Sedat Cezayirlioğlu 6 Aralık’ta hepimizi Erzincan İliç’e çağırıyor!

Dünyaca ünlü altın şirketi dünyanın en büyük çevre felaketine kapı açtı, baraj patlarsa, ki deprem bölgesi, Basra’ya kadar bütün şehir ve ovalar tarihe karışacak!

Ki geçenlerde siyanür barajı sızıntı yapıp patladı ve Sedat Cezayirlioğlu Türkiye’yi harekete geçirdi, önce inkar ettiler ve sonra sızıntı-patlak videosu karşısında daha fazla inkar edemediler!

Siyanur havuzu yüzlerce futbol sahası büyüklüğünde ve bu haliyle dahi Erzincan ahalisi zehir soluyor, ve şirket, buhar makinesiyle havuzdaki siyanürü havaya püskürtüyor, ki, bulutlara yüklenen siyanür sadece Türkiye değil bütün coğrafyalar için felaket!

Şirketi kimse durduramıyor, şirket köylüleri sindirmiş ya da ödüllendirmiş, bürokrasi siyaset şirketin emrinde, itiraz eden herkesin bir şekilde işini bitiriyorlar, arkaları sağlam, şirket dokunulmaz, ve artık İliç’teki siyanür havuzunu onlarca yıl mücadele etseniz bile ortadan kaldırmanız mümkün değil, öyle bir felaket ki dünyalarda eşi benzeri yok!

Kim direnecek kim şikayet edecek kim karşı çıkacak ve mahkeme edecek, kim siyasete taşıyacak, başta siyasi partiler kasıtlı kayıtsız ve gönülsüz, kimse harekete geçmiyor, bölgenin vekilleri korkup tırstıkları için kasıtla harekete geçmiyor, herkes bir şekilde vatan toprağının işgaline ve peşkeşine seyirci!

Ve ama gerçek İliç’teki felaket unutulacak görülmeyecek üstü örtülecek geçiştirilecek gibi hiç değil, orada milyonlarca ton siyanür duruyor işte, havamız suyumuz toprağımız yağma işgal ve talan içinde nefes alamıyor nabzı atmıyor ot bitmiyor işte, yok ediliyor!

Toprağımıza suyumuza havamıza sahip çıkacak kimse yok mu?

Sedat Cezayirlioğlu’nun imdadına avukat İsmail Hakkı Bey yetişti, sadece İliç değil, Anadolu’nun yüzlerce köyünde siyanüre karşı köylülerin topraklarını ellerinden alan şirketlere karşı amansız bir mücadele veriyorlar!

Avukat İsmail Hakkı’ya ve Sedat Cezayirlioğlu’na hayranlığımı sunuyorum ve köy köy programlar yapıp köylünün dilekçesi şikayeti sesi olan Veryansın Tv’ye teşekkür ediyorum!

Gözlerimle yaşadım ve gördüm, Sedat Cezayirlioğlu tek başına, yılmadı durmadı susmadı ve kara yağız kara yüzlü bu adam Erzincan’ın namusu ve direnen kalesi oluverdi!

Ve Avukat İsmail Hakkı bey, gaspedilen ve kirletilen ve işgal edilen köylülerimizin yanına koşup bir vatan ve insanlık kavgası veriyor!

Ve hepimizi aktif yurttaş, hakkını arayan halk, şikayet eden, duvar olan, hesap soran, denetleyen sorgulayan sorumlu insanlar olmaya çağırıyorlar!

Ne için, toprak su hava ve çocuklarımız ve geleceğimiz için!

Sedat Cezayirlioğlu ve İsmail Hakkı Bey, Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketine, bizlere, cesaret ve umut oldular, motor oldular!

Ömrümüz oldukça programlarını izlediğiniz bu halk kahramanlarının hava su toprak ve vatan kavgasında yanlarında olacağız! Kimimiz tıklayarak, kimimiz ısrarla takip ederek, kimimiz küçük bağışlarla, kimimiz bizatihi koşup yanlarına giderek, kimimiz bu vatan kavgasında aktif görevler alarak, kimimiz selam gönderip cesaret vererek, kimi yorumlarıyla destek olarak, çünkü, Cumhuriyet’i ve vatan topraklarımızı korumanın sahip çıkmanın başka yolu yok!

