Nihat Genç yazdı…

Milli egemenliğin iradesiyle yazılmış bağımsız bir anayasa metni, 780 bin km karenin toprak bütünlüğü, bir milli bayrak, milli iradenin temsili bir meclis ve bağımsız yargı organları ve milli törenler, milli tarih, vb, unsurlar ‘milli devlet’ için yeterli değildir!

Bir anayasa, bir meclis ve bağımsız mahkemeler ve bir bayrakla ulus devletin olmadığı-olamayacağını tarih yaşattığı vahşetle an itibariyle tüm dünyalılara bir kez daha göstermiştir!

Tarihin en öğretici anlarına şahit oluyoruz!

Ülkelerin tüm servet ve hazinelerini iki yüz-üç yüz zengin ele geçirip hem siyaseti hem meclisi hem medyayı kendi çıkarları ve geniş kitlelerin aleyhine manipüle etmeye başladığında milli devleti ve halkı ve insanlık onurunu koruyacak ortada hiçbir güç kalmadığına şahit oluyoruz!

İsrail’in fütursuz soykırımı karşısında büyük devletlerin-milletlerin sinek kadar değeri yok!

Hayır, uygarlık yıkılmıyor, uygarlık on dokuzuncu asırdan beri vahşi kapitalizmin egemenliğine girmişti! Düştüğü yerden kaldırmak için uygarlığı ele geçiren servet ve mülk sahiplerine ve krallarına ve saraylarına sil baştan bakmak gerekir!

Sarayların kralların devletlerin insanlığa ses verecek onurlarını koruyacak milli refleks üretecek güçleri gördünüz işte, hiç yok!

Aklınıza gelen her kurum her imkan her uluslararası yasa ‘servetler’ tarafından ele geçirildi!

Tüm Cumhuriyet, demokrasi, hukuk, insanlık değerleri ‘servetlerin’ gücüyle bertaraf edildi!

Bakın, Şerif Hüseyinler Osmanlı’yı arkadan vurdu ve şimdi de aynı .okun soyu Körfez’in petrol zengini şeyhlikleri-krallıkları kendi halkı Arapları-Filistinliler’i arkadan vuruyor!

Bu pısırıklık bu korkaklıktan bu ihanetten ne anlıyoruz?

Zengin Arap krallıklarının uçaklar dolusu dolarları işe yaramıyor!

Kişilik gurur, deve sidiği kadar itibarları kalmadı!

Milli bir refleksi ve gururu kalmayan insanların devletleri bir işe yaramıyor!

Çünkü ülkelerini ve kendilerini var eden ‘servetleri’ daha büyük servetler tarafından tehdit ve kontrol altında! Servetler servetlerle kardeştir, servetler birbirleriyle savaşamaz!

Zavallı İslamcılar ‘Allahüekber’ diye bağırmaktan ve sokaklara cola dökmekten öteye geçemiyor çünkü ‘vicdan’ın asıl sahibi halkı insan yerine koymadılar Körfez şeyhlerinin .ötlerini yaladılar!

Servetle ülke, servetle Müslüman ve servetle güç olunamayacağı bilmem kafalarına dank etti mi?

Zenginlikleri üç-beş kişinin kasasında olan ülkeler düşman karşısında kendi halklarını gururlarını koruyamaz gerçeğini tarih önümüze koydu!!

İslamcı gençlerin kafası karışıyor, çünkü halkın iradesi ve seçimiyle milli egemenliğini ilan eden Cumhuriyetçilerle feodal düzenin babadan oğula geçen krallık-monarşi rejimleri arasında iki yüz yıl yaşanan savaşların derinliği hakkında hiçbir bilgileri yok! Ki İslamcılar Cumhuriyet’in yüzüne hiç bakmadılar doğdukları günden beri sarayların ve kralların keyfi rejimin kölesi köpeği oldular, bilmem şimdi niye ağlıyorlar!

Filmin sonunda, burjuvanın, toprak sahiplerinin, uluslararası şirketlerin ve borsanın gücü ve manipülesiyle yani kasıtla dayatma için borçlanma yoluyla milli benliklerini kaybedenlerin listesine onlar da dahil olur ve film yine hüsranla biter!

