ABD’nin neo-con politikalarının önünü açmak için kukla gibi oynatıldılar!

Arkadaşlarım, asi, dik, başkaldıran çocuklardı, bu yüzden çoğu evi terk etmiş ya da kendi emeğiyle yalnız yaşayan yetenekli ve sanatçı insanlardı! Pek tabii baskıcı rejimlere baskıcı otoriteye karşı isyankar olacağız ancak neye isyan edeceklerini bilemeden büyük oyuna çekildiler, en son selamlaştığımızda Kılıçdaroğlu, Özgür Özel, İmamoğlu’na dahi umut bağlayacak kadar dünyadan habersiz hale çoktan gelmişlerdi!

Mesela ilkel topluluklardan beri toplumların uyması zorunlu tabu’ları vardır! Her tabu-yasak bir otoritedir! Mesela trafik ışıkları bile otoritedir, yeşil yanmadan geçmeyin der! Mesela markette kuyruğa girmek de otoritedir, sıranı bekle, der! Her toplumun yönetmelikleri yasaları düzenleyici hukuku vardır!

İşimize gelmeyen yasalar varsa eleştirir kaldırırız, arkadaş, Cumhuriyet’i topyekün kaldırmak ne demek?

Baskıya karşı gelmek başka şey düzenleyici kurallara uymak başka şey, isyankar başkaldıran kimliklerinin acısını yanlış yerden Cumhuriyet’ten çıkarttılar!

Gidip yetmez ama evet anayasasına oy verip bir cahil şeyhe ülkenin anayasası ve ordusunu teslim ettiler, ki, o cahil şeyhi yöneten de Amerika’daki o küçük örgütlü azınlık; yöntemleri de kumpasları da hedefleri ortak çıkarları da aynı!

Kardeşlerim, işte hayat tecrübem budur, örgütlü saldırı karşısında teke tek hiç birimiz duramayız, duramadık, CHP de duramadı!

Kendine güvenen modern bir eğitim almış, yüzbinlerce makine mühendisimiz, doktorumuz, maden mühendisimiz, bilgisayar mühendisimiz, vb. hepsi birbirine benzer hikayelerle yenildi!

Ve yerlerine akademide medyada siyasette neocon projeye ya göbekten bağlı ya zihnen bağlı ya da kullandığı kavramlarla bilmeden bağlı güya solcu güya liberal yapılar ve vahşi İslamcı yapılar ikama edildi!

Ve Nato üyesi oluşumuzla ordumuza sızmaları çok kolay oldu ve bir Nato gücü olan gladyöyle onlarca aydınımızı ortadan kaldırıp kendilerine yer açmaları, birkaç suikastle pek kolay oldu!

Suikastler kumpaslar gırla gitti ülkemizin etnik dengesiyle oynadılar, tertemiz geleneksel Müslüman ahlakıyla oynayıp yerine yağmacı talancı vahşi ve sömürgeci şirketleriyle işbirliğine yatkın İslamcılığı ikame ettiler!

Bir daha sorun kendinize, bir millet apaçık bir işgale karşı nasıl olur da direnmez!

Akademi neden direnmiyor, medya neden direnmiyor, siyaset neden direnmiyor!

Direnemezdi çünkü direneceği Cumhuriyet, devlet, milli egemenlik, tarih, vb. her kavram zihnlerde çürütülmüştü!

Yanımda hiç kimseyi bulamadığım ülkenin tam anlamıyla işgal edildiği 2010’lı yıllarda kendimi ve beynimi ve gençlik yıllarımı ve arkadaşlarımı ve büyük oyunu masaya yatırdım!

Yıllarca düşündüm taşındım ve kararımı verdim!

Artık tek başına keklik gibi avlanmak yok!

Çok kolay lokma yem olan ben’i birey’i ortadan kaldırmadan yanına ‘bizi’ de eklememiz lazım, bir örgütlü, bir partili, mücadele vermek lazım! Hiç birimiz tek başına bağımsız mücadeleden asla vazgeçmeyelim ama hepimizi ortak bir savunmada milli cephede yan yana getirecek milli bir duvarda yan yana gelebilmeliyiz!

Dünya çapında medyayla siyasetle holdinglerle servetlerle örgütlenmiş o küçük sömürgeci azınlığa karşı geçit vermeyen milli bir duvar örebilmeliyiz!

Allah hiç birimizi bir daha yalnız bırakmasın, işte yola çıktık, tabela adımız: Cumhuriyetçi Vatanseverler!