Kardeşlerim, bu kavga hepimizin, emperyalistlere karşı, işbirlikçilerine karşı, toprağımızı peşkeş çekenlere karşı, bizlere suskunluk ve kölelik ve esaret ve çaresizliğin sefaletinden başka yol bırakmayanlara karşı kim seferber olup mücadele veriyorsa ya istiklal ya ölüm şiarıyla yanlarındayız!

Ve servetlerini savaş makinesine ve Gazze’de soykırıma ve hepimizi atom bombalarıyla tehdit edenlere karşı ayağa kalkıp direnen bu kardeşlerimizi hiç ama hiç yalnız bırakmayacağız!

6 Aralık günü gözümüz İliç’te olacak, şirket doymadı kapasite artırmak için harekete geçti, buna karşılık bilimsel bir keşif raporu hazırlanacak ve Sedat Cezayirlioğlu 6 Aralık’ta Cumhuriyetçi Vatansever Hareketi adın a memleketinize topraklarınıza sahip çıkın diye bir daha dünyalılara seslenecek!

İnsanlık tarihinin en temel hak ve hürriyetlerini savaş ve direnişlerle anayasalarına yazan ‘Cumhuriyet’ bütün coğrafyalarda unutturuldu ve donduruldu ve kazanımları tarihe gömüldü!

An itibariyle Batı toprakları yana yakıla kaybettikleri Cumhuriyet’i arıyor!

Şirketlerin tiranlığı sessizleştirilen bireyler üzerine kuruldu!

Seçimden seçime oy veren kayıtsız katılımcılık şirketlerin işine yaradı, ve bu sessizliğin üstüne medya ya da finans fonlarıyla siyaseti yeterince manipüle edip savaş makinesiyle ortaklaşa tarihlerde görülmemiş bir hükümdarlık kurdular!

Kayıtsız katılımcılık yani pasif bireyciliği inşa eden liberal doktrindir, halk-seçimler burada sadece demokrasiyi görüntüde kurtaran bir dekor olarak kullanıldı!

Halkın egemenlik hakkı elinden alındı, halkın egemenlik hakkını (şikayet, dilekçe, eylem, miting, avukatlar, meclis, mahkemeler, hakkına sahip çıkma) tarihe gömdüler!

Aktif yurttaşlık hakkını gürültü, bağırış, kaos ve anarşi ve terör olarak damgaladılar, ki, zaman içinde fonlandıkları partilerle aktif halkın ilişkisini sonlandırıp, aktif halkın örgüte kadroya ve siyasi partiye dönüşmesini tehlikelerin en büyüğü olarak yazıp çizip savaş makinesinin önünü açtılar!

Oysa özgürlük yurttaşlara emanet edilmiştir!

Sırf maden ve petrol ve finans şirketleri korunsun önü açılsın diye halkın anayasal haklarına mülkiyet haklarına sahip çıkmasının yolunu kapatmışlar ve dokunulmaz şirketler eliyle tarihlerde görülmemiş bir tahakküm rejimi kurmuşlardır!

Bir siyasal sistem olarak Cumhuriyet’in yapısal zaaflarını iyi gördüler, bu zaaf, halkı sistemden düşürürseniz şirketlerin ve asilzadelerin ve dokunulmazlıkların ve feodal rejimin ve savaş makinesinin ve torpilin ve kayırmanın ve keyfi rejimin ve kolunu sallaya sallaya işgalin önünü açarsınız, başardılar!

Evet, anayasada haklar yazılıdır ancak anayasa kendi kendine çalışmaz!

Evet, bağımsız mahkemeler herkesin hukuk karşılığında eşitliğini savunur ancak mahkemeler kendi kendine çalışmaz!

Çünkü Cumhuriyet kendi kendine işleyen bir yazılım programı hiç değildir!