Servetlerin gücüne karşı milli irade milli kararlar alamaz hale gelir dayatmalar ve soykırım vahşeti karşısında örtülü bir esaretin kurbanı olurlar!

Bu yüzden Cumhuriyet’i bütün unsurlarıyla iyi tanıyacağız

En-en-en Cumhuriyetçi aydınlarımız bile Cumhuriyet’i milli bir bayrak milli bir meclis ve milli törenler ve milli sembollere kadar indirgemiştir, asla, halkı güçlü olmadan Cumhuriyet olamaz!

Cumhuriyetçiler toprak zenginleri ve asilzadeler ve ulema ve büyük şirketler vb. karşısında halkı koruyabilmek için 19. Yüzyıl kesintisiz olmak üzere tüm dünyada iki yüz yıldır servetlerin bölüşümü ve gelirler dengesizliğine karşı kavga veriyor, kimin umurunda!

Cumhuriyetçilerin halkı büyük şirketlere-zenginlere-tefecilere karşı koymak için geliştirdiği fikirler 19. yüzyılın sonundan itibaren Marksizm denen bir dinin doğmasıyla Marksist yaygaranın gölgesinde ve akim kalmıştır, yazılacak ne kadar konu var! Mülkiyet Hırsızlıktır kitabını yazan Proudhon bile mülkiyet düşmanı değildi, büyük mülkiyetlere karşıydı, döneminin ilk anarşist ve sosyalistleri de sanayileşen kapitalizm karşısında çareler aradılar ve hepsinin ilk düşündüğü şey büyük fabrikalara karşı halkı, esnafı, işçiyi, köylüyü nasıl koruruz düşüncesi oldu!

Cumhuriyetçiler bu yüzden kilisenin ve burjuvanın komünist suçlamasıyla karşılaşmış ve bu suçlama her zaman her ülkede seçimlerde kilise ve burjuva ve muhafazakarlar ve liberaller lehine iş görmüştür!

Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasında Karma Ekonomi modeli ve bu modelin altında yatan Ziya Gökalp’in ‘esnaf dayanışması’nın çok uzun çok kanlı bir tarihi vardır!

Fransa 19. Yüzyılda büyük karışıklıklar 1830, 1848 ve 1871 ihtilalleri yaşamıştır! 1830’da sanayileşme ve işçi sınıfı henüz emekleme dönemi yaşıyordu ve Cumhuriyetçi fikirler ön plandaydı!

1848’de artık bir işçi sınıfı tarih sahnesine çıkmaya başlar ve krala-monarşiye karşı savaşlarında yan yana oldukları işçiler, sendikalar, komünistler, sosyalistler vb. daha örgütlü ve baskın görünmeye başlar!

Ancak o ünlü 1871 Paris Komününde bile Cumhuriyetçiler ihtilalde başat ve önder konumdaydı!

19. yüzyıl Cumhuriyetçiler için büyük bir laboratuvardır, henüz sosyalizm ve komünist kelimeleri yokken şehirler büyüyüp fabrikalaşıp sanayi toplumu vahşi kapitalizmin gerçek yüzünü ortaya koymaya başlarken Cumhuriyetçiler ‘esnaf dayanışması’ fikriyle örgütlenmişlerdir!

Cumhuriyetçilik hiçbir şekilde ‘proleter diktatörlükle’ bağdaşmaz!

İşçi, sendika, komünist hareketler karşısında ‘esnaf sosyalizmi’ de denilen esnaf dayanışmasıyla ‘üretim kooperatiflerini ve birliklerini’ savunurlar!

19. yüzyılın ortalarında kooperatifçilik sendikalaşma lafları geniş kesimlerde karşılık bulmaya başlar, sömürü düzenini dönüştürecek ortaklaşa/komün fikirleri her yerde ortaya çıkar, ancak işçi hareketleri ve örgütleri bir dünya yangını halini alır ve Cumhuriyetçilerin kooperatifçilik ve esnaf dayanışması ve örgütleri unutulur gölgede kalır!

Mesela 1848’in başarısız ihtilalinden sonra sosyalizm ve komünizm ve proleter ve dünya işçileri vb. kavramlar örgütlenmeye başlar! Bu kavramlar işçileri sendikalarda örgütler ve sendikaların amacı genel grevle devleti travmatize edip teslim almak; genel grevle devleti teslim alma fikrinden komünistler hiç kurtulamaz! Bu büyük yangının altında ezilen Cumhuriyetçi fikirler olmuştur!