Küresel sömürgeci şirketlere karşı, ülkeyi yağma ve talan eden tarikatçılara karşı ve ülkemizi Amerikan’ın kullanışlı köpeği yapan solcu liberallere karşı!

QOSHE - Beynimizi nasıl yıkadılar - Nihat Genç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Beynimizi nasıl yıkadılar

147 7
05.03.2024

Nihat Genç yazdı…

Okumuş yazmış medeni insanların örgütlü yapılara yenilmesi zor olmadı!

1980 sonrası yoğun bir okuma gayreti içine girdik!

Şöyle diyorduk, dünyadan haberimiz olsun, kendimizi yetiştirelim, bizleri birbirine kim öldürtüyor, bilelim, ülkemizi kim soyuyor ve uyanık farkında sorumlu insanlar olalım, sanata edebiyata müziğe ve bilime ve dünyaya böyle baktık!

Bir örgüt ve cemaate uzak durduk çünkü ‘emir’ almak ve başkasının ya da bir ideolojinin adamı olmak çok küçümsediğimiz bir şeydi!

Okuduklarımızın bizi güçlü ve bağımsız bir ‘birey’ olmak inancıyla yetiştirdiğine inancımız tamdı!

Ancak benim gibi yüzlerce arkadaşımız zaman içinde örgütlü yapılara cemaatlere yenildi, ya kovulduk ya dışlandık ya bertaraf edildik ya dergilerimiz kapatıldı ya ekranlardan kovulduk ya da örgütlü yapıların manipülasyonuyla birbirimize düşman edildik!

Entellektül ortamımız yenildi, nefes alamaz olduk, yazıp çizdiğimiz dergiler ve çevresindeki arkadaşlarımız yenildi ve akademide medyada benim gibi düşünen on binlerce kendini çok iyi yetiştirmiş ‘birey’ yenildi, Pierre Loti romantizmiyle nargile içmeye gittiğimiz mekanlarda turist gibi seyrettiğimiz İslamcılara yenildik!

Kovulduk, engellendik, sansürlendik, görmezden gelindik ve örgütlü yapılar akademiyi, medyayı, sanatı, siyaseti ele geçirdi!

İşini çok iyi yapan eser üreten maharetli sorumlu ve yetenekli olmak hiçbir işe yaramadı!

Kolay yenildik çünkü karşımızda cemaat, hemşehricilik, parti, aşiretçilik ve ideolojik gruplar ve fonlanan sivil gruplar içinde, değildik!

Bu topraklarda en çok kovulan ve sansürlenen bir yazar olarak gözlerimi gerçek dünyaya açmam 2005-6’lı yıllarda oldu!

Gül gibi geçinip gittiğimiz arkadaşlarımızla aramıza kim girdi? Hangi tartışmalar çatışmalar önümüzü kesti? Hiçbir sorun yokken hangi konular yüzünden birbirimizle kavgaya tutuştuk ve hepimiz birer birer dağıldık ve yataklarımızı ayrı serdik?

Çünkü büyük oyun 2006’lı yıllarda kumpaslar operasyonlarla Cumhuriyet’e karşı örgütlü bir saldırı başladı!

Liberallar aydınlar TESEV gibi yapılar içinde İslamcılar FETÖ vb cemaatler içinde ve hepsi işbirliği içinde ve bir ‘kimlik’ edebiyatı ve etnik bir parti, ellerinde bir yıkım projesiyle topluca hücuma geçtiler!

Hiç hesabımızda yokken birden Kürt düşmanı(?) Müslüman düşmanı(?) Ermeni düşmanı(?) ve insanlık düşmanı oluverdik? Öyle bir ayrışma ki sormayın, Ankara siyasal bilgilerde konuşma yapacağım gün daha düne kadar bana çok yakın arkadaşlar ‘Nihat Genç Kıbrıs’ta Yunan Tezlerine Karşı Çıkıyor’ diye kapıda bildiri bile dağıttılar, ne alaka?

Yahu buraya nasıl geldik! Bizler eyvallahsız bağımsız yazarlardık ekonomiyi siyaseti kötülükleri yanlışları kim olursa olsun eleştiren bir kalemimiz vardı ama şimdi memlekete çok moda bir dil ve fikirler geldi ve birbirimizle daha önce hiç hesap etmediğimiz kavgaların içine düştük!

Sağıma baktım soluma baktım, kelaynak kuşu gibi ortada kaldım, yahu anayasayı yıkıyorlar, yahu ulus devletin köklerine saldırıyorlar, yahu vatanseverleri Cumhuriyetçileri ‘kriminalize’ edip suçluyorlar ve tutukluyorlar, yahu Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularına saldırıyorlar, dedikçe, dışlanmam ve kimsesizliğim daha da büyüdü!