Halk olmadan Cumhuriyet kurumları yerine oturmaz koruyuculuğunu denetleyiciliğini yerine getiremez!

Şirketler ve tarikatlar liberaller eliyle yasaları ve meclisi arkadan dolanıp tereyağından kıl çeker gibi Cumhuriyet’in önleyici yasalarına rağmen içini boşalttılar, elini kolunu bağladılar, Cumhuriyet’in en temel kurumları bağımsız yargı ve meclisini ve manipüle ederek seçimleri yani tüm dünyada Cumhuriyet’i teslim aldılar!

Cumhuriyet’in şirketler ve tarikatlar tarafından teslim alınması hikayesi iki yüzyıllık bir süreçtir, sonuç, halkın iktidarı, allem güllem hokus pokus, tekrar şirketler ve tarikatların eline geçiverdi!

Yeniden ‘soylular’ sınıfı inşa edildi ve elitler ve şirketler ve tarikatlar yeniden ‘dokunulmazlıklarını’ kazandı, yeniden teşvikler ve krediler onlara çalıştı, yeniden onlardan vergi almak zorlaştı, yeniden sonsuz servet ve mülkiyet hakları ve yolsuzlukları vs. feodal çağda olduğu gibi şövalyelik kahramanlık olarak ödüllendirip manşetlere çıktı, ve, istidam sağlıyorlar, yatırım getiriyorlar gazı ve yalanıyla soyguncu şirketler milletin büyük kurtarıcıları olarak lanse edildi!

Ve çoktandır Cumhuriyet’in savcıları ve mahkemeleri şirketlere ve tarikatlara ve elitlere dokunamıyor!

Evet, haklar var (anayasada yazıyor) ama haklara sahip olma hakkımız yok!

Evet bütün dünya çoktandır halksız yani itiraz eden şikayet eden olmadan gasp ve yağmayla şirketlerin elitlerin cirit attığı sözüm ona lafta bir Cumhuriyet’te yaşıyor!

Oysa Cumhuriyet’i kuran halktır, oysa Cumhuriyet kiliseyi asilzadeleri dokunulmazlıkları yani feodal düzeni yıkmış yerine halkın oyları, halkın iradesi, halkın ordusu ve herkesin eşitliği rejimini getirmişti!

Oysa yağma ve talanı ve işgali seyredenler halk değil, konforla sessizleştirilen pasif bireyler kölelerdir, hatta şirketlerin asıl ordusu işte bu sessizlerdir!

İngilizler’in Hindistan’da kurduğu Hintli, adına ‘sepoy’ denilen askerler İngiliz şirketinin askerleriydi, ve kendileri Hintli bu askerler kendi Hint halkını öldürüyordu!

Sessiz pasif bireyler şirketlerden sepoy’lar gibi maaş almıyor ama sessizlikleriyle katliam ve yağma ve talan ve siyaset ve hukuk savaşında kendi toprağına ve halkına karşı aynı işi görüyorlar!

Şirketler sadece bu pasif bireyleri güden kodlayan algılayan meşgul eden medya yazarlarına maaş veriyor ya da bu pasif bireyleri daha da pasifleştiren partileri destekliyor!

