Milli Mücadele yıllarında İstiklal Marşı yazarımız Mehmet Akif Ersoy Berlin’e kadar uzanır ve milleti uyandırmak için vaazlar verir.

Gayrimüslimlerin yaşantısını sosyolojik olarak çok iyi irdeleyen İslam şairi Akif, şu dizeleri yazar: “İşleri var, dinimiz gibi; dinleri var, işimiz gibi…”

İslam dünyasının derin bir krizden geçtiği bir gerçek. Tabii bu krizden ister istemez ekonomileri ve teknolojileri çok güçlü olsa da Batı dünyası da etkilenmekte.

Yönetim biçimleri ne olursa olsun hak ve adaletten sapan hiçbir ülke iflah olmaz. İslam ülkeleri de dahil uluslararası ölçekteki bütün devletlerde sömürgecilik devam ediyor. Sözde demokrasi ve İslami kurallara göre yönetilen ülkelerde dahi totaliter, baskıcı ve tek adamlık rejimleri hakim. Bu ülkelerde toplumun kahir çoğunluğu, olup bitenleri gördükleri halde korkularından ses çıkaramıyorlar.

Halkı aydınlatması ve bilinçlendirmesi gereken aydınlar ve entelektüel kesim ise “neme lazım, böyle gelmiş böyle gider” diyerek statükonun devam etmesine katkı sunuyorlar. Muhalefet ise hak getire. Bu noktada şöyle bir soru sorulabilir: Acaba asıl kriz ekonomik kriz mi, yoksa yöneticiler mi?

Doğu ve Batı dünyasının ekonomi, hukuk, iletişim, insan hakları, siyasi haklar ve uluslararası ilişkiler alanında takip ettiği politikaların çoğu İslam kaynaklı. Adamların işi sağlam, dinleri çürük. İslam dininin müntesipleri olan Müslümanların ise dinleri çok sağlam olduğu halde iş ve amelleri bozuk. İslami hükümlere riayet etmeyen, Allah’ın kanunlarını çağdışı kabul eden toplumlarda ilerleme, kalkınma olmaz.

Batı dünyası Müslüman olmadığı halde İslam dininin politikasını uyguladığı için ayakta duruyor. Hukuk, insan hakları ve uluslararası ilişkilerde onlar bizden çok daha ileride.

Havada uçan kuşun dahi hakkını gözeten İslam dini dışlanır ve hükümleri rafa kaldırılırsa sonuç böyle olur.

Yöneticiler ve idare şekli adil ve hakkaniyetli olursa, krizin kökleri bu kadar derin olmaz. Ülkelerin çoğunda üretime dayalı olmayan bir zenginlik söz konusu. Tuzu kuru olanların pahalılıktan bir şikayeti yok.

Dünya nüfusunun neredeyse en fazlasını Müslümanlar teşkil ediyor.

1 milyar 600 milyon nüfusa sahip olmamıza rağmen İsrail’in Filistin’i işgal etmesini ve soykırım yapmasını nasıl izah edeceğiz?

Ellerindeki teknoloji ile çoğunluğu döven İsrail, ne gariptir ki; ne İslam ülkelerinden ne de Batı dünyasından bir tepki görmüyor. Ezoterik bir durum ile karşı karşıyayız. 56 ülkenin kayıtlı olduğu İslam Birliği Teşkilatımız var ama o da bir işe yaramıyor. İslam ülkelerinde temel hak ve özgürlükler kısıtlı. Çünkü bu ülkelerin başındaki idareciler kendi halkından yana değiller.

Halkının çoğu Müslüman olan ülkeler yönetim biçimleri itibariyle monarşiler, diktatörlükler ve otokratik yönetimler ile yönetiliyorlar. Sovyetler Birliği›nin dağılmasından sonra birçoğu Avrupa Birliği’ne giren ülkeler hem kendi yaşam biçimlerini konforlaştırdılar hem de demokrasi ve insan hakları noktasında çok mesafe kat ettiler. Bizdeyse hâlâ darbeci Kenan Evren’in yapmış olduğu 80 anayasası yürürlükte.

Böyle ülke kalkınır mı?

Böyle muhalefet olur mu? İktidar ve muhalefet el ele verip sağlam bir anayasa yapması gerekirken, yargı kurumları dahi birbirleriyle kavga ediyorlar.

Anayasa Mahkemesi mi üstün, Yargıtay mı üstün, yoksa ikisi de mi üstün tartışması sürüyor.

Ahlaki yozlaşma toplumu ve siyaseti çürütür. Bir toplumda rüşvet, iltimas ,ahlaksızlık çoğalırsa o toplumun çökmesi mukadder olur. İslami hassasiyet ve dinamiklere öncelik veren AK Parti dahi, milliyetçiliğin beslediği ulusal rekabete teslim olmuş durumda.

Dünyanın her tarafında savaş var. Soğuk savaşlar artık yeniden yerini sıcak savaşlara bıraktı. Rusya-Ukrayna, İsrail-Filistin savaşları 3. Dünya Savaşı’nı tetikleyebilir.

Suriye ve Yemen’de ise vekalet savaşları tüm hızıyla sürüyor.

Çatışan ve birbiriyle boğuşan bir İslam dünyası fotoğrafı ile karşı karşıyayız.

QOSHE - İslam dünyasının durumu - Abdullah Şanlıdağ
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İslam dünyasının durumu

6 7
05.02.2024

Milli Mücadele yıllarında İstiklal Marşı yazarımız Mehmet Akif Ersoy Berlin’e kadar uzanır ve milleti uyandırmak için vaazlar verir.

Gayrimüslimlerin yaşantısını sosyolojik olarak çok iyi irdeleyen İslam şairi Akif, şu dizeleri yazar: “İşleri var, dinimiz gibi; dinleri var, işimiz gibi…”

İslam dünyasının derin bir krizden geçtiği bir gerçek. Tabii bu krizden ister istemez ekonomileri ve teknolojileri çok güçlü olsa da Batı dünyası da etkilenmekte.

Yönetim biçimleri ne olursa olsun hak ve adaletten sapan hiçbir ülke iflah olmaz. İslam ülkeleri de dahil uluslararası ölçekteki bütün devletlerde sömürgecilik devam ediyor. Sözde demokrasi ve İslami kurallara göre yönetilen ülkelerde dahi totaliter, baskıcı ve tek adamlık rejimleri hakim. Bu ülkelerde toplumun kahir çoğunluğu, olup bitenleri gördükleri halde korkularından ses çıkaramıyorlar.

Halkı aydınlatması ve bilinçlendirmesi gereken aydınlar ve entelektüel kesim ise “neme lazım, böyle gelmiş böyle gider” diyerek statükonun devam etmesine katkı sunuyorlar. Muhalefet ise hak getire. Bu noktada şöyle bir soru sorulabilir: Acaba asıl kriz ekonomik kriz mi, yoksa yöneticiler mi?

Doğu ve Batı dünyasının ekonomi, hukuk, iletişim, insan hakları, siyasi haklar ve uluslararası ilişkiler alanında takip ettiği politikaların çoğu İslam kaynaklı.........

© Yeni Akit


Get it on Google Play