Türk sinema ve dizi sektörü “pavyona” bir girdi, giriş o giriş… Bir daha oradan çıkamadı.

Şu ara dizilerde pavyon sahneleri pek bir meşhur. Her yerde karşımıza pavyonda dans eden kadın görüntüleri çıkıyor. Bu oyuncular yaptıkları danslardan dolayı baş tacı ediliyorlar! Dizinin çekildiği pavyona genç kızlar tarafından turlar düzenleniyormuş söylenene göre. Dizide yapılan dansı öğreten kurslar açılmış.

Geçenlerde yeni çıkmış başka bir diziye ait kısa video izledim. Yine bir pavyon sahnesi vardı. Alışıldık adam tiplemelerinden biri çalışacak genç kızlara, “ Bu kaba döktüğüm içkiyi sokak köpeği gibi içen kişi arabayı alır” diyordu. “Sokak köpeği gibi!” Bunun altını çiziyordu erkek oyuncu.

O sahneyi oynayan aşırı modern oyunculara ya da yazan senariste sorsanız “Aslında biz falan-filan anlatmaya çalışıyoruz, yoksa biz kadınları aşağılayan zihniyete karşıyız” diye, aklımızla alay eden cevaplar sıralamaya, ahkam kesmeye başlarlar.

Bu işin kılıfı tabii. Aslında her şey “tezgah”. Tepki uyandıracağını bile bile bu sahneleri neden çekiyorlar? Tepki uyandırmasını istiyorlar çünkü. Tepki uyandırsın. İnsanları kamplara bölsün. Taraftarlar ve taraftar olmayanlar oluşsun. Bu taraflar birbirlerini sinir etmek için sosyal medyada videoyu paylaşsınlar vs…

Bu arada da yapımcı firma, parsayı götürsün! Gelsin reklam gelirleri…

Bu sahneler, üyelik gerektiren platformlarda izlenen dizilerde olsa hiç sorun yok. “İnsanlar parasını ödemişler, istediklerini seyrederler” der işin içinden çıkarsınız. Fakat bunlar herkese açık kanallarda gösteriliyor. Aileler, çoluk çocuk izliyor. Bu sahnelerle kadının aşağılanması seyirci ve RTÜK de dahil kimsenin mi umurunda değil diye düşünüyor insan.

Kadının asaletinin, vakarının ayaklar altına alınarak giderek plastik bir oyuncağa, bir zevk aparatına dönüştürülmesi insan onuruyla bağdaşır bir şey değil! Bu imge son derece rahatsız edici. Bir yabancı olsanız, Türk dizilerindeki kadın temsili hakkında neler düşünürdünüz acaba?

Pasif, hayatı kurtarıcı erkeğini aramakla geçen, içsel bir ahlaki tutumu olmayan, zır cahil, güce karşı pozisyonunu belirleyen, cinsel kimliğini kariyer basamakları için cömertçe kullanan; kimliksiz, kişiliksiz, onursuz bir kadın imgesi, sadece bize değil, hiçbir topluma yakışmaz, yakıştırılamaz. Her şeyden önce bu imge kadın gibi bir varlığa yakışmaz.

Türk dizilerindeki kadın temsilinin son 30 yılını araştırmak eminim çok ilginç bir çalışma olur. Zamanım olsa böyle bir çalışma yapmayı isterim. Sadece kadın değil, toplum temsilinin incelenmesinde de çok enteresan sonuçlar çıkacağını düşünüyorum.

Bir örnek olarak, 90’lı yıllarda yayınlanan “Deli Yürek” dizisinde başrol oynaya Zeynep’in evindeki hizmetçi ile diyaloğu geliyor aklıma. Hizmetçi, diz üstü bir etekle kendisine servis yaptığında Zeynep “Üzerindeki eteğin bir karış daha kısası yok mu?” diye soruyordu. Hizmetçinin “Anlayamadım” cevabına karşılık Zeynep de, “Demek istiyorum ki madem teşhircilik yapacaksın biraz daha ileri git!” diyordu…

Bugünkü algımıza göre hiç de iddialı olmayan bir giyim için dönemin en popüler yayınında bu sözler söylenebiliyordu. Deli Yürek’ten daha önceye gidelim.

