Nihat Genç yazdı…

Ahmet Vefik Paşa 1891’de vefat etmiş çok yönlü ve çok şöhretli bir Osmanlı devlet adamıdır!

Batılı bir seyyah Türkiye’yi ziyaretinde Ahmet Vefik Paşa’nın misafiri olur!

Ahmet Vefik Paşa seyyahı konağında ağırlar önce yemek yerler ve sonra bir kenara çekilip çubuk tüttürürler!

Ve kahve ikramına sıra gelir!

Ahmet Vefik Paşa kahve ikram ederken misafirine, şimdi, keyif zamanı, der, misafiri, ‘keyif ne demek?’ der!

Ahmet Vefik Paşa ‘keyfi’ tarif eder, bizde keyif şudur, ‘kahveyi yudumlarken uzun bir süre sessiz kalacak konuşmayacaksın ve gözlerin derinlere ve uzaklara dalacak, bizde (Osmanlı’da) keyif budur!’ der!

Seyyah da anılarına not eder, Osmanlı’da keyif çok güzel bir şey, sessizce kendine kalma, hali!

Hayatın meşgalesinden kaçıp bir dinlenme rahatlama düşünceye dalma anı, bir kenara çekilmek ve an içinde düşüncelerin demlenmesi ve zihnin halden hale girmesi ve ufuklara bakıp aslında kendi içinde derinlere dalıp dalıp çıkması!

Bu anlarda insanın içinde konuşan kimdir bu anlarda insanın gözlerinin önüne film gibi hatıralarını getiren hangi yönetmendir?

Montaigne alıntılanmıştır şu sözü: ‘Bir gemide yükler iyi istif edildiğinde manevralar daha kolay olur’, evet, hafiflemek için içindekilerin bir sıraya düzene girmesi lazım!

Şu özlü sözü de yine Montaigne alıntılanmıştır: ‘Acılarımızı dağıtan bilgelik ve akıldır, deniz ufkunun seyredildiği yer değil’!

Ama o kahveyi elimize tutuşturma ve yalnız kalıp ufuklara bakma ihtiyacını bize acil olarak zorunlu kılan bilgeliğimizdir!

Mezar taşının yağmur fırtınayla zamanla toprağına daha da gömülmesi gibi acılarımız işte bu anlarda daha derinlere yerleşiverir, daha derin? Daha alt tabakaya-plakaya-katmana, olup biten başa gelenlere sebep olan şeyin sebepler mezarlığına!

Her insan şöyle bir başını dinleyeyim deyip bir dinginlik rahatlık hali için eşyanın eşin dostun arkadaşın tasallutundan çok zaman kurtulmak kaçmak ister!

Kalbur, kasnak, elek deriz, incesinin deliklerden geçip dökülmesi ve yaprağı taşı böceği üstte kalır, aynen böyledir, tek başına bir kahve içme anında, zihnindeki acılar ve sıkıntılar onur, kimlik, haysiyet, güzellik, fayda, çözüm, hasar, vicdan vb. deliklerinden geçer ve kabası ve tortusu ve posasını içinizden söküp atarsınız!

Yenilenme hali, bir ruh temizliği, bir sonsuzluk banyosu, bir eleştiri süzgecinden geçirmek, bir ilahi duruşma, bir savunma hali, bir cevaplar bulma hali, bir kabullenme hali, bir zarar ziyan envanteri, bir dağılan kaybolan yok olanları toparlama hali, bir elde kalanlarla yeniden bir ‘ekip’ kurma hali, duygusal bir tahribatı gözden geçirme hali, bir düşünce değirmeni, dünya içinde seyri alem, hayal ve umut mühimmatlarını toplama hali, ve taşını toprağını eleyip en saf en doğru en sağlam en kaybolmaz içinizdeki hakikatı ve hazineleri bulma hali!

Basit bir şey değil bir parkta tek başına bir kahve içme anı!

Deprem yangın anında her şeyimizi kaybederiz, bir kaza bir ağır travmayla sahip olduklarımız elimizden uçup gider, gitmeyen tek şey: içimizde konuşan!

Kimliğiniz mala eşyaya mücevhere dolara bağımlıysa elbet bir gün kaybedersiniz ya da kaybetme korkusu yaşarsınız!

Ama içinizde konuşanı mal mülk servet teskin edemez, içinizde konuşanı duygu derinliğiniz ve sorumluluklarınız ve insanlığınız zenginleştirir!

Yangından geriye sadece gerçek servetiniz kendiniz kalırsınız! Anneniz babanız kardeşiniz en sevdiğiniz arkadaşlarınız bir gün ölür ve geriye tek servetiniz içinizde konuşan, kalır!