(Çok şey söylenmeli, Fransa’da 1830, 1848, 1871’de halk neden yenildi? Sendikalar sosyalistler komünistler Cumhuriyet’i neden unutturdu? Bolşevikler bir ideoloji olarak Cumhuriyet’i burjuvalıkla neden suçlayıp yatağını ayrı serdi? I. Dünya Savaşı’nda Alman Sosyal Demokrat Partisi ve ondan ayrılan Spartaküs hareket filmin sonunda kendi iç savaşlarıyla Nazizmin kapısını nasıl açtılar? İspanya iç savaşında Cumhuriyetçiler sosyalistler komünistler neden anlaşamadı ve güçlü taraf oldukları halde yenildiler? Hepsi üstünde ayrıntılarıyla durarak tartışılması gereken konular! Özetle, komünistlerin dünyayı kurtarmak gibi derdi vardı ve Cumhuriyet’i unutturdu! Özetle, hizipler arası savaşlar büyük savaşların yenilgisine sebep oldu. Özetle, muhalif güçler, mülkiyet ve insan hakları ve özgürlükler ve ülkeyi yönetecek komiteler üzerinde anlaşamadı? Özetle, Cumhuriyetçiliği burjuva rejimi olmakla itham ettiler, özetle, sosyalist ve cumhuriyetçiler federalizmi destekleyerek köylüyü çiftçiyi işçiyi hamasi milliyetçilerin kucağına ittiler. Özetle, lüzumsuz bir dinsizlik ve vatansızlık kavgasıyla kitleleri korkutup diktatörlere dahi haklılık kazandırdılar? Özetle, şimdi, herkes şimdi yana yakıla kıymetini ve kazanımlarını hiç ciddiye almadıkları Cumhuriyet’i arıyor!)

Ve II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası insanlık kurumları piyasaların-uluslararası şirketlerin önünü açmak için neo-liberalizme dünyayı teslim etti?

Ve halkları soykırımdan geçiren kapitalizmin vahşi savaş makinesi hakları teminat altına almış kurumlar ve yasalara rağmen dünya hükümdarlığını nasıl ele geçirdi?

Bunca yoğun ve karmaşık süreç kafanızı karıştırmasın, özetle, savaş makinesinin hükümdarlığını ilan etmesi liberaller ve işbirlikçileri eliyle gerçekleşti, güya solcu, sosyalist, cumhuriyetçi, vs. holding yazarları bu büyük satışta işbirliğine en güzel örnektir!

Liberallerin birey odaklı hakları pasifti, ve barış, demokrasi, eşitlik vb. gibi kavramları, kağıt üzerinde ve soyuttu!

Süreç şöyle çalıştı, muhalif örgütlerin kadroların sendikaların hakların tazminatların önü tıkandı ve sadece şirketlerin önü açıldı, direnen halk susturuldu!

Oysa halk olmadan Cumhuriyet olmaz!

Halk Cumhuriyet’e sahip çıkmadan özgürlük olmaz!

Liberaller baskıya ve kaderine razı kitleleri ‘birey’ olarak bütün dünyaya yutturdu ve birey hakları dedikleri de tüketiciye dönüştürüldü!

Özgürlükleri kazanımları savunan bir halk yoksa özgürlük yoktur!

Ve şirketler ve tarikatlar eliyle Cumhuriyet işlevsiz kılınıp donduruldu!

Evet, liberallerin ve akademilerin hedefi halkı pasifleştirip sessiz itaatkar rahat ve konforunu düşünen tasasız bireyler yetiştirmekti, bütün dünyada başardılar.

Kolejler ve şu çok havalı üniversitelerin işleri bu, konfora düşkün sessiz pasif bireylere, işte ‘özgürlük’ budur diye iman ettirdiler, ki, başardılar!

Oysa Cumhuriyet’i yaşatacak tek kurum: haklarını aktif şekilde arayan halktır!

Yurttaşlar aktif şekilde haklarını aramıyorsa orada Cumhuriyet yoktur, yaşayamaz!

Şirketleri, elitleri, siyasileri, dokunulmazlıkları, vurdumduymazlıkları, sümen altı etmeleri, kayırmaları, torpilleri, peşkeşi, yağmayı, haksızlıkları sorgulayacak-denetleyecek-hesabını soracak bir halk yoksa Cumhuriyet varlık bulamaz!

Boşuna ağlayıp sızlamanın faydası yok, direnen halk yoksa, Cumhuriyet hızla vahşi bir savaş makinesi ya da tiranlığa ya da keyfi yönetime dönüşür, ki dönüştü, Allah rahmet eylesin!

Kuvayı Milliye kadroları Cumhuriyet’i kurdu ancak Cumhuriyet’i süreç içinde savunacak koruyacak kitlelerini bulamadı!