Sendikalar İç savaşı-çatışmayı işçiler-patronlar arasında kurup iktidar sendikaların-proleteryanın eline geçene kadar iç savaşı sürdürmek fikrinden Naziler sahneye çıkana kadar, ve 70’li yıllarda Vietnam Savaşı ve öğrenci ayaklanmalarıyla yeniden soluklanmasına rağmen neo-liberalizmin bayrak açtığı 1980’lere ve hatta Sovyetler’in dağılıp neo-liberalizmin tek dünya hakimiyetini ilan edene kadar kurtulamazlar! Birinci dünya savaşında komünistler dünyanın en büyük işçi örgütlenmesi Alman Sosyal Demokrat Partisi’ni davayı satmakla suçlarlar, çok tartışılır, boşuna, gerçek işçiler de genel grevle iç savaş istemezler, ve zamanla ittifaklar ve işbirliği ve çok sert devlet terörü karşısında eriyip giderler!

Tartışma büyük kavga iktidarı aldıktan sonra ne olacak sorusuyla düğümlenir ve bugüne kadar içinden çıkılmaz hal alır! Çünkü iktidarı kim alacak, sendikalar mı işçi konseyleri mi halk mı, konsey kimlerden oluşacak, mecliste kimler temsil edilecek, halk ordusu mu kurulacak, kralcılar kovulacak asılacak mı, devlet federasyonlaşacak mı, yani eski rejimin yerine ne gelecek? Bu sorular altında kaç kuşak heba oldu!

Bu büyük sorulara, birinci enternasyonal, dağılıp sonra kurulan II. Enternasyonal, yani sendikalar ve sosyalistler ve Marksistler I. Dünya savaşına kadar tek bir düzgün cevap verememiştir ve verilen her cevap da ayrı bir komünist hizbi ortaya çıkartmıştır!

Oysa aynı çağda örtülen başka fikirler de vardı, mesela en başta kooperatifler, mesela, esnaf dayanışması, ki, Ziya Gökalp fikirlerini Fransa’dan bu gelişmelerden alır, ki, adına ‘esnaf sosyalizmi’ de diyorlardı: Esnaf dayanışması şu demek, üç, beş, on, vs. çalışanı olan küçük esnaf ve çiftçiyi büyük şirketler karşısında korumak!

Tıpkı mizahı yapılan ‘Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı’!

Halk ve Ziraat bankaları öncelikli kredilerini küçük esnaf için kullanacak, ve, aynı iş kolundaki esnaf üretim alanında örgütlenecek ve büyük sermaye karşısında ezilmemeleri yok olmamaları için teşvik görecekler!

Cumhuriyetçilerle komünistler burada karşı karşıya gelir, çünkü Cumhuriyetçiler ‘mülkiyet’ hakkına karşı değildir, Cumhuriyet rejimini esnafın çiftçinin köylünün mülkiyet haklarının garantisi sigortası olarak görürler!

Evi, arsası, geçimlik tarlası, küçük bir yatırımı atölyesi olmayan bir insanın ülkesi için cansiperane savaşamayacağını söylerler!

Kimseye muhtaç olmadan, çoluk çocuklarını iyi okullarda okutabilmesi ve geleceğinden endişe duymaması yani esnafın devletine güven duymasını isterler, tıpkı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda olduğu gibi!

Cumhuriyetçiler servetlere ve mülkiyete komünistler gibi el koyulması ortadan kaldırılmasını değil gelir dağılımının dengelenmesi ve servetler ve mülkiyete sınır koyulmasını isterler!

Zenginlikleri esnafa çiftçiye köylüye kooperatiflere üretim birliklerine yani geniş kitlelere dağıtırsanız ülke servetlerinin ve siyasetinin birkaç kişinin eline geçmesine engel olursunuz!

Yaşanmış örnek ortada, Türkiye’de Cumhuriyet’in karşı devrimci toprak ağaları ve tarikatlar tarafından yıkılması ‘Toprak Reformu’nun yapılamamasıdır!

En güzel örnek Şükrü Saraçoğlu’nun Varlık Vergisi uygulamasıdır!