Evet, üst üste ve amansız siyasi felaketler yaşıyoruz, Cumhuriyetimizin anayasası ve en temel kurumları ve yaylalarımız hazinelerimiz işgal ve yağma altında isyan ediyoruz, evet, her şey elimizden çıktı çıkıyor!

Şimdi büyük insanlık sorunumuz kimsenin çalamayacağı ve yağmalamayacağı içimizde konuşan asıl servetimizi kaybedip kaybetmemek çünkü neyi kaybettiğimizin farkında olmayanlar yüzünden kaybediyoruz!

Kimsenin karışmadığı dingin sessiz bir köşede ruhumuzun duygu ve insanlık hazinesine koşuvermek!

Bir eşyayı-malı kendinden ve ülkesinden çok seven bir insanın bir kahve içip kendini insanlığını idrak edeceği rahatlayacağı bir münzevi köşe kalmadı!

Yaşadığınız şehir size gölge ve masal kalacak kadar uzaklaşamıyorsanız siz işgal ve yağma edilen o şehrin askerlerisiniz ya da yaralarınız işgalci askerlerin ölümcül bombaları oluvermiş!

Kimsenin hükmetmediği kimsenin yönlendiremediği kimsenin karışmadığı uzak bir parkta bir kahve içme anını yaşayamayan her insan içinde tek başına yüksek bir tepeden konuşan locasındaki kralın keyfini anlayamaz!

Zırh kuşanmayı bilmez!

Askerlerini tanıyamaz!

Erimeyi karışmayı alaşımı saflaşmayı her daim taze kalmayı ve toplumu bilmez!

Kalabalıkların insanı içine çeken bilinmez bir çekimi cazibesi vardır!

Tarihin ilk şehirlerinden beri şehir meydanı insanları toplamak için büyük abidevi yapılar inşa etmişlerdir ya da kutsal ağaçların altında bir araya gelip topluca dans etmeye neden çok meraklıdır insanlar!

Birbirini görmek birbirine sarılmak? Daha ötesi! Gözle görülmez incecik ipliklerle birbirlerine bağlanırlar! İpekten iplik gibi kim istemez çelik telllerle başkalarına kalabalığa bağlanmayı!

İnsan bedeninin sınırları bedenin sınırları değildir, sıcak sobanın sınırları sobanın sac metali olmadığı gibi! Sobanın sınırları ısısını yaydığı ‘auro’, yani ısısını yaydığı alan!

Kalabalık içinden geçerden aslında birbirimizden içinden geçeriz, tıpkı kalbur elek kasnak gibi, ya da incecik ipliklerimiz birbirine dolanır, her birimizin hisleri heyecanları duyguları bilmeden anlamadan birbirimizin içinden geçer!

Bunun için gülmemiz ağlamamız ya da gösterişli elbiseler giymemize gerek yok, içinden geçtiğiniz bir duygu heyecan his bulutudur, bunu en güzel festivallerde düğünlerde yaşarız birden neşelendiğimizi görürüz!

Kalabalık içinden geçmek insana gençlik aşısı gibidir, Pazar yerleri stadyumlar düğünler insanı neden içine çeker?

İnsanlar içinden geçtiğimizde insan içine çıkacak içimizin neşesi ıssısı heyecanı olsun, el değmemiş saf, başka hiçbir yerde bulunmayan ve sana dair senin içinde, alınıp satılamayan ve taklidi olmayan ve bozulmayan!

Her insan evladı zenginliğini mücevherlerini küpesiyle bileziğiyle elmas gerdanlığıyla başkalarını göstermek ister, ama bu eşyalar gözümüzü kandıran süslerdir!

Birbirimizin yanından geçerken gözümüzün kandırılamayacağı şeyleri auora’muz hisseder, hissediriz, sanki hava yağacak der gibi ya da bir bela bir kötülük geleceğini!

Meymenetsiz deriz, musibet deriz, gudubet deriz, gözüm tutmadı içim ısınmadı deriz, ve hiç tanımadığımız insanlarla hiç fark etmeden içimizde saflaşmış bu ışık ve ısı ve his dalgalarıyla birbirimizi yıkayıveririz!

Bir minik çayda birlikte kanat çırpıp yıkanan kuşlar gibi birbirimizin içinden geçince hepimiz birbirimize insani bir yakınlık bir aşinalık duyarız! Bir kardeşlik, bir oralı olma, o insanlarla aynı sokaktan aynı köyden aynı kaderi paylaşma!

İnsan içine çıkınca aslında beden halimiz beden ısımız yanımızdan geçenleri ve geçenler bizi törpüleyiverir, kalabalık aslında heykeltraş gibi, bizi öğütür, bize sıva, boya olur!