Köy enstitülerinin kapanması mı dersiniz, toprak reformunu yapamadı mı dersiniz, 60 yıllarda sendikal ve gençlik hareketlerinin Cumhuriyet’i unutturması ve muhalif enerjiyi ideolojisi uğruna heba etmesi mi dersiniz, ve Nato’ya girmemizle savaş makinesinin darbelerine ve istihbaratına açık hale getirilmemiz mi dersiniz, çok şey söyleyebiliriz, sonuç:

1980’lerde başlayan ve 2000’lerin başında azgın ve çok aktif hale getirilen liberal ve İslamcılar marifetiyle Amerika ve Nato’nun savaş makinesine köpek olduk esir olduk!

Bu azgın liberal ve islamcılık tsunami dalgasına dönüştü ve Cumhuriyet’in bütün kurum ve kazanımlarına meydan okuyup ortada halkı ve toprağı ve suyu ve havayı ve tazminatları ve yaşam hakkımızı savunacak tek bir kurum kalmayacak şekilde ortadan kaldırdılar!

Türkiye, hızla şirket, tarikat, medya, elit, oligarşik, tahakkümcü ve yasaklayıcı bir noe-liberal istilanın kurbanı oldu!

Zehir, kumpas, kripto, siyanür, işbirliği, Fetö, vahşi dincilik, dolar, pislik, satış kılcal damarlarına kadar girdi ve toplumu felç, konuşamaz yürüyemez kötürüm haline ve uluslararası altın ve maden şirketlerinin cenneti haline getiriverdi!

Liberaller önce bireyleri pasifleştirdi, şimdi bütün dünya ikinci aşama yaşıyor, bugün artık sadece bireyler değil, devletler de uluslararası kurumlar da savaş makinesi ve büyük şirketler karşısında pasif!

Soykırımlar karşısında konuşabilen yok, topraklarımızı yaylalarımızı işgalden kurtaracak tek partimiz yok, istisnasız herkes bir şekilde büyük sermayeyle ilişki içinde! Ve siyasi hesabını herkes dünya dengeleri deyip reel siyaset deyip büyük şirketlerin kucağında ya da boyun eğmişlik kıskacında aynı sessiz çaresiz dilden konuşuyor!

Ve işadamlığı ve elitler ve uluslararası şirketler fetişleştirildi, yani herkül, Zeus gibi mitojileştirildi!

Yani tanrısal ve dokunulmaz olarak mitleştirildi!

Ve hak arama mücadelesi halktan kopartılıp sadece fonladıkları feminist, eşcinsel ve hayvan haklarına bahşedildi, ki, bu haklar, vatansız, dinsiz ve uluslar üstü bir insanlık davası haline getirildi, bu haklara öz olarak karşı çıkmamız mümkün değil, ancak tezgah doğru gibi görünen burada kuruldu!

Mesela bu uluslar üstü hak mücadelesi nedense bütün coğrafyalarda ‘federatif’ (bölücü) bir karakter kazandı! Hakları bizler de savunduğumuz için dikkat edin doğruyu söylüyor gibi görünenlere kulak kestik ama bu uluslararası kurumlar hep fonların arkasında gizli siyasi dayatmalara açılıyor, yani bu hakları bir vatansever olarak size savundurtmuyorlar!

Bu hakları federatif bölücü dayatmacı vatansız geleneksiz kuklalara savundurtuyorlar, neden?

Halkı devre dışı bırakmak ve hakları kontrol edebilmek ve fonladıkları yapılarla kendi varlıklarına tehlike oluşturmamak için!

Vatan yok gelenek yok ama barış ve özgürlük varmış ve bu haklar evrenselmiş ve demokrasi de zaten liberalizmmiş ve bu haklar zaten uluslarüstü haklarmış, evet kısmen lafzen doğru gibi görünüyor, ancak büyük tezgah doğru gibi görünüyor, ancak sormak lazım hakları kim savunuyor, hakları neden ‘halk’ savunmuyor, halkın savunmasına izin verilmiyor!

Bir iki örnek vereyim, Akkuyu nükleer santraline karşı güya çevre mücadelesi veren Hedepeliler Tayyip’le ‘açılım’ günlerinde nükleer tesislere karşı mücadeleyi bıraktı ve kaçtı!

