Allah’a şükür, her gün aksatmadan Kur’an’ımı okurum. O’nu okumak bana hayat verir, can verir. Bir de her gün aksatmadan Kur’an’ın manevi, bereketli tefsiri Risale-i Nurları okurum. Kalbimde, ruhumda, his ve duygularımda meydana gelen inkişafın inşirahıyla günümü bereketlendirir; diğer yapacağım işlerde olağanüstü bir kolaylık, bir suhulet yaşarım.

Hal böyle iken, başlıkta “Bediüzzaman’lı Günlerim” dememin sebebi ise aldığım iki telefon oldu. İlk telefon, çalışmalarını yakından tanıdığım, bildiğim, takdir ettiğim İstanbul İlim ve Kültür Vakfından geldi. Arayan kardeşimiz, Kenan Demirtaş hocamızın uzun süredir üzerinde çalıştığı Mesnevi-i Nuriye tercümesinin basıldığını ve bana da bir nüsha göndermek istediklerini söyledi. Çok sevindim, adresimi söyledim, bir iki gün içinde de Mesnevi-i Nuriye’ye kavuştum.

Mesnevi tercümesi yapmak benim de hayalimdi. Fakat Kenan Demirtaş hocamızın böyle bir çalışması olduğunu duyunca vazgeçmiştim. Çalışmayı çok başarılı buldum. Tercümede, Abdülmecid Nursi’nin üslubunu yakalayabilmiş olması, o tercümede eksik kalan, tayyedilen yerleri, başka bir tercüme hissi uyandırmadan, siyak-sibak dengesini ihlal etmeden kaynaştırabilmesi gerçekten çok başarılı olmuş. Abdülmecid Nursi tercümesini diğer tercümelerden ayıran en önemli hususiyet, Risale-i Nur üslubunu tam yakalamış olması, tercümenin telif seviyesine yükselmiş bulunmasıydı. Ne ki kendi ifadesiyle tercüme edemediği yerler, tayyettiği, atladığı bölümler vardı. Bu boşluğu Kenan Demirtaş’ın çalışması doldurdu, tercümede hiç eksik yan kalmadı.

Ayrıca, tahkik de yapılmış. Yani Mesnevi’de ele alınan konuların, diğer Risalelerdeki yerleri de tespit edilerek dipnot düşülmüş. Bu da hem Mesnevi’nin nasıl Risale-i Nurun bir fidanlığı olduğunu göstermiş hem de okuyucuca konuyla ilgili geniş bilgi edinmede rehberlik etmiştir. Kenan Demirtaş hocamızı, ebedi yaşayacak bu çalışmasından dolayı tebrik ediyor, yeni tercümenin bizlere ulaşmasına vesile olan İstanbul İlim ve Kültür Vakfına ve Söz Yayınlarına şükranlarımı sunuyorum.

Mesnevi-i Nuriye yanında vakfın çalışmalarını içeren bir de katalog göndermişler. Katalogdaki çalışmaları görünce göğsüm kabardı, kardeşlerimizin çalışmalarıyla iftihar ettim. Daha önceki vakıf başkanı Faris Kaya beyin döneminde de önemli çalışmalara imza atılmıştı. Hali hazırda başkanlık görevini sürdüren Said Yüce Bey de hızını kesmeden hayırda yarışı aldığı yerden devam ettiriyor. Bir görüşmemizde Said Bey, bu sene “Manay-ı Harfi” üzerine yoğunlaştıklarını söyledi. Dünyanın dört bir yanındaki ilim, fikir adamlarını, akademisyenleri bir araya getirmişler ve söz konusu kavramın açılımı üzerine çalışmışlar ve çalışmaları devam ediyormuş. Manay-ı Harfi, yani, Kur’an kâinatı nasıl okuyorsa öyle okuma öğretisi. Yani, eğitim sistemimizin olması gereken en temel ilkesi…

Vakfın her türlü çalışmasında başarılarının devamını diliyorum. Bu meyanda anmadan geçmeyeyim, vakfın kurucularından Fırıncı Abiyi de Fatihalarla yâd ediyorum.

İkici aldığım telefon, Risale Haber’den oldu. Arayan kardeşimiz, Osman Birgeoğlu’nun yeni çıkan kitabını göndermek istediklerini söyledi. Adresimi verdim, kitabı aldım, okudum.

