Anadolu topraklarında yaşanan gelişmelerin yankısı, Edirne’den başlayıp Kars’ta bitmez. Bu diyardaki sevinçler veya hüzünler, devasa bir coğrafyada karşılık bulur. Doğu Türkistan’dan başlayıp, Bosna’ya kadar uzanır. Kırım’dan Kudüs’e.

Bir bakmışsınız, Halep’te, Musul’da, Beyrut’ta, Gazze’de veya herhangi bir Balkan şehrinde. Hatta daha uzak yerlerde; sokaklar Türk bayraklarıyla süslenir, caddeler Türkiye’ye destek sloganlarıyla yankılanır. Avrupa takımları karşısındaki başarılarımız sonrasında, Arap ve Balkan ülkelerinde yaşanan sevinç gösterilerini hatırlayın.

Kuşkusuz, bu tür örnekleri çoğaltabiliriz.

Ülkemizde geçekleşen seçimlerin, Bosna’dan Gazze’ye kadar büyük bir coğrafyada yakından takip edilmesi. Sudan’da yetimhane çocuklarının, 15 Temmuz gecesi, milletimiz ve memleketimiz için topluca dua etmeleri. Filistinli çocukların, depremzedeler için yardım toplamaları.

Elbette, aynı durum, bizim için de geçerlidir.

Müminler kardeştir. Doğu Türkistan’dan Arakan’a, Kosova’dan Horasan’a, İşkodra’dan Libya’ya, Karabağ’dan Sudan’a, Kırım’dan Filistin’e. Müslüman kardeşlerimiz mesuliyetimiz altındadır. Onların hukukunu ve izzetini korumak zorundayız.

Bu büyük coğrafyada meydana gelen her hadise, isteyelim veya istemeyelim, ülkemizi yakından ilgilendirir. ‘Bize ne’ diyemeyiz, kayıtsız kalamayız. Hem kendimize, hem bir parçası olduğumuz ümmete bakacağız. Bu bizim yüksek kaderimiz. İşte bu kaderden dolayı, darda kaldıkları vakit, kardeşlerimize yardımcı olmak mecburiyetindeyiz.

Nihayetinde, bu mesuliyet parti meselesi değildir. İktidara kim gelirse gelsin, geçmişimiz ve tarihi misyonumuz değişmez. Kaçsak da kurtulamayız.

Bu uzun girizgâhtan sonra, sözü Filistin’e getirmek istiyorum.

Kimse bir Türk evladına dönüp de “Filistin seni neden ilgilendiriyor?” diyemez. Soruya soruyla cevap verelim: Birinci Dünya Savaşı’nda Gazze siperinde yer alan Türk askerlerini nereye koyacağız?

Evet, Kudüs, evimiz; Mescid-i Aksa ise evladımız gibi bizi ilgilendirir. Fakat Filistin bizim için daha başka anlamlar da taşımaktadır.

Filistin topraklarının, Kudüs ve Gazze’nin son hamisi bizlerdik. Birinci Dünya Savaşı’nda Gazze, Çanakkale ile birlikte, iki önemli savunma hattımızdan biriydi. Birinci, İkinci, Üçüncü Gazze Muharebeleri esnasında çok büyük bir gayret, müthiş bir direniş sergiledik.

Ortak kabul gören rakamlara göre: Birinci Gazze Muharebesi’nde 82 şehit ve bin 336 yaralımız vardı. İkincisinde 2 bin şehit ve 4 bin yaralı. Üçüncüsünde ise bin şehit ve 2 bin yaralı. (Edward J. Erickson, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu.)

Üçüncü Gazze Muharebesi’nde Osmanlı güçlerinin direnci, daha doğru milli savunma hattımız Filistin’den kırılmıştır. Bu hattın yıkılmasıyla birlikte, Osmanlı Devleti yenilmiş, Kudüs düşman eline geçmiştir.

Filistin topraklarında 47 şehitliğimiz var. Bir başka ifadeyle, Filistin’in her köşesi Türk kanıyla sulanmış, vatan toprağı olmuştur.

Unutmadan: Doksan iki yıl sonraki şanlı Mavi Marmara direnişi ise Dördüncü Gazze Muharebesi olarak kabul edilebilir. Bu muharebede 9 şehit ve onlarca yaralımız vardı.

Bugün Filistin toprakları eli kanlı bir mafyanın elindedir. Bu katil sürüsü, bizler uykudayken, Gazze’ye bombalar yağdırıyor. İşgalci İsrail, büyük bir soykırım yapıyor. Çocuklar ve kadınlar, ‘devlet’ eliyle katlediliyor. Filistin toprakları yeni Endülüs olmaya doğru gidiyor.