Neden doğruları yanlış adamlara söyletiyorlar, bir örnek, Hedepeli kadın meclis kürsüsünden kadın haklarını savunuyor, ne kadar doğru şeyler diyorsunuz, ancak başka bir muhalif vekil, eline PKK’nın öldürdüğü Aybüke öğretmenin fotoğrafını alıp, kadın hakları diyorsunuz ama Aybüke öğretmeni öldüren sizsiniz, deyince doğru söylüyor gibi görünenlerin maskesi düşüyor! Emperyalizm biraz sonra rezil rüsvay edip çürüteceği ve elinde kukla gibi oynattığı ve fonladığı adamlara doğruları söyleten bir algıyı bugüne kadar muazzam bir başarıyla çalıştırdı!

Cumhuriyetçiler bu ‘evrensel haklar’ ‘bu evrensel hukuk’ bu ‘barış demokrasi özgürlük’ mücadelesi laflarına yani ‘bütün insanlığın davası’ zokasını çok uzun geçmişlerde komünistlerden yemişti, pirince giderken şimdi hepsi evlerindeki Cumhuriyet’ten oldular, yanlış adamlar doğruyu söyleyerek, hava, su, toprak ve vatana sahip çıkmamızın önüne perde çekiyorlar!

Doğruları ve hak mücadelesini doğru ve güvenilir ve sahici ve eyvallahsız adamlara söyletebilirsek bu ülkenin siyasetine milli bir katkımız olur ve halkımızı hak mücadelesine çağıracak yüzümüz olur!

İçinde halk olmayan, içinde vatan olmayan, içinde soyut barış, evrensel, liberal, demokrasi gibi kavramların altını deşin, hiç masum değildir!

Cumhuriyet de evrenseldir, ancak savaşarak direnerek korunur!

Neden, toprağımızda kendi halkımız kendi milli irademizle kendi kadın ve hayvan haklarımızı içinde bölücüler ve fonlananlar ve federalizm ve geleneklerimizi aşağılayanlar olmadan savunma hakkına sahip değiliz!

Ve bu hak savunucuları da işadamları gibi yine büyük holdingler eliyle fetişistleştirildi yani modern çağın kahramanları olarak tek kurtarıcımız onlar olarak lanse edildi!

Bakın bu insan hakları savunucularının hiç birinin İliç’te ve Gazze soykırımdan geçirilirken sesi soluğu çıkmıyor!

Bu kıyametten bu soykırımdan havamıza suyumuza insanımıza toprağımıza ve onurumuza, bu cangıldan çıkmanın tek yolu vardır!

Cumhuriyet bir ütopya değildir, bir kehanet bir mucize değildir, Cumhuriyet’in hakları ve kazanımları gerçektir ve ortadadır!

Cumhuriyet’in yeniden inşasına giden yol pasif bireyleri ve liberalleri aşağılayıp yeniden sorgulayan denetleyen hesap soran aktif yurttaşlığı tarih sahnesine sürmekle başlar!

Şirketlerin ve tarikatların değil, halkın devletine!

Sorun kendinize muhalif partiler neden sadece oy veren pasif bireylerden bu kadar memnun!

Sorun kendinize sistem partileri neden hak arayışında pasif bireyleri canlandırmıyor harekete alana eyleme geçirmiyor, çünkü, bu partiler bu medya, şirketlerin büyük servetlerin ve dünyayı tahakkümü altına alan vahşi kapitalizmin, oynattığı kuklalardır!

Cumhuriyetçi Vatansever Hareketi kuvayı milliye ruhuyla çaresizleştirilmiş sessizleştirilmiş pasifleştirilmiş bu sahte birey kültürüne ve partilerine meydan okuyor!

QOSHE - Bir halk kahramanı: Sedat Cezayirlioğlu - Nihat Genç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir halk kahramanı: Sedat Cezayirlioğlu

67 11
05.12.2023

Sedat Cezayirlioğlu 6 Aralık’ta hepimizi Erzincan İliç’e çağırıyor!

