Bu sefer Ak Parti Murat Kurum’la, İBB Başkanlığında CHP’li Ekrem İmamoğlu’nu yeneceğinde iddialı. Bunun analizini yapacağım. Öncesinde bir özeleştiride bulunmak istiyorum.

İnsanın yaşam hakkı kutsaldır. «İnsanı yaşat ki devlet yaşasın» vecizesi boşuna söylenmemiştir. Devlet ve iktidarlar millet için vardır. Devlet, her ferdinin bütün ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir. İktidarlar insanların düşünce ve fikirleri ile uğraşmaz, bilakis onlara saygı duyar. Eğer insanların kılık ve kıyafeti devletin yasalarıyla çatışıyorsa, burada değişmesi gereken insanın kıyafeti değil, ona uymayan yasalardır. Çünkü yasalar da insan için vardır.

İnsanların temel yaşamsal ve sosyal ihtiyaçları vardır. Mesela açlık, susuzluk ve buna benzer temel ihtiyaçlar; barınma, yaşam konforu gibi haklar temel ihtiyaçlardır.

Aidiyet, sevgi, kabul görme, saygı duyma gibi hasletler ise sosyal ihtiyaçlardır.

Gençlere ücretsiz çorba dağıtacamıza iş imkanı versek daha iyi olmaz mı?

Bu durum; çaresiz, işsiz bıraktığımız gençlerden minnettarlık devşirmecedir.

Devlet, temasının dinine, inancına ve fikrine bakmaksızın; yönettiği insanların ihtiyaçlarını azami ölçüde karşılamakla mükelleftir. İyi bir yönetim şekli, bunu zorunlu kılar. Zaten kötü yönetim de bunun mevhumu muhalifidir. Sosyolojik olarak meselenin arka planını ezoterik bir şekilde düşünmezsek, bir siyasetçinin her sabah pilav ikram etmesini ve cuma günleri buna bir de etli pilav eklemesini çok güzel bir hizmet olarak görebiliriz.

Lakin çorbaya muhtaç ettiğimiz gençlerin halet-i ruhiyesini, ezilmişliklerini anlamaya çalıştığımızda, ikram diye bedava verdiğiniz çorbanın, aslında bu ülkenin ekonomik olarak geldiği noktanın itirafı olarak da kabul edebiliriz.

Uyguladığımız adaletsiz sistem ve kapitalist düzenden dolayı mutsuz ettiğimiz, çaresiz bıraktığımız insanlara birtakım çerezler sunarak ve bunlardan dolayı kendimize minnettarlık duyulmasını beklememiz, etik midir? Gençleri nasıl bir çaresizlikle baş başa bıraktık ki onların gönlünü çorba ve etli pilavla almaya kalkışıyoruz? Üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamayan, çareyi kendi ülkesini terk edip dışarda arayan gençleri çorbaya muhtaç hale getiren bir düzen, bir özeleştiriye tabi tutulmalıdır. Acaba bu gençleri yeniden nasıl ülkeye kazandırabiliriz? Onlara iş istihdamını nasıl sağlayabiliriz?

Aslında bu mesele sadece AK Parti iktidarının meselesi de değildir. Bu durum eskiden de böyleydi, bugün de böyle. Önemli olan çorba dağıtmak veya fakir-yoksul kesime kömür, makarna, pirinç vermek değildir. Asıl mesele, ülkeden yoksulluğu kaldırmaktır. Zaten AK Parti yola çıkarken yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları kaldıracağını vaad etmişti.

Dolayısıyla bu işin normali, o gençlerin ceplerinde kahvaltı yapabilecek ya da isterlerse çorba içecek kadar paralarının olmasıdır. Ceplerinde para olursa, kendilerini sizin çorbanıza muhtaç hissetmezler. Kişilik ve onurlarını da rencide etmemiş olursunuz.

Demirtaş bir süre önce aktif siyasetten çekildiğini söylemişti. Öyle söylemiş olsa bile Demirtaş’ın Kürt siyasetindeki yeri ve bu siyasetin siyasi jargonluğunu yürüten DEM Partisi içerisindeki gücü, tartışmasız devam ediyor.

Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM) İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı olarak gösterilirse, bu durumdan muhalifler hoşnut olmaz. AK Parti’nin işine yarar. Varsın onu sol ve sosyal demokratlar düşünsün.

Muhalefette zerre kadar akıl yoktur. Türkiye’nin en önemli meselesi, iktidara yön verebilecek, yanlışlarını tolere edecek bir muhalefetin yokluğudur. Şimdi yine “ bu işin arkasında da Erdoğan var” demeye başlarlar. Demirtaş bu hamleyi hapisten çıkmak için mi yaptı, yoksa AK Parti İstanbul’u alabilmek için Demirtaş formülünü mü öne sürmek istedi? Bu tür yorumlar biraz zorlama ve absürttür. Unutmayın ki çözüm süreci döneminde demokrasi ve özgürlük cephesine ihanet eden Erdoğan değil, Gezi direnişi, ardından 17-25 Aralık gibi eylemleri yaşatanlardır. Şimdi işi zor olan Kurum mu, İmamoğlu mu? AK Partili Kurum’un “Sadece İstanbul” sloganı, Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak aylarca şehir şehir, meydan meydan gezen İmamoğlu’na verilen en güzel cevaptır.

