DEĞERLİ KARDEŞLERİM:

Bugünkü yazımda siz değerli kardeşlerimle çoklarımızın zaman zaman duyduğu veya kullandığımız iki cümleden bahsetmeye çalışacağım.

İnşallah bunun yanında Osmanlı padişahlarından: Sultan üçüncü Selime Han’a yapılan yazılı bir müracaata karşı Padişahın verdiği cevabını de sizlerle paylaşıp günümüzle bir kıyaslama yapmaya çalışacağım.

LEŞKER: Asker demektir.

Bu iki kısımdır: “Leşkeri Gaza, Leşkeri dua.”

Kısaca bu iki cümle veya terimin açıklamasını verdikten sonra esas konumuza döneceğim.

Leşker-i gazâ (cephede savaşan asker), leşker-i duanın yardımına muhtaçtır.

İhlâs ile yapılan dua muhakkak kabul olur. (İmâm-ı Rabbânî)

Dua ordusu. Sıkıntı ve darda kalan Müslümanlara duaları ile yardımda bulunan Allahu Teâlâ’nın sevgili kulları, sâlih Müslümanlar, veliler topluluğu. (Bkz. Duâ Ordusu.)

Leşker-i duâ, leşker-i gazâdan akvâdır (daha kuvvetlidir). (İmâm-ı Rabbânî) (Dini terimler sözlüğü.)

Sultan üçüncü Selim evkafın muhafazasına, yetimlerin mallarının korunmasına, ordunun her bakımdan yenilenmesine çok dikkat ederdi. Gayret gösterirdi.

Ayrıca hakimlerin o devirde yaptıkları bazı suiistimalleri ciddi bir şekilde takip eder ve ettirirdi.

İlim erbabına riayet eder, onların kalblerini kırmamak için elinden geldiği gayreti gösterirdi.

Üçüncü Selim zamanında 1201 tarihinde icra edilen bir seferde bütün camilerde Fetih Suresi okunuyordu.

Seferin bir hayli uzaması üzerine; bütün camilerde sure-i fethin yeniden bir müddet daha okunmasına devam edilmesi uygun görüldü.

Bunun için o zamanki devlet yetkilisi:

Bu vazifenin devamı sebebi ile ulemaya verilecek ücretin (para) eskisi gibi devam etmesi için padişaha bir telhis (Dilekçe) sunarlar.

Üçüncü Selim, kendisine hitaben olur almak için yazılan telhisi dikkatlice okur ve inceler. Dilekçenin kenarına şu tarihi ve bugün dahi hepimize ders olacak, ibret alacağımız şu notu düşer:

“Bilmem hulus ile mi okunmuyor. Yoksa erbabına mı tesadüf olmuyor ki, bir semeresi müşahade olunamıyor. Altı mah olunsun (Altı ay verilsin.). Akçesi darphaneden verilsin. Akça ile olan dua böyle olur.”

(Yeni Mecmua Osmanlıca Baskı, Tarih 1917, Sayı 22, Sayfa 449)

DEĞERLİ KARDEŞLERİM:

İnanınız niyetim samimidir. Yukarıdaki bundan asırlarca önce bir Osmanlı padişahının kendine sunulan dilekçeye düştüğü notu birlikte okuduk.

Padişah o devirde bile bir kısım hoca efendilerin ihlas ve samimiyetlerinin olmadığından, yapılan bunca okumaların bir semeresi yani meyvesi görülmediğinden bir nevi üzülerek bahsediyor.

Niyetimiz bütün Diyanet camiasını hedef alıp kötülemek değildir.

Türkiye genelinde yüz binin üzerinde camilerimiz, buralar da görevli imam ve müezzinlerimiz vardır.

Bunun yanında il, ilçe müftüleri, il, ilçe vaizleri, Kur’an Kursu öğretmenleri, daha değişik kademelerde yurt içinde ve yurt dışında vazifede olan hoca efendilerimiz vardır:

Peygamber fendimiz (SAS) (Edduau sılahül müminin) “Dua müminlerin silahıdır” buyurmaktadır. Bunca hoca efendi Allah rızası için şayet hulusi kalp ile dua edebilselerdi, edebilseydik: İnanın yer yerinden oynardı.

Peki, bir de öbür sayfayı çevirelim:

Ülkemizde bunca tarikat kolları, tasavvufa bağlı insanlar vardır.

Bunca cemaat ve cemaat liderleri, şeyhler, şeyh vekilleri vardır. Havada düşen uçağı düşmekten kurtaran keramet sahibi şeyh efendiler(!)

Yuvarlanmakta olan arabayı yuvarlanmaktan kurtaran tam bir yamaçta tutan keramet sahipleri şeyhler(!)

Kıbrıs çıkartmasında odasının penceresinden bastonunu (Sözde bir tüfek veya ağır bir silah gibi) Kıbrıs’a doğru çevirip, askerlerimize Beşparmak dağlarını kolayca geçmesini temin eden şeyh efendi hazretleri(!) nerelerdesiniz?