Dünyaca ünlü altın şirketi dünyanın en büyük çevre felaketine kapı açtı, baraj patlarsa, ki deprem bölgesi, Basra’ya kadar bütün şehir ve ovalar tarihe karışacak!

Ki geçenlerde siyanür barajı sızıntı yapıp patladı ve Sedat Cezayirlioğlu Türkiye’yi harekete geçirdi, önce inkar ettiler ve sonra sızıntı-patlak videosu karşısında daha fazla inkar edemediler!

Siyanur havuzu yüzlerce futbol sahası büyüklüğünde ve bu haliyle dahi Erzincan ahalisi zehir soluyor, ve şirket, buhar makinesiyle havuzdaki siyanürü havaya püskürtüyor, ki, bulutlara yüklenen siyanür sadece Türkiye değil bütün coğrafyalar için felaket!

Şirketi kimse durduramıyor, şirket köylüleri sindirmiş ya da ödüllendirmiş, bürokrasi siyaset şirketin emrinde, itiraz eden herkesin bir şekilde işini bitiriyorlar, arkaları sağlam, şirket dokunulmaz, ve artık İliç’teki siyanür havuzunu onlarca yıl mücadele etseniz bile ortadan kaldırmanız mümkün değil, öyle bir felaket ki dünyalarda eşi benzeri yok!

Kim direnecek kim şikayet edecek kim karşı çıkacak ve mahkeme edecek, kim siyasete taşıyacak, başta siyasi partiler kasıtlı kayıtsız ve gönülsüz, kimse harekete geçmiyor, bölgenin vekilleri korkup tırstıkları için kasıtla harekete geçmiyor, herkes bir şekilde vatan toprağının işgaline ve peşkeşine seyirci!

Ve ama gerçek İliç’teki felaket unutulacak görülmeyecek üstü örtülecek geçiştirilecek gibi hiç değil, orada milyonlarca ton siyanür duruyor işte, havamız suyumuz toprağımız yağma işgal ve talan içinde nefes alamıyor nabzı atmıyor ot bitmiyor işte, yok ediliyor!

Toprağımıza suyumuza havamıza sahip çıkacak kimse yok mu?

Sedat Cezayirlioğlu’nun imdadına avukat İsmail Hakkı Bey yetişti, sadece İliç değil, Anadolu’nun yüzlerce köyünde siyanüre karşı köylülerin topraklarını ellerinden alan şirketlere karşı amansız bir mücadele veriyorlar!

Avukat İsmail Hakkı’ya ve Sedat Cezayirlioğlu’na hayranlığımı sunuyorum ve köy köy programlar yapıp köylünün dilekçesi şikayeti sesi olan Veryansın Tv’ye teşekkür ediyorum!

Gözlerimle yaşadım ve gördüm, Sedat Cezayirlioğlu tek başına, yılmadı durmadı susmadı ve kara yağız kara yüzlü bu adam Erzincan’ın namusu ve direnen kalesi oluverdi!

Ve Avukat İsmail Hakkı bey, gaspedilen ve kirletilen ve işgal edilen köylülerimizin yanına koşup bir vatan ve insanlık kavgası veriyor!

Ve hepimizi aktif yurttaş, hakkını arayan halk, şikayet eden, duvar olan, hesap soran, denetleyen sorgulayan sorumlu insanlar olmaya çağırıyorlar!

Ne için, toprak su hava ve çocuklarımız ve geleceğimiz için!

Sedat Cezayirlioğlu ve İsmail Hakkı Bey, Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketine, bizlere, cesaret ve umut oldular, motor oldular!

Ömrümüz oldukça programlarını izlediğiniz bu halk kahramanlarının hava su toprak ve vatan kavgasında yanlarında olacağız! Kimimiz tıklayarak, kimimiz ısrarla takip ederek, kimimiz küçük bağışlarla, kimimiz bizatihi koşup yanlarına giderek, kimimiz bu vatan kavgasında aktif görevler alarak, kimimiz selam gönderip cesaret vererek, kimi yorumlarıyla destek olarak, çünkü, Cumhuriyet’i ve vatan topraklarımızı korumanın sahip çıkmanın başka yolu yok!