İstanbul’dan başka her şeyle uğraşan İmamoğlu, İstanbul’u bırakıp büyük siyasetle uğraşmanın zaafiyetini yaşayacak. Burnundan kıl aldırmayan, her fırsatta “atanmış, bürokrat rakibim değil. Ben rakibini biliyorum” diyerek Kurum’u küçümseyen İmamoğlu’nun bu sefer işi gerçekten zor. Rakibini hafife almayacaksın.

Kurum’a tavsiyem: “Sadece İstanbul” sloganı harika. Çok güçlü replikler ve PR gerekiyor. Murat Kurum’un devletin gücünü arkasına almış görüntüden, mahcubiyet ve fazla olan mütevazı iklimden uzak durarak, onun yerine daha özgüvenli bir duruş sergilemesi gerekiyor. Tabi İmamoğlu gibi kibirli olsun demek istemiyorum. Kitleler, özgüven istiyor. İletişim dilini çok çok iyi kullanmak gerekiyor. Kurum, beton ve inşaat dünyasından gelmiş olsa da, Bakanlığı dönemindeki kentsel dönüşüm, çevreci oluşu ve deprem tecrübesi onun için çok büyük avantaj gibi duruyor. Haydi hayırlısı.

Nelson Mandela’nın Güney

Afrika’sını tebrik ediyoruz.

İsrail, insanlığın vicdanında zaten mahkum edilmişti, bundan sonra da tarihe soykırım suçlusu olarak geçecektir. UAD kararında ateşkes yok.. Yargılama da belki yıllar alır. Bundan sonra İsrail, “anti semitizm” kalkanına da sığınamaz.

Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail hakkında verdiği kararda, Güney Afrika’yı temsilen konuşan Avukat Adile Hassim’in sözleri etkili oldu. İşte o yiğit ses: «İsrail; Filistinlileri kitleler halinde öldürerek, Filistinlilerde zihni ve bedeni ağır hasarlar oluşturarak, bilinçli ve planlı bir şekilde Gazze’yi tamamen veya kısmen yaşanılmaz hale getirerek soykırım fiillerini işlemiştir, İsrail ordusu Gazze’nin sağlık sistemine saldırmıştır… Sizin kararınızdan başka hiçbir şey bu zulmü durduramaz...”

QOSHE - “Sadece İstanbul”, İmamoğlu’nu nakavt eder - Abdullah Şanlıdağ
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Sadece İstanbul”, İmamoğlu’nu nakavt eder

28 4
29.01.2024

Bu sefer Ak Parti Murat Kurum’la, İBB Başkanlığında CHP’li Ekrem İmamoğlu’nu yeneceğinde iddialı. Bunun analizini yapacağım. Öncesinde bir özeleştiride bulunmak istiyorum.

İnsanın yaşam hakkı kutsaldır. «İnsanı yaşat ki devlet yaşasın» vecizesi boşuna söylenmemiştir. Devlet ve iktidarlar millet için vardır. Devlet, her ferdinin bütün ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir. İktidarlar insanların düşünce ve fikirleri ile uğraşmaz, bilakis onlara saygı duyar. Eğer insanların kılık ve kıyafeti devletin yasalarıyla çatışıyorsa, burada değişmesi gereken insanın kıyafeti değil, ona uymayan yasalardır. Çünkü yasalar da insan için vardır.

İnsanların temel yaşamsal ve sosyal ihtiyaçları vardır. Mesela açlık, susuzluk ve buna benzer temel ihtiyaçlar; barınma, yaşam konforu gibi haklar temel ihtiyaçlardır.

Aidiyet, sevgi, kabul görme, saygı duyma gibi hasletler ise sosyal ihtiyaçlardır.

Gençlere ücretsiz çorba dağıtacamıza iş imkanı versek daha iyi olmaz mı?

Bu durum; çaresiz, işsiz bıraktığımız gençlerden minnettarlık devşirmecedir.

Devlet, temasının dinine, inancına ve fikrine bakmaksızın; yönettiği insanların ihtiyaçlarını azami ölçüde karşılamakla mükelleftir. İyi bir yönetim şekli, bunu zorunlu kılar. Zaten kötü yönetim de bunun mevhumu muhalifidir. Sosyolojik olarak meselenin arka planını ezoterik bir şekilde düşünmezsek, bir siyasetçinin her sabah pilav ikram etmesini ve cuma günleri buna bir de etli pilav eklemesini çok güzel bir hizmet olarak görebiliriz.

Lakin çorbaya muhtaç ettiğimiz gençlerin halet-i ruhiyesini, ezilmişliklerini anlamaya çalıştığımızda, ikram diye bedava verdiğiniz çorbanın, aslında bu ülkenin ekonomik olarak geldiği noktanın itirafı olarak da kabul edebiliriz.

Uyguladığımız adaletsiz sistem ve kapitalist düzenden dolayı mutsuz ettiğimiz, çaresiz bıraktığımız insanlara birtakım çerezler sunarak ve bunlardan dolayı kendimize minnettarlık duyulmasını beklememiz, etik midir? Gençleri nasıl bir........

© Yeni Akit


Get it on Google Play