Lütfen kerametler gösterin de, Gazze’de bu kadar çocuk, yaşlı, kadın erkek din kardeşlerimiz İsrail’in bombaları altında can verip şehit olmasınlar.

Neden sesleriniz çıkmıyor?

Hayatta olan ünlü şeyhlerden, onların vekillerinden, TV ekranlarında ahkam kesen hoca efendilerden (Elbette ki istisnaları vardır. İstisnalar muhatabımız değildir. Onları tenzih ederiz.)

İsrail’de yapılan soykırımdan, zulümlerden dolayı, bir hareket işittiniz mi?

O niyetle bu muhterem cemaat liderleri veya şeyhlerin bir araya gelerek bir durum değerlendirmesi yaptıklarına şahit oldunuz mu?

Neden bazı tarikatların elinde olan cami hutbelerinde cuma günleri İsrail’in aleyhine tek bir kelime yapılmaz?

Neden Türkiye’de bazı cemaat mensuplarının sayın büyükleri el altından yaydıkları sözlü talimatlara bağlılarına Gazze’nin lehine İsrail’in aleyhine tek kelime söyletmezler.

Ey Müslüman sen ne zaman uyanacaksın?

Hâlâ kurbanlarınla, zekatlarınla, fitrelerinle, ayni ve nakdi yardımların ile bu dışı yeşil içi kırmızı Siyonist sevicilerine yardım etmeye devam edecek misin?...

Sen hâlâ İsrail Gazzeli kardeşlerime bir kurşun daha fazla atsın diyerek marketlerden İsrail mallarını karton, karton alarak evine götürecek misin?...

En azından Türkiye’deki ve Türkiye dışındaki Türk kökenli cemaatler, tarikatlar bir yardım kampanyası, manevi bakımdan Kur’an hatimleri, dualar yapamazlar mıydı?

Sizleri engelleyen ne oldu?

Kimlerden ne için korkuyorsunuz?

Sizler ahirette Allah’ın (C.C) huzurunda hesap vermeyi hiç mi düşünmezsiniz?...

Doğru mu, yanlış mı bilmiyorum amma elektronik postalarda dolaşan gerçekten Müslümanları çok ciddi bir şekilde üzen bir haber bizleri şoke etti.

Almanya’da Müslümanların yardımları ile sömüren dini bir cemaat bütün Türk dini kuruluşlarının birlikte oluşturdukları çatı kuruluşundan çekilmişler.

Sebep: Çatı kuruluşunu oluşturan dini ve milli dernekler Gazze’nin yanında, İsrail’in aleyhinde yer alıp demeçler verdikleri için.

Ülkemizde yapılan son seçimde bebek katilleri ile birlikte hareket edenler bu kere de Siyonist, soykırımcı, zalim İsrailliler yanında yerlerini almış oldular?!....

Ne diyelim? Allah akıl versin, fikir versin. Şuur ve izan versin…İş işten geçmeden doğru ile yanlışı ayırabilecek ferasetler nasip eylesin…

İzninizle bir de soru sormak istiyorum:

Bizler hatimlerde: Eskiden çok önemli bir dua okurduk. Birçok kardeşimiz de ihlasla, samimiyetle yaşlı gözleri ile Amin… Amin… derlerdi.

O dua: Allahümme sallitizzalimine bizzalimin ve ehlikizzalimine bizzalimin İla ahir… Duanın devamı var.

Bu önemli dualar Filistinli kardeşlerimizin kurtuluşları için acaba birileri tarafından yine okunuyor mu?

Yoksa İsrailli dostları(!) üzülür diye bu duaların okunması da yoksa yasak mı?!...

DEĞERLİ KARDEŞLERİM:

İlk kıblemiz Kudsü şerif. Bildiğiniz gibi şu an soykırımcı İsraillilerin işgali altında.

Gazzeli kardeşlerimize akıl almaz, insanlık dışı, alçakça muamele ediyorlar.

Cuma namazı kılmaya Mescid-i Aksa’ya gidenlere utanmadan, sıkılmadan kanalizasyon suları hür dünyanın(!) gözü önünde sıkıyorlar. Gençleri zaten mescide ibadet etmek için de olsa sokmuyorlar kefereler…

Demokrasi havarisi hür dünyadan ses yok. Yapılan bunca vahşete dur! Diyen tüm batıda vicdanlı devlet başkanları yok…

Peki, şimdiki kıblemiz Beytullah:

Bunca Müslümanların halen umrede bulundukları Beytullah’tan, Beytullah’ın hutbesinden Filistinli ve Gazzeli kardeşlerimize dua eden bir imama gördünüz mü? Duydunuz mu? Hiçbirinin sesi çıkmıyor….

Bırakın dua etmeyi, sözde bir şeriat devleti olan(!) orada elinde Filistin bayrağı almak, Filistin’e destek bile çıkmak yasak…

Ya Mescid-i Nebi’de durum ne? Aynen Beytullah gibi. Oralardaki bütün Müslümanlar morfinlenmiş, üzerlerine ölü toprağı atılmış ABD’li, AB’li ve İsrailli can dostlarından(!) korktukları için Filistinli kardeşlerinin lehine, İsrail aleyhine tek kelime yapamıyorlar.