Osman Birgeoğlu ile vicahi bir görüşmemiz olup olmadığını hatırlamıyorum. Hakkında bildiğim, çok eski bir Nur talebesi olduğu, Üstadımızı görmüş Abilerle özellikle de Fırıncı Abi ile elli yılı geçen bir süre beraber çalıştığı, kısa fasılalarla Türkiye’ye gelse de 1975’li yıllardan bu yana Amerika’da ikamet ettiği ve orada Nur hizmetlerini aktif olarak yürüttüğü ve de adının FETÖ’nün kara listesinde yer aldığı şeklindeki kısa malumat.

Kitabının adı, Zamanımızda Bir Anadolu Evliyası Bediüzzaman Said Nursi. 87 Yıllık Mübarek Bir Ömür.

Birgioğlu çalışmasında Bediüzzaman Hazretlerinin, mevcut Tarihçe-i Hayattaki doğum yılının Rumi 1293 olarak gösterilmesinin yanlış olduğu tezini savunuyor. 1958 yılındaki Üstadımızın tashihinden geçen ilk baskıda bu tarihin 1873 miladi yılı olarak gösterilmesine rağmen daha sonraki baskılarda bu tarihin 1293 Rumi olarak değiştirildiğini, hâlbuki bu Rumi tarihin miladi tarihteki karşılığının 1877-1878 olduğunu, bunun da Risale-i Nur içinde bizzat Üstadımızın söylediği yaşıyla ilgili çeşitli beyanlarına ters düştüğünü örnekler vererek açıklıyor.

Kendisi, bu yanlışın düzeltilmesi için çok uğraşı vermiş. Sonunda İlk Tarihçe-i Hayatı neşre hazırlayan Said Özdemir’den Üstadın doğum tarihinin 1873 olduğuna dair imzalı bir belge bile almış. Bu belgeyi diğer Üstadımızın ilk talebelerinden bazılarına tasdik de ettirmiş. Hepsini de kitabında yayınlamış. İyi de yapmış. Ben, ilk iş olarak elimdeki Tarihçe-i Hayatı tashih ettim. Rumi 1293’ün üzerini çizerek Miladi 1873 yazdım. Doğru doğrudur, yanlış da yanlış. Ayrıca kitapta, ilgi çekici, ibret verici pek çok anı ve hatıralara da yer verilmiş. İstifade edilmesi duasıyla...

QOSHE - Bediüzzaman’lı günlerim - Latif Erdoğan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bediüzzaman’lı günlerim

54 1
03.02.2024

Allah’a şükür, her gün aksatmadan Kur’an’ımı okurum. O’nu okumak bana hayat verir, can verir. Bir de her gün aksatmadan Kur’an’ın manevi, bereketli tefsiri Risale-i Nurları okurum. Kalbimde, ruhumda, his ve duygularımda meydana gelen inkişafın inşirahıyla günümü bereketlendirir; diğer yapacağım işlerde olağanüstü bir kolaylık, bir suhulet yaşarım.

Hal böyle iken, başlıkta “Bediüzzaman’lı Günlerim” dememin sebebi ise aldığım iki telefon oldu. İlk telefon, çalışmalarını yakından tanıdığım, bildiğim, takdir ettiğim İstanbul İlim ve Kültür Vakfından geldi. Arayan kardeşimiz, Kenan Demirtaş hocamızın uzun süredir üzerinde çalıştığı Mesnevi-i Nuriye tercümesinin basıldığını ve bana da bir nüsha göndermek istediklerini söyledi. Çok sevindim, adresimi söyledim, bir iki gün içinde de Mesnevi-i Nuriye’ye kavuştum.

Mesnevi tercümesi yapmak benim de hayalimdi. Fakat Kenan Demirtaş hocamızın böyle bir çalışması olduğunu duyunca vazgeçmiştim. Çalışmayı çok başarılı buldum. Tercümede, Abdülmecid Nursi’nin üslubunu yakalayabilmiş olması, o tercümede eksik kalan, tayyedilen yerleri, başka bir tercüme hissi uyandırmadan, siyak-sibak dengesini ihlal etmeden kaynaştırabilmesi gerçekten çok başarılı olmuş. Abdülmecid Nursi tercümesini diğer tercümelerden ayıran en önemli hususiyet, Risale-i Nur üslubunu tam yakalamış olması, tercümenin telif seviyesine yükselmiş bulunmasıydı. Ne ki kendi ifadesiyle tercüme edemediği yerler, tayyettiği, atladığı bölümler vardı. Bu boşluğu Kenan Demirtaş’ın çalışması doldurdu, tercümede hiç eksik yan kalmadı.

Ayrıca, tahkik de yapılmış. Yani Mesnevi’de ele alınan........

© Yeni Akit


Get it on Google Play