Uzak bir parkta ya da balkonda ufuklara bakıp derinlere dalıp kahve içmemiş insanlar biraz çakul çukul pürüzlü biraz taşlı topraklı biraz aksi biraz duyguları iç dünyası yontulmamış neden olur, içinden sebeplerin sebebiyle konuşmamış insan!

Ve püsküllü ve kuyruklu ve saçaklı olurlar ve kalabalık nereye sürüklüyorsa o saçakları boyunlarına kement olur!

Ve kalabalık nereye sürüklerse bilmeden anlamadan oraya suçlarına delil temizlenmemiş yıkanmamış hesaplaşmamış o kirli saçaklarıyla yakayı ele verir hapsedilirler!

Keyif dediğimiz düşünceye dalma hali, düşünce dediğimiz içimizde konuşan bizi saflaştıran bizi güçlendiren saflığını koruyan ötelerden dünyaya eşyaya dokunan kimliğimizi şekillendiren insan olma hali!

QOSHE - Keyif anı - Nihat Genç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Keyif anı

116 0
06.01.2024

Nihat Genç yazdı…

Ahmet Vefik Paşa 1891’de vefat etmiş çok yönlü ve çok şöhretli bir Osmanlı devlet adamıdır!

Batılı bir seyyah Türkiye’yi ziyaretinde Ahmet Vefik Paşa’nın misafiri olur!

Ahmet Vefik Paşa seyyahı konağında ağırlar önce yemek yerler ve sonra bir kenara çekilip çubuk tüttürürler!

Ve kahve ikramına sıra gelir!

Ahmet Vefik Paşa kahve ikram ederken misafirine, şimdi, keyif zamanı, der, misafiri, ‘keyif ne demek?’ der!

Ahmet Vefik Paşa ‘keyfi’ tarif eder, bizde keyif şudur, ‘kahveyi yudumlarken uzun bir süre sessiz kalacak konuşmayacaksın ve gözlerin derinlere ve uzaklara dalacak, bizde (Osmanlı’da) keyif budur!’ der!

Seyyah da anılarına not eder, Osmanlı’da keyif çok güzel bir şey, sessizce kendine kalma, hali!

Hayatın meşgalesinden kaçıp bir dinlenme rahatlama düşünceye dalma anı, bir kenara çekilmek ve an içinde düşüncelerin demlenmesi ve zihnin halden hale girmesi ve ufuklara bakıp aslında kendi içinde derinlere dalıp dalıp çıkması!

Bu anlarda insanın içinde konuşan kimdir bu anlarda insanın gözlerinin önüne film gibi hatıralarını getiren hangi yönetmendir?

Montaigne alıntılanmıştır şu sözü: ‘Bir gemide yükler iyi istif edildiğinde manevralar daha kolay olur’, evet, hafiflemek için içindekilerin bir sıraya düzene girmesi lazım!

Şu özlü sözü de yine Montaigne alıntılanmıştır: ‘Acılarımızı dağıtan bilgelik ve akıldır, deniz ufkunun seyredildiği yer değil’!

Ama o kahveyi elimize tutuşturma ve yalnız kalıp ufuklara bakma ihtiyacını bize acil olarak zorunlu kılan bilgeliğimizdir!

Mezar taşının yağmur fırtınayla zamanla toprağına daha da gömülmesi gibi acılarımız işte bu anlarda daha derinlere yerleşiverir, daha derin? Daha alt tabakaya-plakaya-katmana, olup biten başa gelenlere sebep olan şeyin sebepler mezarlığına!

Her insan şöyle bir başını dinleyeyim deyip bir dinginlik rahatlık hali için eşyanın eşin dostun arkadaşın tasallutundan çok zaman kurtulmak kaçmak ister!

Kalbur, kasnak, elek deriz, incesinin deliklerden geçip dökülmesi ve yaprağı taşı böceği üstte kalır, aynen böyledir, tek başına bir kahve içme anında, zihnindeki acılar ve sıkıntılar onur, kimlik, haysiyet, güzellik, fayda, çözüm, hasar, vicdan vb. deliklerinden geçer ve kabası ve tortusu ve posasını içinizden söküp atarsınız!

Yenilenme hali, bir ruh temizliği, bir sonsuzluk banyosu, bir eleştiri süzgecinden geçirmek, bir ilahi duruşma, bir savunma hali, bir cevaplar bulma hali, bir kabullenme hali, bir zarar ziyan envanteri, bir dağılan kaybolan yok olanları toparlama hali, bir elde kalanlarla yeniden bir ‘ekip’ kurma hali, duygusal bir tahribatı gözden geçirme........

© Veryansın TV


Get it on Google Play