İkinci dünya savaşı koşullarında Nazi işgali gibi zor günler yaşayan Türkiye yokluk kıtlık içindedir ve Şükrü Saraçoğlu büyük zenginlerden alınmak üzere varlık vergisi yasası çıkartır!

Yahudiler o gün bugün Saraçoğlu’na düşmandır!

Bugün Fenerbahçe stadındaki adını dahi bu yüzden değiştirdiler! Hatta Varlık Vergisi Yasasını Tek Parti döneminin en ırkçı faşist zorba diktatör yasası olarak ilan edip filmler dahi çevirdiler! Bugün dahi Salom gibi gazeteler düzenli şekilde Şükrü Saraçoğlu’na hakaretler savurur!

Varlık Vergisi Kanunu nedir, Avrupa büyük bir savaş yaşamakta ve savaş kapımıza dayanmıştır, Şükrü Saraçoğlu, bütçeyi zenginleştirmek için bir defaya mahsus büyük servetlerden vergi alalım, diyor, ve dünyayı başımıza yıkıyorlar! Aynı servet sınırlamasını Arap Birliği’nin büyük lideri Cemal Nasır Mısır’da yapıyor!

Siyonistlerin servetleri aynı zamanda mülküdür, dokunulması düşünülemez, işte Cumhuriyet’e açtıkları savaşın arkasında bir gün ‘servetlerine’ dokunulacağı korkusu vardır!

Bu sadece bir ‘örnektir’, sonsuz servetler ve mülkiyetlerin Amerika, Fransa ve İngiltere devletlerini İsrail’in soykırımına köpek yaptığı ve bu servetlerin Cumhuriyet ve demokrasi ve hukuk ve insanlık kurumlarını ortadan kaldırdığı bir gerçektir!

Vahşi kapitalizm dediğimiz budur!

Gelir dağılımındaki eşitsizlik, ki, Amerika’da bu eşitsizlik Afrika’nın en yoksul ülkesinden dahi ilerdedir!

Zengin batılı ülkelerde iki ayrı hayat yaşanmaktadır, işçiler, halk, esnaf, işsizler havaya suya ekmeğe kiraya geçimlik emekli maaşına ulaşamayacak kadar en dipte, ve borsalar ve finans kurumları ve maden ve elektronik ve maden şirketlerine sahip elit zenginler bambaşka bir hayat!

Ve finans kurumlarını ellerinde tutanlar halka nefes aldırtmıyor!

Gösteri dahi yaptırtmıyor, ekonomik krizlerin faturasına zırnık katkı sunmuyor ve devasa mali güçleriyle medyayı ve siyaseti kontrol altında tutuyor!

Gelin görün ki kralcılar, monarşistler, Siyonistler ve muhafazakarlar ve dinciler ve tarikatçılar, son iki yüzyılda, her ülkeden tek tek yüzlerce örnek verebiliriz, servet ve mülkiyet (ortadan kaldırılması hiç değil) sınırlandırılmasını isteyen Cumhuriyetçiler’i Bolşeviklikle komünistlikle suçlamalarda bulunup seçimlerde halkın kafasını karıştırmayı her defasında başarmış ve manipüleyle sandıklardan galip çıkmışlardır!

En güzel örnek, 1830 ve 1848’de Fransa’da yaşanmıştır!

Napolyon ortadan kaldırdığı feodal derebeylerin topraklarını köylülere dağıtmıştır! Ve köylüler Cumhuriyet sayesinde toprak sahibi olduğu halde mesela 1848 ve 1871 ihtilalinde komünist suçlaması korkusuyla oylarını burjuva ve krallık lehine kullanmıştır!

Köylülerin Cumhuriyet karşıtı bu tavrı Cumhuriyet’in ilk yıllarında Terakkiperver ve Serbest Fırka deneyimine ne kadar benziyor!

Oysa Cumhuriyetçilerin büyük derdi tepedeki iki yüz kişinin (azınlığın) eline geçmiş servet ve mülkiyeti esnaf çiftçi ve köylüye dağıtıp gelir dağılımını dengelemek!

Ancak bir dünya dinine ve yangınına dönüşen sendikalar ve proleterya ve sağ-sol kavgaları yüzünden Cumhuriyetçilerin gelir dağılımındaki eşitsizliği gidermek için ileri sürdüğü kooperatifler ve üretim birlikleri ve dayanışması gümbürtüye gitmiştir!