Kardeşlerim, bu kavga hepimizin, emperyalistlere karşı, işbirlikçilerine karşı, toprağımızı peşkeş çekenlere karşı, bizlere suskunluk ve kölelik ve esaret ve çaresizliğin sefaletinden başka yol bırakmayanlara karşı kim seferber olup mücadele veriyorsa ya istiklal ya ölüm şiarıyla yanlarındayız!

Ve servetlerini savaş makinesine ve Gazze’de soykırıma ve hepimizi atom bombalarıyla tehdit edenlere karşı ayağa kalkıp direnen bu kardeşlerimizi hiç ama hiç yalnız bırakmayacağız!

6 Aralık günü gözümüz İliç’te olacak, şirket doymadı kapasite artırmak için harekete geçti, buna karşılık bilimsel bir keşif raporu hazırlanacak ve Sedat Cezayirlioğlu 6 Aralık’ta Cumhuriyetçi Vatansever Hareketi adın a memleketinize topraklarınıza sahip çıkın diye bir daha dünyalılara seslenecek!

İnsanlık tarihinin en temel hak ve hürriyetlerini savaş ve direnişlerle anayasalarına yazan ‘Cumhuriyet’ bütün coğrafyalarda unutturuldu ve donduruldu ve kazanımları tarihe gömüldü!

An itibariyle Batı toprakları yana yakıla kaybettikleri Cumhuriyet’i arıyor!

Şirketlerin tiranlığı sessizleştirilen bireyler üzerine kuruldu!

Seçimden seçime oy veren kayıtsız katılımcılık şirketlerin işine yaradı, ve bu sessizliğin üstüne medya ya da finans fonlarıyla siyaseti yeterince manipüle edip savaş makinesiyle ortaklaşa tarihlerde görülmemiş bir hükümdarlık kurdular!

Kayıtsız katılımcılık yani pasif bireyciliği inşa eden liberal doktrindir, halk-seçimler burada sadece demokrasiyi görüntüde kurtaran bir dekor olarak kullanıldı!

Halkın egemenlik hakkı elinden alındı, halkın egemenlik hakkını (şikayet, dilekçe, eylem, miting, avukatlar, meclis, mahkemeler, hakkına sahip çıkma) tarihe gömdüler!

Aktif yurttaşlık hakkını gürültü, bağırış, kaos ve anarşi ve terör olarak damgaladılar, ki, zaman içinde fonlandıkları partilerle aktif halkın ilişkisini sonlandırıp, aktif halkın örgüte kadroya ve siyasi partiye dönüşmesini tehlikelerin en büyüğü olarak yazıp çizip savaş makinesinin önünü açtılar!

Oysa özgürlük yurttaşlara emanet edilmiştir!

Sırf maden ve petrol ve finans şirketleri korunsun önü açılsın diye halkın anayasal haklarına mülkiyet haklarına sahip çıkmasının yolunu kapatmışlar ve dokunulmaz şirketler eliyle tarihlerde görülmemiş bir tahakküm rejimi kurmuşlardır!

Bir siyasal sistem olarak Cumhuriyet’in yapısal zaaflarını iyi gördüler, bu zaaf, halkı sistemden düşürürseniz şirketlerin ve asilzadelerin ve dokunulmazlıkların ve feodal rejimin ve savaş makinesinin ve torpilin ve kayırmanın ve keyfi rejimin ve kolunu sallaya sallaya işgalin önünü açarsınız, başardılar!

Evet, anayasada haklar yazılıdır ancak anayasa kendi kendine çalışmaz!

Evet, bağımsız mahkemeler herkesin hukuk karşılığında eşitliğini savunur ancak mahkemeler kendi kendine çalışmaz!

Çünkü Cumhuriyet kendi kendine işleyen bir........

© Veryansın TV


Get it on Google Play