21 Eylül 1892’de dünyaya gelen Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın oldukça dokunaklı bir hayatı vardır. Kıyamet yıllarında tahta çıkmıştır. Çetin şartlar altında ve zorlu düşmanlar arasında 33 yıl ülkemizi yönetmiştir. İngiliz, Fransız ve Rus yayılmacılığına mani olmaya çalışmıştır.

Çeşitli zorluklara, haksız ithamlara ve kara kampanyalara maruz bırakılmıştır. “Despot, kızıl sultan, özgürlük düşmanı” vesaire. Onu rencide etmek, halkın gözünde küçük düşürmek ve millî hafızadan silmek için bir hayli çaba harcanmıştır. Mesela, onun hakkında kimi Avrupa ülkelerinde, kimi de yurtiçindeki gayrimüslimler tarafından olmak üzere binlerce propaganda kartı bastırılmıştır. Ona reva gördükleri bu kartlar, çok çirkindir.

Onca gayrete rağmen Abdülhamid Han’ın ismi, millî hafızamıza bir nakış gibi işlenmiştir. Ulu Hakan’ın etkisi ve hatırası, günümüze kadar ulaşmıştır. Onu gönlümüzde kazıyan; vatan sevgisi, kararlı duruşu ve yüksek fedakârlığıdır.

Abdülhamid Han, millî ve müstakil politikalar izlemiştir. Onun temel önceliği, Osmanlı Devleti ve İslâm dünyasının birlik ve beraberliği olmuştur. İttihad-ı İslâm yani İslam Birliği fikrini dile getirmiştir. Onunla tahttan indirilmesinin ardından, ‘büyük padişah’ devri de kapanmıştır.

Birçok tarihçiye göre, Osmanlı bir Avrupa devletiydi. Yatırımlarını ağırlıklı olarak Avrupa kıtasındaki topraklarına yapmıştı. Basiret ve feraset sahibi Abdülhamit Han, ileriyi görmüş, Avrupa topraklarının er ya da geç elimizden çıkacağını anlamıştır.

Adeta iç kaleyi tahkim edercesine, yatırımları Anadolu’ya kaydırmıştır. Bugün Anadolu’nun birçok yerindeki kayda değer eserlerin önemli bir kısmı, onun döneminde yapılmıştır. Okullar, hastaneler, camiler, mektepler, kışlalar, yetimhaneler ve idari binalar. Söğüt’ten Sivas’a kadar.

Mesela, Ertuğrul Gazi türbesi, 1886 yılında Abdülhamit Han tarafından viranelikten kurtarılmıştır. Sadece bu hizmeti bile, onun hayırla anılması için yeterlidir.

Sultan Abdülhamid’in mevcut vatanımıza katkısı, birçok bakan, başbakan ve cumhurbaşkanından çok daha fazladır. Bürokraside yapılan reformların yanı sıra, bugünkü eğitim sistemimizin temelleri onun zamanında atılmıştır.

Kitap ve fotoğrafa yüksek merakı vardı. Öğrenme tutkusunun neticesi olarak eğitime önem vermiştir. İlk, orta ve askerî okullardan oluşan eğitim ağını genişletmenin yanı sıra birçok meslek okulu kurmuştur.

Bitmedi. Bağdat ve Hicaz demiryollarının inşa projeleri onun döneminde yapıldı. Ankara, Bursa, Eskişehir-Kütahya, Afyon-Konya, Selanik-Manastır, Şam-Halep, Kudüs, Beyrut, Hama demiryollarını hizmete soktu. Medine, Hicaz, Trablus-Bingazi telgraf hatlarını ve Basra-Hindistan telgraf hattının Beyoğlu bağlantısını da kurdu.

Ayrıca Darülaceze, Şişli Etfal Hastanesi, Kadıköy Gazhanesi, Galata Rıhtımı, Sakız Adası Rıhtımı, Tuna Nehri’ndeki Demirkapı Kanalı, Terkos suyu, Hamidiye Suyu, Osmanlı Sigorta Şirketi, Ziraat Bankası, Emekli Sandığı, Bursa’daki ipekhane ve kâğıt fabrikası onun döneminde hizmete alındı.

Önemli bir not: Bütün bunları, ağır borç yüküne rağmen yapmıştır.

Hiçbir iyilik cezasız kalmaz. Abdülhamit Han’a karşı, bombalı suikast tertip ederler. Suikast teşebbüsü, ‘bizden’ bilinen birçok kimsede olumlu yankı uyandırır. Tevfik Fikret gibi, tebrik şiiri yazan bile olur.

Sultan Abdülhamid, Balkan Harbi’nde beş asırlık vatan topraklarının iki ayda bir daha geri alınamayacak şekilde kaybedilmesini; Cihan Harbi’nde Bağdat ve Kudüs gibi güzide şehirlerimizin elden çıkmasını çaresizce seyretmek zorunda kalmıştır.

