Biliyorum, ne yazsam sana etkisi yok.

Sen yine bildiğini okuyacaksın.

Ben zaten sana yazmıyorum.

Bazı yazılar öyledir. Yani evet, yazının bir öznesi vardır ama asıl muhatap, müellif ile özne büyük ihtimalle toprağa karışmışken o yazının yazıldığı zamanları merak edip arşivleri karıştıracak olanlardır.

Çünkü gazetecinin işi sadece haber vermek ya da insanlara farklı bir bakış açısı sunmak değil, aynı zamanda tarihe de not düşmektir.

Ben de bu yazıyı, bugünkü gündemi boğduğun gibi, geleceği de boğamayasın diye yazıyorum. Daha doğrusu, bugüne bakanlar, “Ne yapsınlar, hepsi böyleymiş, kimse farkında değilmiş” demesin diye...

•••

Bak yarı aydın...

Bugün, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bütün insanlığı tek bir fotoğraf karesine sığdırabileceği bir yerde.

Bu yazıyı yazdığım saatlerde Alper Gezeravcı, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki yedinci deneyini başlatmıştı.

Üstelik mesela bu yedinci deney, kendi uzay araçlarımızı üretirken bizi bir adım daha öne çıkarmak için üzerinde çalışılan, özetle yerçekimsiz ortamda yakıt karışımlarının homojen hale getirilmesi meselesini konu ediyor.

Hayır yarı aydın, “Heykel değil, sen anlamazsın” şakasını yapmayacağım çünkü anlıyorsun.

Anlamının ve öneminin farkındasın...

Hazin olanı da bu, belki benden bile fazla farkındasın.

Ama farkında değilmiş gibi yapıyorsun, çünkü bu işin yapılmasına vesile olanlara düşmansın.

Yapılan işin ne olduğunu ve önemini farkettiğini gösterirsen, bugüne kadar kurduğun o “bilimperest” dekor yıkılmasın diye takdir etmek zorunda kalacaksın, bu “cehalet tiyatrosu” onun için...

Bu yüzden sana “yarı aydın” diyorum.

Çünkü gerçeği seçebileceğini zannediyorsun.

•••

Bak yarı aydın...

Bizim uzun yıllardır kendi haberleşme ve gözetleme uydularımızı ürettiğimizi elbette biliyorsun.

Artık uzaya insan ya da uydu göndermenin sadece bir “lojistik” meselesi olduğunu, Space X ya da Axiom gibi firmalar sayesinde bugün Amerika dahil hemen bütün ülkelerin bu işe “fırsat maliyeti” açısından yaklaştığını ve “nasıl gönderecekleri” yerine “neyi ve neden gönderecekleri” konusuna odaklanmayı seçtiklerini de biliyorsun.

Ama sevgili yarı aydın...

Bütün bunlar ortadayken...

Dünya adım adım değişirken...

Amerika, ordusuna bir de “Uzay Kuvvetleri” ekleyip, bugünün en kuvvetli kabul edilen ordularını ve hatta bütün bir ülkeyi bile hiçbir efor sarfetmeden, hiçbir insanı sahaya sürmeden, sadece tek bir bilgisayarın başındaki tek bir operatörün göndereceği komutla birkaç dakika içinde yeryüzünden silecek imkana ulaşmanın ilk adımlarını atmışken...

Kendi küçük hesapların uğruna, bir milletin ikbaline nasıl düşmanlık ettiğinin görülmediğini mi zannediyorsun?

Hayır, bil isterim, sosyal medyadaki yankı odalarında ya da takıldığın cafe/barlarda bunu senin yüzüne kimse yüzüne vurmaz, hayale kapılma.

Elbette gönül daha iyisinin yapılmasını ister, bunun için yapıcı eleştiri de olmazsa olmazlardandır.

Biriniz çıkıp da, “Neden bu adamı gönderdik uzaya, daha uygunu vardı” diye eleştirdi mi?

Ya da “Neden bu deney yapılıyor, daha faydalı olacak başka deneyler vardı” diye soranınız çıktı mı?

Kiminizin her serbest seçimde kaybetmenin...

Kiminizin teveccüh gösterilip getirildiği makamı taşıyamamanın...

Kiminizin de Erdoğan’ın yıktığı bürokratik oligarşinin enkazı altında kalan atadan-babadan gelen imtiyazlılığın kuyruk acısıyla saldırdığı gün gibi aşikar.

Şimdiden kabullen, bu yazının muhatabı, bu yazıyı okusa da okumasa da, kelimenin neredeyse gerçek manasıyla “aya bakıp uluyan, kuyruğu kopuk bir çakal” olarak çıkaracak seni arşivlerden...

QOSHE - Bak sevgili yarı aydın... - Halil Kışlacık
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bak sevgili yarı aydın...

23 13
29.01.2024

Biliyorum, ne yazsam sana etkisi yok.

Sen yine bildiğini okuyacaksın.

Ben zaten sana yazmıyorum.

Bazı yazılar öyledir. Yani evet, yazının bir öznesi vardır ama asıl muhatap, müellif ile özne büyük ihtimalle toprağa karışmışken o yazının yazıldığı zamanları merak edip arşivleri karıştıracak olanlardır.

Çünkü gazetecinin işi sadece haber vermek ya da insanlara farklı bir bakış açısı sunmak değil, aynı zamanda tarihe de not düşmektir.

Ben de bu yazıyı, bugünkü gündemi boğduğun gibi, geleceği de boğamayasın diye yazıyorum. Daha doğrusu, bugüne bakanlar, “Ne yapsınlar, hepsi böyleymiş, kimse farkında değilmiş” demesin diye...

•••

Bak yarı aydın...

Bugün, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bütün insanlığı tek bir fotoğraf karesine sığdırabileceği bir yerde.

Bu yazıyı yazdığım saatlerde Alper Gezeravcı, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki yedinci deneyini başlatmıştı.

Üstelik mesela bu yedinci deney, kendi uzay araçlarımızı üretirken bizi bir adım daha öne çıkarmak için üzerinde çalışılan, özetle yerçekimsiz ortamda yakıt karışımlarının homojen hale getirilmesi meselesini konu ediyor.

Hayır yarı aydın, “Heykel değil, sen anlamazsın” şakasını yapmayacağım........

© Yeni Akit


Get it on Google Play