Çünkü örgütlü yapılar Cumhuriyet diyen kim varsa marjinalize etmek için yola çıkmıştı! Özgürlükçülük diye bir şey moda olmuştu, liberal ve demokrasi vurgularıyla arkadaşlar barış-demokrasi-özgürlük kelimeleriyle yepyeni bir ‘kimlik’ sahibi olmuştu!

Ve kullandığımız milli, vatan, Cumhuriyet, vb. bütün kavramları suçlu, patolojik, hasta, ırkçı, faşist, başkasına tahammülü olmayan, tek tipçi, çoğulculuğa ve demokrasiye karşı, barış ve özgürlük düşmanı, vb. ilan etmişti!

Ulan biz, nereye düştük, demeden, ekranlardan kovulduk, ruh hastası, şizofren, saldırgan, faşist ilan edildik ve binlerce subay ve aydının kollarına kelepçe vurulmaya başlandı! Ve entelektüel çevremde kimi arasam yok, ya arazi olmuşlar ya da liberal demokrat özgürlükçü kavramların büyüsüyle yepyeni moda bir sürüye katılmışlar!

İlk verdiğim tepkilerden biri de CHP’ye koşmak oldu! Hiçbir zaman kayıt olmadım ama yakınlık kurmak için gittim geldim! Bu her türlü otoriteye karşı bilenmiş kalemim için çok zor oldu çünkü bir partili olmak kendi yeteneklerimle kimseye muhtaç olmadan ve tarafsız bir yazar olmak gibi yola çıktığım arkadaşlarım gibi benim de büyük idealime karşıydı!

Kapasitelerine kimliklerine hiç bakmadan yepyeni insanlar tanıdım ve büyük bir şaşkınlık, şok yaşadım, gördüğüm tanıdığım bu yeni insanlar çok yetersiz ve zavallıydı!

Ancak ‘bana’ benzeyen tek yanları hiçbiri örgütlü değildi, her biri şehirde büyümüş, iyi okullarda okumuş! İkinci ortak yanımız, gitti memleket gitti vatan deyip ağlaşıyorduk ve hepsi bu kadar!

Ve kasırga başladı ve örgütlü yapılar kumpas ve operasyonlar ve kasetlerle devleti, partileri, hukuk, medyayı ele geçirdi ve infilak ettirdi, ve örgütlü yapılar hepimizi etiketledi, kimimiz faşist ırkçı ulusalcı dedi, kimimizi öne çıkardı şöhret etti kimimizi boğdu dışladı!

Mesela bu süreç içinde TV’lerde paso program yapıyordum ve çok endişeliydik ama hiç kimseyle özel bir toplantı yapmak aklımızdan geçmedi! Yahu bir araya gelelim, bu saldırı nedir, arkasında kimler var anlayalım, yani neler oluyor diyemeden, ruh hastası ulusalcılar ilan edildik ve kendimizi yapayalnız kimsesiz Silivri’ye daha önce hiç tanımadığımız insanların mahkemelerine gidip gelirken bulduk!

O yıllarda liberal ve İslamcı denilen aydınları birebir tanıyor çoğuyla aynı mahfillerde sürekli görüşüyorduk, işte o günlerde tuhaf sorular sormaya başladım!

Tuhaflık şu, içinde arkadaşlarımın da olduğu TESEV üyesi liberaller birlikte toplantı üstüne toplantı yapıyor ve etnik araştırmalar yapıyor ve toplu bildirilere imza atıyor ve solcu liberallerle İslamcılar birlikte kitaplar dergiler çıkartıyor, yani topluca hareket ediyorlar!

Tuhaflık? Şunu sordum arkadaşlara, hani biz bireydik, irademizi kimseye teslim etmemek için yazar olmuştuk, hani biz abi, büyük, dayı, lider, şeyh tanımazdık, hayırdır! Bu toplu hareket ne manaya geliyor! Bu toplu imza vermeler ve toplu halde aynı ‘vesayet’ gibi faşist ırkçı ulusalcılar gibi kavramları kullanmak, ne anlama geliyor!

Demeye kalmadan, önümüze PKK’yı meşrulaştıran ve Ermeni Taşnak Partisi’nden özür dileyen bildiriler koyuldu, imzala, diye! Neye uğradığımıza şaşırdık ve Maşalar ve Kazmalar adıyla çok sert bir yazı yazdım, imzalamadık ve dışlandık!