Cumhuriyetçiler iki yüzyıldır derdini kimseye anlatamıyor, köylüye gidip anlatalım diyorlar ama gazeteler ve iletişim araçları büyük zenginlerin elinde!

Köylüye gidip anlatalım diyorsun ama her köydeki kiliseler ya da camiiler cemaatlerin tarikatların elinde!

Gidip anlatalım diyorsun köylere öğretmen gönderecek devlet gücünü bulamıyorsun!

Gidip anlatalım diyorsun, toprak ağalarının ve burjuvanın ve cemaatlerin egemenliği altındaki geleneksel yapıları kıramıyorsun!

Anlatmak zorundasın çünkü ‘oy’ geleneksel yapıları elinde tutanların elinde! Oy demek ‘seçim’ ve ‘iktidar’ demek, liberaller kralcılar ve kilise ve İslamcılar demokrasiyi işte böyle manipüle ettiler, komünizm ve dinsizlik korkusuyla!

Bugün dünya yıkılıyor hala İslamcılar’a anlatabiliyor muyuz, .ötlerini yaladıkları Körfez şeyhlerinin Filistinliler için kıllarını niçin kıpırtamadığını anlayabilmiş hiç değiller!

Çünkü büyük servetler büyük şirketleri büyük medyayı büyük borsaları ve devletleri ellerinde tutarlar ve servetlerin hepsi ortaktır!

Geniş kitleler ve halk lehine büyük servetleri dengelemeden uçsuz bucaksız mülkiyetleri insan ihtiyaçlarına ve geçimine sigortasına güvenine elverişli hale getirmeden vahşi kapitalizmi ve onun soykırımcı Siyonistlerini durduramazsınız!

İslamcılar’ın yukardaki cümleyi anlayabilmesi bir iki yüzyıllarını alır!

Küçük esnafı güçlendirmeden, atölyelere, kooperatiflere, küçük işletmelere kapı imkan kredi açmadan ve büyütmeden milli bir iradeye güven veremezsiniz, hadi gidin Halk Bankası ve Ziraat Bankası’nın kredi verdiği zengin torpilli azınlık savaşsın da görelim!

Halkı esnafı işçiyi köylüyü uluslararası şirketler ve büyük patronlar ve mali piyasalar karşısında güçlü tutamazsanız iradesi ve gururu olan milli bir devlet inşa edemezsiniz ve uygarlığın son iki yüzyılından çıkan en büyük ders budur!

Halkı ve işçiyi ve esnafı ve öğrencileri ve işsizleri, cemaat ve tefeci ve sonsuz servet ve mülk sahipleri karşısında koruyamazsanız milli kararlar alamazsınız ve savaş ve işgal kararlarınızı hep servet ve mülk sahipleri alır!

Milli bir devlet olabilmek için bayrak yetmez, kendine işine sigortasına tazminatlarına güvenen bir halkınız olmadan ‘ulus devlet’ inşa edemezsiniz!

Hamasi nutukları bırakıp servetleri geniş kitlelere dağıtırsanız güç yani milli irade halkın eline geçer ve birkaç kişinin yönettiği keyfi yönetimin kurbanı olmayız!

Milli karar alıcı bir meclisiniz olabilmesi için medyanızı uluslararası şirketlerin servetlerinden ortaklarından kurtarmanız lazım!

Uçsuz bucaksız servetler ve mülkler, halka, esnafa, çiftçiye, köylüye bölüşülmeden servetler dengelenmeden milli bir irade oluşturamazsınız!

Milli irade olmadan Cumhuriyet olmaz ve büyük şirketlerin 29 Ekim reklamlarını Cumhuriyet sanırsınız!

Son seksen senede, adına mukaddesatçılar, İslamcılar, muhafazakarlar, liberaller, demokratlar, bin çeşit iktidar geldi, ve hepsi daha büyük ‘servet’ ve ‘mülk’ sahipleri tarafından ya CIA adına kullanıldı, ya İsrail adına, ya Batı dayatmaları, adına!

Cumhuriyet’i parçalayanlar sökenler yıkanlar önce ‘servetleri’ ele geçirdi sonra büyük servetlerle işbirliğine girdi!