Türk-Rus Harbi neticesinde yapılan Berlin Antlaşması ile Balkanlar’dan çekildik. Türkler ve Museviler, beraberce Türkiye’ye doğru göç ettiler. 1893’de, Sultan Abdülhamid, 200 bin Musevi’yi Filistin yerine, Güneydoğu’ya yerleştirme planları yapıyordu. Fakat Museviler, Abdülhamid Han’ın bu projesini öğrenir öğrenmez, onu tahtan indirmenin yollarını aramışlardır.

Hatasız kul olmaz. İnsan seçimlerinde hayli yanılmıştır. Bu yanılgı neticesinde, devleti ayakta tutabilmek için, kendi yıkımına rıza göstermiştir. 27 Nisan 1909’da, tahttan çekilmeyi kabul etmiştir. Padişahlıktan alınınca, onu millî hafızadan düşürmek adına her şeyi denediler. İsmini taşıyan yerleşim yerleri bile bu öfkeden nasibini aldı. Ordu Hamidiye, Mesudiye oldu. Bugünün Ceyhan ilçesi de geçmişte Hamidiye idi.

Onun izlediği güvenlik politikalarını, özgürlüklerin kısıtlanması ve baskı olarak anlayıp muhalefet edenler, kısa zaman sonra gerçek esaretin ne olduğunu bizzat yaşamıştır. Mesela Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, zorluk ve yoksulluk içinde vefat etmişti.

Bir dönem Selanik’te zorunlu ikamet eden Sultan Abdülhamid, şehir düşmeden on gün önce İstanbul’a getirilir. Kudüs düştükten iki ay sonra 10 Şubat 1918 tarihinde, Musul, Şam ve Halep’i bizim bilerek ebedi âleme göç eder. Özel eşyaları arasındaki Filistin ve Kudüs haritaları ile Kubbetü’s Sahra maketi, bu bölgeye olan düşkünlüğünün açık bir yansımasıdır.

Duyun-u Umumiye Teşkilatı’nın son genel müdürü Ali Cevat Borçbakan’ın onun hakkındaki düşünceleri oldukça dikkat çekicidir. Sultan Abdülhamid’e muhalefet ettiği gerekçesiyle sürgüne gönderilmesine rağmen, 25 Mart 1918 tarihinde şunu yazmıştır: “En büyük mağduru, en büyük düşmanı ben olduğum halde, zamanında savaşsız geçen günlerimiz için koca sultanı takdire başladım. Büyük adammış, tarih de bir gün bu fikrimi tasdik edecektir.”

Hal böyle olunca: İnsanın, “Neredesin şevketli Abdülhamit Han” diyesi geliyor. Ve diyorum.

QOSHE - Abdülhamid Han için… - Ayhan Demir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Abdülhamid Han için…

7 21
07.02.2024

21 Eylül 1892’de dünyaya gelen Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın oldukça dokunaklı bir hayatı vardır. Kıyamet yıllarında tahta çıkmıştır. Çetin şartlar altında ve zorlu düşmanlar arasında 33 yıl ülkemizi yönetmiştir. İngiliz, Fransız ve Rus yayılmacılığına mani olmaya çalışmıştır.

Çeşitli zorluklara, haksız ithamlara ve kara kampanyalara maruz bırakılmıştır. “Despot, kızıl sultan, özgürlük düşmanı” vesaire. Onu rencide etmek, halkın gözünde küçük düşürmek ve millî hafızadan silmek için bir hayli çaba harcanmıştır. Mesela, onun hakkında kimi Avrupa ülkelerinde, kimi de yurtiçindeki gayrimüslimler tarafından olmak üzere binlerce propaganda kartı bastırılmıştır. Ona reva gördükleri bu kartlar, çok çirkindir.

Onca gayrete rağmen Abdülhamid Han’ın ismi, millî hafızamıza bir nakış gibi işlenmiştir. Ulu Hakan’ın etkisi ve hatırası, günümüze kadar ulaşmıştır. Onu gönlümüzde kazıyan; vatan sevgisi, kararlı duruşu ve yüksek fedakârlığıdır.

Abdülhamid Han, millî ve müstakil politikalar izlemiştir. Onun temel önceliği, Osmanlı Devleti ve İslâm dünyasının birlik ve beraberliği olmuştur. İttihad-ı İslâm yani İslam Birliği fikrini dile getirmiştir. Onunla tahttan indirilmesinin ardından, ‘büyük padişah’ devri de kapanmıştır.

Birçok tarihçiye göre, Osmanlı bir Avrupa devletiydi. Yatırımlarını ağırlıklı olarak Avrupa kıtasındaki topraklarına yapmıştı. Basiret ve feraset sahibi Abdülhamit Han, ileriyi görmüş, Avrupa topraklarının er ya da geç elimizden çıkacağını anlamıştır.

Adeta iç kaleyi tahkim edercesine, yatırımları Anadolu’ya kaydırmıştır. Bugün Anadolu’nun birçok yerindeki kayda değer eserlerin önemli bir kısmı, onun döneminde yapılmıştır. Okullar, hastaneler, camiler, mektepler, kışlalar, yetimhaneler ve idari binalar. Söğüt’ten Sivas’a kadar.

Mesela,........

© Yeni Akit


Get it on Google Play