Yine dönemin çok popüler işleri, Süper Baba, Ferhunde Hanımlar, Bizimkiler gibi dizilerde ön plana çıkan kadın imgesini düşünün.

Henüz kadının cinsel bir sembol haline getirilmediği, kadınların hala saygı değer bir şekilde temsil edildiği dönemlerdi bugünlere kıyasla.

O günden bugüne kuş uçuşu geldiğinizde çok ama çok acıklı bir düşüşün yaşandığını görmek zor değil.

Ekrandaki düşüş, tek başına bir düşüş değil elbette. Ekrandaki düşüş, genel bir düşüşün yansıması.

En başta şu var. Kadınlara köpek gibi tastan içki içirildiği sahneleri geçin… Zekadan bu kadar yoksun, bu kadar basma kalıp, bu kadar zevksiz, bu kadar kötü oynanmış, zaman öldürmek için bile izlenmeyecek şeyleri, ayırt etmeden yutan bu kadar büyük bir kitleyi nasıl meydana getirdik?

Asıl soru bu! Asıl karanlık burada. Tümörün gizlendiği organ bu. Sineklerden çok, bataklığa odaklanmak gerekiyor.

Bu denetimsizlikte ekranların üç beş yapımcının mazoşist fantezileriyle işgal edilmesi anlaşılmayacak şey değil. Keşke ekranları ağır şiddet ve cinsellik bombardımanından arındıracak bir denetim kurumumuz olsaydı! Hiç değilse ekranları….

QOSHE - Düşüş! - Ali Osman Aydın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Düşüş!

25 8
09.03.2024

Türk sinema ve dizi sektörü “pavyona” bir girdi, giriş o giriş… Bir daha oradan çıkamadı.

Şu ara dizilerde pavyon sahneleri pek bir meşhur. Her yerde karşımıza pavyonda dans eden kadın görüntüleri çıkıyor. Bu oyuncular yaptıkları danslardan dolayı baş tacı ediliyorlar! Dizinin çekildiği pavyona genç kızlar tarafından turlar düzenleniyormuş söylenene göre. Dizide yapılan dansı öğreten kurslar açılmış.

Geçenlerde yeni çıkmış başka bir diziye ait kısa video izledim. Yine bir pavyon sahnesi vardı. Alışıldık adam tiplemelerinden biri çalışacak genç kızlara, “ Bu kaba döktüğüm içkiyi sokak köpeği gibi içen kişi arabayı alır” diyordu. “Sokak köpeği gibi!” Bunun altını çiziyordu erkek oyuncu.

O sahneyi oynayan aşırı modern oyunculara ya da yazan senariste sorsanız “Aslında biz falan-filan anlatmaya çalışıyoruz, yoksa biz kadınları aşağılayan zihniyete karşıyız” diye, aklımızla alay eden cevaplar sıralamaya, ahkam kesmeye başlarlar.

Bu işin kılıfı tabii. Aslında her şey “tezgah”. Tepki uyandıracağını bile bile bu sahneleri neden çekiyorlar? Tepki uyandırmasını istiyorlar çünkü. Tepki uyandırsın. İnsanları kamplara bölsün. Taraftarlar ve taraftar olmayanlar oluşsun. Bu taraflar birbirlerini sinir etmek için sosyal medyada videoyu paylaşsınlar vs…

Bu arada da yapımcı firma, parsayı götürsün! Gelsin reklam gelirleri…

Bu sahneler, üyelik gerektiren platformlarda izlenen dizilerde olsa hiç sorun yok.........

© Yeni Akit


Get it on Google Play