An itibariyle Türkiye’nin hazinesini ormanlarını madenlerini sahillerini gökdelenlerini borsasını eline geçirmiş yüzlerce büyük İslamcı patronumuz var!

Hiçbiri tarihin en büyük insanlık krizi Gazze soykırımı karşısında ‘ses’ çıkartamıyor! Çünkü servetin vicdanı yoktur! Çünkü servetin ahlakı yoktur! Çünkü servetin dini yoktur! Servetlerin sadece köleleştirdiği öldürdüğü işkence ettiği sansürlediği milletler vardır!

İşte insanlık yıkılıyor, toprağımızı işgal eden çoluk çocuğumuzu acımasızca öldüren etnik-dinci şizofren manyaklar karşısında çocuklarımızı ve toprağımızı koruyamıyoruz, çocuklarını koruyamayanlar devlet olamaz, millet olamaz, insanlık değerlerini ve topraklarını koruyamayanlar insan olamaz!

Boşuna starbucks dükkanlarını basmayın, ‘zenginler’ ve ‘şirketler’in elinden bu devasa imkanlar alınmadan Gazze’den insanlık ders çıkartamaz!

Gazze, vahşi kapitalizmin son günüdür!

1688 İngiliz devrimi, 1789 Fransız ihtilali insanlık için nasıl yepyeni bir çağın başlangıcı ise Gazze insanlık ve uygarlık için çok derin bir yol ayrımıdır!

İslamcı gençler, yalvarıyorum, önce düşmanınızı iyi tanıyın!

Aynı etnik mezhep din savaşları acımasızca yüzlerce yıl Batı topraklarında da yaşandı ve bir sorun kendinize Cumhuriyetçiler neden feodal kralların asilzadelerin kilisenin boynunu kesti, diye!

Kimse kimseden üstün değildir, kimse istediğini asıp kesme hakkına sahip değildir ve her insanın doğuştan gelen hakları vardır ve herkesin çoluk çocuğuyla aile huzuru içinde yaşama hakkı vardır, ve kimse ‘efendilik’ ve keyfilik taslayamaz diye! Ve bunun için ordu asilzadelerin emrinde değil halkın ordusu olmalı ve meclis asilzadeler meclisi değil halkın (avam kamerası) meclisi olmalı! Ve devlet kendi din ve mezhebine göre ayrım gayrım değil herkese hukuk ve ekonomi önünde eşit olmalı!

İçinizden tek kişi, yahu bütün zenginlikleri ele geçirdik bütün zengin krallıklarla kankiyiz bütün ormanlar petroller altın madenleri sahiller gökdelenler bizim ama yine de ülkemizin işgaline çocuklarımızın öldürülmesine karşı neden bir şey yapamıyoruz, diye tek bir soru neden soramıyor!

Ve kendinize bir sorun, sizleri dinsizdir kafirdir diye Cumhuriyetçiler’e karşı deccal komünist suçlamasıyla düşmanlaştıran kimlerdir, yazarlarınıza bakın, şeyhlerinize bakın, mübarek dediğiniz Allah’ın dostlarına bakın!

Mesela sizleri laik-şeriat diye gaza getirip ülkemizde iç savaş tetikleyip ve sonra CIA-Mossad marifetiyle iktidara taşıyanlar kimlerdir, bir sorun kendinize, Mossad ve CIA laiklere karşı sizi neden gazladı!

Mossad’ın İslammış laikmiş diye bir derdi niye olsun?

Mossad’ın derdi sizi kendi Cumhuriyet’inize kendi ülkesine düşman yapmaktı!

Mossad’ın derdi finansı ve medyayı kontrol edecek servetleri ele geçirmekti, Cumhuriyet’in gücünü kırmaktı, başardı işte!

Medet umduğunuz Körfez’in Arap şeyhleri, ki, hepsi istisnasız bu topraklarda Cumhuriyet’i yıkmak için seferber olup Faisal finanslarla çok da başarılı oldular, Türkiye’deki bütün gökdelenlerin sahipleri oldunuz ve sonunda kazanan İsrail ve Siyonizm oldu!

QOSHE - Cumhuriyet’e kastedenler! Mutlu musunuz? - Nihat Genç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cumhuriyet’e kastedenler! Mutlu musunuz?