Kimi sözde İslam devletlerinde yas yerine, devletçe eğlence günleri tertipleniyor.

Kimilerinde ise Müslümanlıkla hiç alakası olmayan “Cadılar Bayramı” kutlanıyor... Sizleri Cenab-ı Hakk bildiği gibi yapsın.

Filistinli kardeşlerimize selam olsun. Allah (C.C) yar ve yardımcıları olsun.

Sizlere binlerce yazıklar olsun… Veyl sizlere…

Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

Sayın Milli Eğitim Bakanımızın Dikkatine:

5. sınıfta okuyan bir kız torunum var. Birkaç gün önce okul dönüşü evimizin girişinde karşılaştık. Elindeki kitap çantasını aldım. Bana çok ağır geldi. Eve geldik ve çantayı tarttım. Tam 9,5 kilogram. O küçük bedenler bu kadar ağır kitap yükünü taşıyamaz. Lütfen çocukları, çözüm bularak bu yükten kurtarın. Saygılarımla.

QOSHE - “Bir semeresi müşahede olunamıyor...” - Ali Sandıkçıoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Bir semeresi müşahede olunamıyor...”

12 5
11.11.2023

DEĞERLİ KARDEŞLERİM:

Bugünkü yazımda siz değerli kardeşlerimle çoklarımızın zaman zaman duyduğu veya kullandığımız iki cümleden bahsetmeye çalışacağım.

İnşallah bunun yanında Osmanlı padişahlarından: Sultan üçüncü Selime Han’a yapılan yazılı bir müracaata karşı Padişahın verdiği cevabını de sizlerle paylaşıp günümüzle bir kıyaslama yapmaya çalışacağım.

LEŞKER: Asker demektir.

Bu iki kısımdır: “Leşkeri Gaza, Leşkeri dua.”

Kısaca bu iki cümle veya terimin açıklamasını verdikten sonra esas konumuza döneceğim.

Leşker-i gazâ (cephede savaşan asker), leşker-i duanın yardımına muhtaçtır.

İhlâs ile yapılan dua muhakkak kabul olur. (İmâm-ı Rabbânî)

Dua ordusu. Sıkıntı ve darda kalan Müslümanlara duaları ile yardımda bulunan Allahu Teâlâ’nın sevgili kulları, sâlih Müslümanlar, veliler topluluğu. (Bkz. Duâ Ordusu.)

Leşker-i duâ, leşker-i gazâdan akvâdır (daha kuvvetlidir). (İmâm-ı Rabbânî) (Dini terimler sözlüğü.)

Sultan üçüncü Selim evkafın muhafazasına, yetimlerin mallarının korunmasına, ordunun her bakımdan yenilenmesine çok dikkat ederdi. Gayret gösterirdi.

Ayrıca hakimlerin o devirde yaptıkları bazı suiistimalleri ciddi bir şekilde takip eder ve ettirirdi.

İlim erbabına riayet eder, onların kalblerini kırmamak için elinden geldiği gayreti gösterirdi.

Üçüncü Selim zamanında 1201 tarihinde icra edilen bir seferde bütün camilerde Fetih Suresi okunuyordu.

Seferin bir hayli uzaması üzerine; bütün camilerde sure-i fethin yeniden bir müddet daha okunmasına devam edilmesi uygun görüldü.

Bunun için o zamanki devlet yetkilisi:

Bu vazifenin devamı sebebi ile ulemaya verilecek ücretin (para) eskisi gibi devam etmesi için padişaha bir telhis (Dilekçe) sunarlar.

Üçüncü Selim, kendisine hitaben olur almak için yazılan telhisi dikkatlice okur ve inceler. Dilekçenin kenarına şu tarihi ve bugün dahi hepimize ders olacak, ibret alacağımız şu notu düşer:

“Bilmem hulus ile mi okunmuyor. Yoksa erbabına mı tesadüf olmuyor ki, bir semeresi müşahade olunamıyor. Altı mah olunsun (Altı ay verilsin.). Akçesi darphaneden verilsin. Akça ile olan dua böyle olur.”

(Yeni Mecmua Osmanlıca Baskı, Tarih 1917, Sayı 22, Sayfa 449)

DEĞERLİ KARDEŞLERİM:

İnanınız niyetim samimidir. Yukarıdaki bundan asırlarca önce bir Osmanlı padişahının kendine sunulan dilekçeye düştüğü notu birlikte okuduk.

Padişah o devirde bile bir kısım hoca efendilerin ihlas ve samimiyetlerinin olmadığından, yapılan bunca okumaların bir semeresi yani meyvesi görülmediğinden bir nevi üzülerek bahsediyor.

Niyetimiz bütün Diyanet camiasını hedef alıp kötülemek değildir.

Türkiye genelinde yüz binin üzerinde camilerimiz, buralar da görevli imam ve müezzinlerimiz vardır.

Bunun yanında il, ilçe müftüleri, il, ilçe vaizleri, Kur’an........

© Yeni Akit


Get it on Google Play