Gümümüzde Budapeşte-Zagreb arasındaki karayolu ile tren yolunu birbirine bağlayan noktada küçük bir şehirdir Kanije. Kanije aynı zamanda Zagreb’e 180, Budapeşte’ye 210, Viyana’ya 240 kilometre uzaklığı ile stratejik bir kavşakta bulunmaktadır. Ayrıca Tiryaki Hasan Paşa’nın bir müddet izinli olarak yaşadığı arkadaşı meşhur tarihçi İbrâhim Peçevî’nin memleketi Peçuy şehrine de 137 kilometre mesafededir.

Onyedinci yüzyılın başında 1600 yılı yazında yeniden fethedilen Kanije Beylerbeylik hâline getirilmiş ve idâresi 1601 yılında Tiryâki Hasan Paşa’ya verilmişti. Almanlarla savaş devam ettiği için Tiryâki Hasan Paşa kuşatılma ihtimâlini yüksek bulduğundan öncelikle Kanije’de sıkı savunma tedbirlerine başvurdu. Emrine 3 bini süvari olmak üzere 9 bin seçilmiş asker aldı. 100 kadar da kale topu bulunuyordu.

Kanije Kale’sinde bulunan iki burca 40’ar top yerleştirdi. Diğer topları da surlar boyu orantılı bir şekilde dağıttı. Askerlerin tüfek eğitimlerini hızlandırdı. Bir taraftan da kulağı Alman İmparatorluk sarayını gözetleyen casuslarında idi. Henüz Budapeşte’de iken bölgede çok iyi bir haber alma teşkilatı kurmuştu.

Çok geçmeden beklediği haber geldi. Habsburg Hânedânından Avusturya Arşüdükü ve geleceğin Kutsal Roma Cermen İmparatoru Prens Ferdinand 55 bin kişilik bir ordu ile Kanije’ye doğru yola çıkmıştı.

Tiryâki Hasan Paşa buna şaşırmadı. Surlarda ve burçlardaki topları dışarıdan farkedilmeyecek şekilde bir kaç metre geriye çektirdi. Kalede top olduğu bilinsin istemiyordu.

Kanije Kalesi; kuzeydoğudan, güneybatı ’ya doğru uzanan 77 km. uzunluğundaki Balatin Gölü’nden çıkıp, Drava Nehri’ne katılan Berk Suyu’nun üç tarafından kuşattığı bir düzlük üzerinde kurulmuş bir yerdi. Yalnızca, batı tarafı dağlık ve ormanlıktı.

İşte bu batı tarafından 5 bin kişilik düşman keşif birliği gözüktüğünde Hasan Paşa askerlerine son talimatları veriyordu. Önce, “Hiç kimse düşmana saldırmak için emir almadan kaleden çıkmayacak” diye bağırdı yaşlı kurt. Kaledeki durumları belli olmasın diye düşmanın eline esir vermek istemiyordu. Sonra, “Ben emir vermedikçe top atışı yapılmayacak, sadece tüfek atışı yapılacak” dedi. Kalabalık haçlı ordusunun Kanije’de topları yok diyerek sur dibine kadar gelmesini istiyordu.

Daha sonra yapılacak top atışlarından dolayı boşalacak barut çuvallarına kum, toprak doldurulup yeniden yerlerine istif edilmesini emretti. Zâhiri olarak hazırlıkların tastamam olduğunu görünce, Tiryâki Hasan Paşa, “Evlatlarım…” diye başladığı konuşmasına o babacan tavrıyla bu kez de farz olan cihad etmenin faziletlerini tane tane anlattı.

Sözünü; “Kalırsak Kanije bizim, ölürsek cennet bizim” diye tamamladıktan sonra, iyice yaklaşan haçlı keşif birliğini karşılamak üzere mazgallara yürüdüler. Günlerdir tüfek talimi alan Hasan Paşa’nın yiğitleri mazgallarda yerlerini almışlardı ki, Hasan Paşa’nın gür sesi duyuldu “Ateeeşş…”

Gün boyu süren savaşta, kaleye yaklaşamadığı gibi bir varlık da gösteremeyen düşman öncü keşif birliği çekildi. Ferdinand’a verdikleri rapor kalede topların olmadığı, sadece tüfek atışıyla karşılaştıkları yönündeydi. Ferdinand buna fazla inanmadı. Arkadan gelen topları beklediği sırada ana orduya katılan 20 bin kişilik kuvveti de yanına alarak harekete geçti.

Alman, İtalyan, İspanyol, Fransız, Macar ve Malta askerlerinden oluşan ordusuyla Kanije Kalesi önüne gelerek karargâhını kurdu. Papalık askerlerine ise bizzat Papa’nın yeğeni komuta ediyordu. Ertesi gün 1601 yılının 4 Eylülü idi. Ferdinand kalede top olup olmadığına emin olmak bir birliği Kanije Kale’sine gönderdi.