111 0
14.11.2023

Nihat Genç yazdı…

Milli egemenliğin iradesiyle yazılmış bağımsız bir anayasa metni, 780 bin km karenin toprak bütünlüğü, bir milli bayrak, milli iradenin temsili bir meclis ve bağımsız yargı organları ve milli törenler, milli tarih, vb, unsurlar ‘milli devlet’ için yeterli değildir!

Bir anayasa, bir meclis ve bağımsız mahkemeler ve bir bayrakla ulus devletin olmadığı-olamayacağını tarih yaşattığı vahşetle an itibariyle tüm dünyalılara bir kez daha göstermiştir!

Tarihin en öğretici anlarına şahit oluyoruz!

Ülkelerin tüm servet ve hazinelerini iki yüz-üç yüz zengin ele geçirip hem siyaseti hem meclisi hem medyayı kendi çıkarları ve geniş kitlelerin aleyhine manipüle etmeye başladığında milli devleti ve halkı ve insanlık onurunu koruyacak ortada hiçbir güç kalmadığına şahit oluyoruz!

İsrail’in fütursuz soykırımı karşısında büyük devletlerin-milletlerin sinek kadar değeri yok!

Hayır, uygarlık yıkılmıyor, uygarlık on dokuzuncu asırdan beri vahşi kapitalizmin egemenliğine girmişti! Düştüğü yerden kaldırmak için uygarlığı ele geçiren servet ve mülk sahiplerine ve krallarına ve saraylarına sil baştan bakmak gerekir!

Sarayların kralların devletlerin insanlığa ses verecek onurlarını koruyacak milli refleks üretecek güçleri gördünüz işte, hiç yok!

Aklınıza gelen her kurum her imkan her uluslararası yasa ‘servetler’ tarafından ele geçirildi!

Tüm Cumhuriyet, demokrasi, hukuk, insanlık değerleri ‘servetlerin’ gücüyle bertaraf edildi!

Bakın, Şerif Hüseyinler Osmanlı’yı arkadan vurdu ve şimdi de aynı .okun soyu Körfez’in petrol zengini şeyhlikleri-krallıkları kendi halkı Arapları-Filistinliler’i arkadan vuruyor!

Bu pısırıklık bu korkaklıktan bu ihanetten ne anlıyoruz?

Zengin Arap krallıklarının uçaklar dolusu dolarları işe yaramıyor!

Kişilik gurur, deve sidiği kadar itibarları kalmadı!

Milli bir refleksi ve gururu kalmayan insanların devletleri bir işe yaramıyor!

Çünkü ülkelerini ve kendilerini var eden ‘servetleri’ daha büyük servetler tarafından tehdit ve kontrol altında! Servetler servetlerle kardeştir, servetler birbirleriyle savaşamaz!

Zavallı İslamcılar ‘Allahüekber’ diye bağırmaktan ve sokaklara cola dökmekten öteye geçemiyor çünkü ‘vicdan’ın asıl sahibi halkı insan yerine koymadılar Körfez şeyhlerinin .ötlerini yaladılar!

Servetle ülke, servetle Müslüman ve servetle güç olunamayacağı bilmem kafalarına dank etti mi?

Zenginlikleri üç-beş kişinin kasasında olan ülkeler düşman karşısında kendi halklarını gururlarını koruyamaz gerçeğini tarih önümüze koydu!!

İslamcı gençlerin kafası karışıyor, çünkü halkın iradesi ve seçimiyle milli egemenliğini ilan eden Cumhuriyetçilerle feodal düzenin babadan oğula geçen krallık-monarşi rejimleri arasında iki yüz yıl yaşanan savaşların derinliği hakkında hiçbir bilgileri yok! Ki İslamcılar Cumhuriyet’in yüzüne hiç bakmadılar doğdukları günden beri sarayların ve kralların keyfi rejimin kölesi köpeği oldular, bilmem şimdi niye ağlıyorlar!

Filmin sonunda, burjuvanın, toprak sahiplerinin, uluslararası şirketlerin ve borsanın gücü ve manipülesiyle yani kasıtla dayatma için borçlanma yoluyla milli benliklerini kaybedenlerin listesine onlar da dahil olur ve film yine hüsranla biter!