O günlerde bir şey daha oldu, o zamanlar cemaat diyorduk, gazeteciler ve yazarlar adında dernekleri varmış, bana, Türkiye’nin en büyük ödülünü vereceklermiş, -hasiktirin, dedim, ilave ettim, ulan ben bu numaraları yiyecek Ecevit miyim Toktamış Ateş miyim?

Sonuç bir küçük örgütlü azınlık tıpkı Amerika’da olduğu gibi medyayı akademiyi hukuku ele geçirdi!

Ve arkasına holdingleri, cemaatleri, İslamcıları liberalleri alan örgütlü saldırı hukukta sanatta siyasette kendi haliyle kendini yetiştirmiş binlerce akademisyeni ve yazarı dışlayıp kovdular ya da tesirsiz etkisiz hale getirdiler!

Bir de üstüne tarihimizin en büyük kumpası Hrant öldürülünce en yakın arkadaşlarımız dahi katil sizsiniz diyen yaftalayıcı mahküm edici bakışları üstümüze çevrildi! Oysa Hrant’ın arkadaşları Hrant’ı öldüren cemaatin TV ve gazetelerinden maaşlanıyordu!

Ülkemizin tarihi ve değerleri akademi ve medyada hiç temsil edilmediği bu günlere bu sürece çok yoğun damgalamalar etiketlemeler suçlamalar suikastler ve ayrışmalar ve İslamcı ve liberallerin toplu hareket etmeleriyle bir otuz yıl içinde geliverdik!

Çünkü Cumhuriyete ve vatanı ve toprak bütünlüğüne ve bağımsız hukukuna bağlı benim gibi on binlercesi tasfiye edildi!

Düşünün Irak işgalinde milyonlarca insanın atom bombalarıyla öldürülmesine arkadaşlarımız ‘özgürlük’ ve ‘demokrasi gelecek’ diye seviniyordu! Ve sonrası Suriye savaşına karşı söz söyleyecek adam bulamadık! Düşünün milyonlarca sahte Ergenekon dosyasına karşı laf söyleyecek adam bulamadık!

Ve bugünlerde düşünün sömürge madenciliğine karşı bile konuşacak mücadele edecek tek bir adam bulamadık, onlarca yıl tek bir haber yaptıramadık!

Kuşatıldık ve işgal edildik!

Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına ve değerlerine karşı örgütlenmiş sayıları yüzde iki-üç yüz gibi küçük bir azınlık medyayı ve akademiyi ve sosyal ağları nasıl ele geçirdi, bence çok müthiş bir soru!

İşte Gazze’de olup bitenleri söylesek alttan alta silah ve benzin desteği verenlere hiç ses çıkartmıyorlar ama bize yasak koyup engelliyorlar!

Dünya kilitlendi, Türkiye kilitlendi!

Siyaseten umut çözüm hiç yok! Sorun emekli maaşları mı, sorun Gazze mi, sorun sömürge madenciliği mi, hayır, sorun, kimsenin kılını kıpırdatacak gücü varlığı yok!

Örgütlü azınlığın ele geçirdiği akademi ve medya ve siyasetten hiç kimse umut beklemiyor!

Dünya ve ülkemiz neden ve nasıl kilitlendi hala anlamak istemiyor musunuz?

Yenilen sadece Türkiye değil, her coğrafya parçası işgal baskı dayatma altında!

Sahi, insanlığın neden çaresiz kaldığını neden sesini çıkartamadığını hiç mi merak etmiyorsunuz?

Sizden ricam bir haftanızı verin ve Kaknüs yayınlarından çıkan Kevin Macdonald’ın 700 sayfalık ELEŞTİRİ KÜLTÜR’ü adlı kitabını mutlaka okuyun!

Eleştiri Kültür’ünü okumamış bir akademisyen ve yazar dünyanın neden kilitlendiğini siyasetin neden çözüm üretemediğini anlayamaz!

Bizim başımıza gelen Amerika’nın başına gelen, aynı şey!

Tıpkı ülkemizde olduğu gibi, nüfus olarak yüzde iki-üçlük bir azınlık nasıl oluyor da Amerika’da akademinin ve medyanın yüzde 70’ini ele geçirebiliyor ve aynı küçük azınlığın aynı siyaset ve kavram diliyle ülkemizde medyayı ve akademiyi ele nasıl geçirdiğini hiç anlayamaz!

Fetöcülerin, İslamcıların, PKK’nın ve liberallerin hangi kavramlar hangi dille siyaseti ve medyayı ve akademiyi ele geçirdiğini hiç anlayamaz!

En milliyim diyen partilerin bile ordu ve hukuk operasyonlarla ele geçirilirken kimler........

© Veryansın TV


Get it on Google Play