Bu birlik de önceki birlik gibi Kale’ye yaklaştı. Kale’den sadece tüfek atışları yapıldı topçu ateşi yoktu. Ferdinand, “Bu iş kolay olacak” diye düşündü. Gerekli çalışmalarını yaptıktan sonra 9 Eylül’de muhasarayı başlattı. Ferdinand topu olmayan bir kaleyi kuvvetli bir hücumla düşürebilirdi. Fazla beklemedi. Ertesi gün hücum emrini verdi.

Hasan Paşa, hücum eden düşmanı bütün dikkatiyle takip ediyor, surlara iyice yaklaşmasını bekliyordu. Bu arada bütün topların atışa hazır hâle gelmesini sağlamıştı. Düşman tüfek menziline gelince zâten top menziline çoktan girmiş bulunan düşmanın imhası için ateş emrini verdi. Bir anda patlayan toplar ortalığı cehenneme çevirdi. Büyük bir zayiat veren düşman askeri panikle birbirine girdiği sırada hücum emri bekleyen süvariler kale kapılarının açılmasıyla tekbirlerle düşman içine daldılar.

Beklenmedik şekilde baskına uğrayan haçlı ordusu kırıla kırıla Berk Suyu’nun karşısına kendisini zor attı. Toplamda 18 bin kayıp vermişlerdi. Papa’nın yakın akrabası da ölenler arasındaydı. Mücahitler de kaleye geri döndüler. Tam bir şaşkınlık içinde durumu izleyen Ferdinand tuzağa düşürüldüğünü anladı. Derhal getirdiği topları bir bir yerleştirdikten sonra günlerce sürecek bombardımana başladı.

Surlara ve kale içine günde 2 bin gülle isabet ediyordu. Hasan Paşa barutu azaldığı için topları tedbirli kullanıyordu. Yıkılan surlardan girmeye çalışan birkaç düşman hücumu büyük fedakârlıklarla püskürtülmüş, bir kaç da düşmana baskın yapılmıştı. Ama askerin yarıya yakını şehit ve yaralılarla savaş dışı kalmıştı.

Tiryâki Hasan Paşa’nın Sadrâzâm Yemişçi Hasan Paşa’dan istediği yardım da gelmeyince kalede kalarak göz göre göre ölümü beklemenin işe yaramayacağını anladı. Yaklaşık 70 gündür düşmanla cebelleşiyordu. Son kez saldırıya geçme kararı aldı.

Hasan Paşa, hayatta kalan komutanları ayak divânında toplayarak planını anlattı. “Barutumuz, yiyecek ve içeceğimiz tükendi. Ya olacağız, ya öleceğiz” dedi. Ertesi günü yapılacak hücum için hazırlıklar yapıldı.

Ne pahasına olursa olsun kaleyi almak niyetinde olan Ferdinand’a rağmen düşman askerlerinin moralleri çok bozuktu. Bu durum Hasan Paşa’nın işini kolaylaştırdı. 18 Kasım 1601 tarihinde Hasan Paşa, 3000 kişilik kuvvetle kaleden dışarı çıkıp düşmana olanca gücüyle hücum etti. Aynı zamanda kalan son barutlara kaledeki toplara da hep birden ateş ettirmişti.

Düşman askeri serdengeçtilerin bu şiddetli hücumu karşısında ve nâdiren atış yapan topların hep birden patlamasıyla yardım geldiğini zannederek ordugâhlarını bırakıp kaçmaya başladılar. Kısa sürede düşmandan 45 top, 14 bin tüfek ve binlerce çadırın yanında 50’de kumandan çadırı ele geçirilmişti. Yetmedi, Ferdinand’ın otağı, tahtı, altın ve gümüş eşyâları, onlarca arabaları da Hasan Paşanın eline geçti.

Bozgundan kaçan düşman askeri zorlamayla Ferdinand’ın etrâfında yeniden toplandılarsa da Hasan Paşa düşmandan ele geçirdiği topları bunların üzerine çevirerek kendi cephanesiyle Ferdinand’ı bir kez daha bozdu.

Sabır, sebat, birlikte hareket ve kumandana itaatin semeresi büyük bir zaferi beraberinde getirmişti.

Alınan ganimetin kaleye taşınması günlerce sürdü. Sûltân III. Mehmed Hân haçlı ordusunun bozgunuyla neticelenen bu zafer haberine çok sevindi. İstanbul’da şenlikler yapılmasını emrettiği gibi Tiryâki Hasan Paşaya vezir rütbesi verdi. Ardından Hatt-ı Hûmâyûnla birlikte murassa kılıç, üç hilâlli muhteşem bir sancak gönderdi. Hatt-ı Hümâyûn da “Berhudar olasın, sana Vezirlik verdim ve seninle mahsur olan asker mânen oğullarımdır, yüzleri ak ola. Makbûl-i hümâyunum olmuştur. Cümleyi Hak Teâlâ hazretlerine ısmarladım” diyordu.