Servetlerin gücüne karşı milli irade milli kararlar alamaz hale gelir dayatmalar ve soykırım vahşeti karşısında örtülü bir esaretin kurbanı olurlar!

Bu yüzden Cumhuriyet’i bütün unsurlarıyla iyi tanıyacağız

En-en-en Cumhuriyetçi aydınlarımız bile Cumhuriyet’i milli bir bayrak milli bir meclis ve milli törenler ve milli sembollere kadar indirgemiştir, asla, halkı güçlü olmadan Cumhuriyet olamaz!

Cumhuriyetçiler toprak zenginleri ve asilzadeler ve ulema ve büyük şirketler vb. karşısında halkı koruyabilmek için 19. Yüzyıl kesintisiz olmak üzere tüm dünyada iki yüz yıldır servetlerin bölüşümü ve gelirler dengesizliğine karşı kavga veriyor, kimin umurunda!

Cumhuriyetçilerin halkı büyük şirketlere-zenginlere-tefecilere karşı koymak için geliştirdiği fikirler 19. yüzyılın sonundan itibaren Marksizm denen bir dinin doğmasıyla Marksist yaygaranın gölgesinde ve akim kalmıştır, yazılacak ne kadar konu var! Mülkiyet Hırsızlıktır kitabını yazan Proudhon bile mülkiyet düşmanı değildi, büyük mülkiyetlere karşıydı, döneminin ilk anarşist ve sosyalistleri de sanayileşen kapitalizm karşısında çareler aradılar ve hepsinin ilk düşündüğü şey büyük fabrikalara karşı halkı, esnafı, işçiyi, köylüyü nasıl koruruz düşüncesi oldu!

Cumhuriyetçiler bu yüzden kilisenin ve burjuvanın komünist suçlamasıyla karşılaşmış ve bu suçlama her zaman her ülkede seçimlerde kilise ve burjuva ve muhafazakarlar ve liberaller lehine iş görmüştür!

Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasında Karma Ekonomi modeli ve bu modelin altında yatan Ziya Gökalp’in ‘esnaf dayanışması’nın çok uzun çok kanlı bir tarihi vardır!

Fransa 19. Yüzyılda büyük karışıklıklar 1830, 1848 ve 1871 ihtilalleri yaşamıştır! 1830’da sanayileşme ve işçi sınıfı henüz emekleme dönemi yaşıyordu ve Cumhuriyetçi fikirler ön plandaydı!

1848’de artık bir işçi sınıfı tarih sahnesine çıkmaya başlar ve krala-monarşiye karşı savaşlarında yan yana oldukları işçiler, sendikalar, komünistler, sosyalistler vb. daha örgütlü ve baskın görünmeye başlar!

Ancak o ünlü 1871 Paris Komününde bile Cumhuriyetçiler ihtilalde başat ve önder konumdaydı!

19. yüzyıl Cumhuriyetçiler için büyük bir laboratuvardır, henüz sosyalizm ve komünist kelimeleri yokken şehirler büyüyüp fabrikalaşıp sanayi toplumu vahşi kapitalizmin gerçek yüzünü ortaya koymaya başlarken Cumhuriyetçiler ‘esnaf dayanışması’ fikriyle örgütlenmişlerdir!

Cumhuriyetçilik hiçbir şekilde ‘proleter diktatörlükle’ bağdaşmaz!

İşçi, sendika, komünist hareketler karşısında ‘esnaf sosyalizmi’ de denilen esnaf dayanışmasıyla ‘üretim kooperatiflerini ve birliklerini’ savunurlar!

19. yüzyılın ortalarında kooperatifçilik sendikalaşma lafları geniş kesimlerde karşılık bulmaya başlar, sömürü düzenini dönüştürecek ortaklaşa/komün fikirleri her yerde ortaya çıkar, ancak işçi hareketleri ve örgütleri bir dünya yangını halini alır ve Cumhuriyetçilerin kooperatifçilik ve esnaf dayanışması ve örgütleri unutulur gölgede kalır!

Mesela 1848’in başarısız ihtilalinden sonra sosyalizm ve komünizm ve proleter ve dünya işçileri vb. kavramlar örgütlenmeye başlar! Bu kavramlar işçileri sendikalarda örgütler ve sendikaların amacı genel grevle........

© Veryansın TV


Get it on Google Play