Birçok İslam beldesinde ağır işgaller ve katliamlar yaşanırken, milletimiz en büyük tepkiyi Filistin ve Gazze konusunda veriyor. Büyük protestolar ve güçlü itirazlar. Bunun bir anlamı olmalı. Galiba şu: Yüzlerce yıl İslam’ın sancaktarlığını yapan milletimiz, mağlubiyeti içine sindirememiştir. Kudüs’ü koruyamamanın mahcubiyeti milli hafızamızdaki yerini korumaktadır.

Hal böyleyken, soru şu: İsrail eliyle Gazze’de devam eden vahşet dalgası karşısında, bir şey yapabiliyor muyuz?

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın işgalcilerle ilgili açıklamalarını memnuniyetle karşılıyoruz. Yıllardır, “İsrail terör örgütüdür” diyorduk. Şimdi bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da söylüyor. Elhamdülillah.

Zor zamanda konuşmak da ciddi iştir. Sayın Cumhurbaşkanımız, yüksek hakikat ve adalet içeren konuşmalar yapıyor. Allah razı olsun.

Türkiye, Filistin davasında tarihî bir mesuliyetten hareket ediyor. Filistin topraklarını yüz sene önce cephede savunuyorduk. Şimdi ise Filistinlilerin hak ve hukuklarını uluslararası arenada savunmaya gayret ediyoruz.

Yeter mi? Elbette, hayır.

Yapılması gereken şey bellidir. Geniş çaplı bir Filistin ve Gazze seferberliği başlatmanın tam zamanıdır. Kudüs davası için her türlü çabayı sonuna kadar göstermeliyiz. Sadece elimizden geleni değil, daha fazlasını.

Siyonist işgalcileri, boykot dâhil, tüm ekonomik yaptırım kararları ile terbiye etmek şarttır. Bununla birlikte: Devletimizin ve milletimizin seferberlikten anladığı asker olmaktır, evlat vermektir.

Türkiye, İslâm âlemine bu konuda da öncülük yapmalıdır.

QOSHE - Bize ne Filistin’den! - Ayhan Demir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bize ne Filistin’den!

13 1
01.11.2023

Anadolu topraklarında yaşanan gelişmelerin yankısı, Edirne’den başlayıp Kars’ta bitmez. Bu diyardaki sevinçler veya hüzünler, devasa bir coğrafyada karşılık bulur. Doğu Türkistan’dan başlayıp, Bosna’ya kadar uzanır. Kırım’dan Kudüs’e.

Bir bakmışsınız, Halep’te, Musul’da, Beyrut’ta, Gazze’de veya herhangi bir Balkan şehrinde. Hatta daha uzak yerlerde; sokaklar Türk bayraklarıyla süslenir, caddeler Türkiye’ye destek sloganlarıyla yankılanır. Avrupa takımları karşısındaki başarılarımız sonrasında, Arap ve Balkan ülkelerinde yaşanan sevinç gösterilerini hatırlayın.

Kuşkusuz, bu tür örnekleri çoğaltabiliriz.

Ülkemizde geçekleşen seçimlerin, Bosna’dan Gazze’ye kadar büyük bir coğrafyada yakından takip edilmesi. Sudan’da yetimhane çocuklarının, 15 Temmuz gecesi, milletimiz ve memleketimiz için topluca dua etmeleri. Filistinli çocukların, depremzedeler için yardım toplamaları.

Elbette, aynı durum, bizim için de geçerlidir.

Müminler kardeştir. Doğu Türkistan’dan Arakan’a, Kosova’dan Horasan’a, İşkodra’dan Libya’ya, Karabağ’dan Sudan’a, Kırım’dan Filistin’e. Müslüman kardeşlerimiz mesuliyetimiz altındadır. Onların hukukunu ve izzetini korumak zorundayız.

Bu büyük coğrafyada meydana gelen her hadise, isteyelim veya istemeyelim, ülkemizi yakından ilgilendirir. ‘Bize ne’ diyemeyiz, kayıtsız kalamayız. Hem kendimize, hem bir parçası olduğumuz ümmete bakacağız. Bu bizim yüksek kaderimiz. İşte bu kaderden dolayı, darda kaldıkları vakit, kardeşlerimize yardımcı olmak mecburiyetindeyiz.

Nihayetinde, bu mesuliyet parti meselesi değildir. İktidara kim gelirse gelsin, geçmişimiz ve tarihi misyonumuz değişmez. Kaçsak........

© Yeni Akit


Get it on Google Play