Fermânı okuyan Hasan Paşa, ağlamaya başladı. Sebebini soranlara; “Kanije Müdafaası gibi küçük hizmetlere de vezirlik verilmeye, pâdişâh mektubu yazılmaya başlandı. Bizim gençliğimizde böyle küçük hizmetlere vezirlik verilmez, pâdişâh mektubu yazılmazdı. Biz ne idik, neye kaldık diye ağlıyorum” cevâbını verdi.

Büyük bir asker olan Hasan Paşa iyi bir kahve tiryakisiydi. Kanije Zaferinden sonra 1601 yılı sonunda Bosna, 1602’de Budin, 1603’te Rumeli beylerbeyliğine tâyin edildi. 1608 yılında ilk görev yeri Budin’e atanan Hasan Paşa, 1611 yılında bu vazifedeyken Rahmet-i Rahmân’a kavuştu. Mekânı cennet olsun inşaallah…

QOSHE - Tiryaki Hasan Paşa’nın Kanije savunması ve zaferi (18 Kasım 1601) - Halit Kanak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tiryaki Hasan Paşa’nın Kanije savunması ve zaferi (18 Kasım 1601)

22 1
18.11.2023

Gümümüzde Budapeşte-Zagreb arasındaki karayolu ile tren yolunu birbirine bağlayan noktada küçük bir şehirdir Kanije. Kanije aynı zamanda Zagreb’e 180, Budapeşte’ye 210, Viyana’ya 240 kilometre uzaklığı ile stratejik bir kavşakta bulunmaktadır. Ayrıca Tiryaki Hasan Paşa’nın bir müddet izinli olarak yaşadığı arkadaşı meşhur tarihçi İbrâhim Peçevî’nin memleketi Peçuy şehrine de 137 kilometre mesafededir.

Onyedinci yüzyılın başında 1600 yılı yazında yeniden fethedilen Kanije Beylerbeylik hâline getirilmiş ve idâresi 1601 yılında Tiryâki Hasan Paşa’ya verilmişti. Almanlarla savaş devam ettiği için Tiryâki Hasan Paşa kuşatılma ihtimâlini yüksek bulduğundan öncelikle Kanije’de sıkı savunma tedbirlerine başvurdu. Emrine 3 bini süvari olmak üzere 9 bin seçilmiş asker aldı. 100 kadar da kale topu bulunuyordu.

Kanije Kale’sinde bulunan iki burca 40’ar top yerleştirdi. Diğer topları da surlar boyu orantılı bir şekilde dağıttı. Askerlerin tüfek eğitimlerini hızlandırdı. Bir taraftan da kulağı Alman İmparatorluk sarayını gözetleyen casuslarında idi. Henüz Budapeşte’de iken bölgede çok iyi bir haber alma teşkilatı kurmuştu.

Çok geçmeden beklediği haber geldi. Habsburg Hânedânından Avusturya Arşüdükü ve geleceğin Kutsal Roma Cermen İmparatoru Prens Ferdinand 55 bin kişilik bir ordu ile Kanije’ye doğru yola çıkmıştı.

Tiryâki Hasan Paşa buna şaşırmadı. Surlarda ve burçlardaki topları dışarıdan farkedilmeyecek şekilde bir kaç metre geriye çektirdi. Kalede top olduğu bilinsin istemiyordu.

Kanije Kalesi; kuzeydoğudan, güneybatı ’ya doğru uzanan 77 km. uzunluğundaki Balatin Gölü’nden çıkıp, Drava Nehri’ne katılan Berk Suyu’nun üç tarafından kuşattığı bir düzlük üzerinde kurulmuş bir yerdi. Yalnızca, batı tarafı dağlık ve ormanlıktı.

İşte bu batı tarafından 5 bin kişilik düşman keşif birliği gözüktüğünde Hasan Paşa askerlerine son talimatları veriyordu. Önce, “Hiç kimse düşmana saldırmak için emir almadan kaleden çıkmayacak” diye bağırdı yaşlı kurt. Kaledeki durumları belli olmasın diye düşmanın eline esir vermek istemiyordu. Sonra, “Ben emir vermedikçe top atışı yapılmayacak, sadece tüfek atışı yapılacak” dedi. Kalabalık haçlı ordusunun Kanije’de topları yok diyerek sur dibine kadar gelmesini istiyordu.

Daha sonra yapılacak top atışlarından dolayı boşalacak barut çuvallarına kum, toprak doldurulup yeniden yerlerine istif edilmesini emretti. Zâhiri olarak hazırlıkların tastamam olduğunu görünce, Tiryâki Hasan Paşa, “Evlatlarım…” diye başladığı konuşmasına o babacan tavrıyla bu kez de farz olan cihad etmenin faziletlerini tane tane anlattı.

Sözünü; “Kalırsak Kanije........

© Yeni Akit


Get it on Google Play