“Ama Biz, bir beldeyi/ karyeyi helâk etmek istediğimiz zaman, onun refaha gömülmüş zevkine düşkün varlıklılarına (mütrefin) emrederiz /onları söz sahibi kılarız ve onlar, orada kötü işler yaparlar. Böylece o ülkeye azap sözü gerekli olur. Biz de oranın altını üstüne getirir, darmadağın ederiz.”(İsra, 16)

Arapça bir kelime olan “mütref”, sözlükte “suyun bol olması, rahat, refah ve bolluk içinde yaşama” anlamında olan “terife-yetrafu” fiilinden türeyen “etrefe” fiilinin ismi mefûlüdür, çoğulu “mütrafûn/mütrefîn” olarak gelir ve “sorumsuz, rahat yaşayan, cebbâr ve zorba kişi” gibi manalar için kullanılır. “Etrefe” fiilinin mastarı olan “itrâf” sözcüğü, toplumda olumsuz alışkanlıkların doğmasına neden olan aşırılık ve lüksü belirtmektedir.

Terim olarak tefsir kaynaklarında “mütref”, “bol nimet içerisinde yaşayan, bu nimetleri, Allah’ın rızasına muhâlif bir şekilde kullanmanın neticesinde O’nun gazabına çarptırılan, refah ve zevk peşinde koşan, Allah’ın verdiği çeşitli nimetler içerisinde yaşarken şımaran, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma gibi dini görevleri terk ederek, cenneti unutup dünyayı tercih eden ve ahireti terk edip dünyanın zevk ve lezzetlerine dalan, hayatın tadını çıkarmaya çalışırken, hayatında ahlâkî endişelere pek yer vermeyen ve benzeri kişiler” olarak tanımlanmaktadır.

Buna göre mütrefleri, Allah’ın, dünya hayatında kendilerine verdiği bol miktardaki nimetlerin içerisinde yaşarken, şımarıp şaşıran, her şeyi sadece dünya hayatından ibaret zanneden, ahiret endişesini taşımayan, Allah’tan gafil olup elde ettikleri her türlü maddî ve manevi imkânları kendi zevk ve sefaları için kullanan, Allah’ın ve O’nun gönderdiği peygamberlerin emir ve yasaklarını dinlemeyen, her türlü israfa dalarak ölçüsüz hareket eden ve toplulukları kendi menfaatleri istikametinde yönlendiren kişiler olarak tanımlamamız mümkündür.

Bu ve benzeri ayetlerde, “el-Karye” (köy veya ülke) tabiri kullanılmaktadır. Ancak bununla, genel olarak toplum kastedilmektedir. Bu ayette geçen, “Ama Biz, bir kenti helâk etmek istediğimiz zaman, onun refaha gömülmüş zevkine düşkün varlıklılarına emrederiz” cümlesindeki emir, müfessirler tarafından boyun eğdirmek, Allah’ın emrini dinlememenin neticesinde cezayı hak etmek, Allah’ın emirlerini dinlemeyenleri, zalimlerle cezalandırmak, çeşitli kötülüklere yönlendirmek ve bununla cezayı hak etmelerini sağlamak gibi anlamlarda yorumlanmaktadır.

Bu ayette yer alan “emernâ” fiili, bazı müfessirlere göre çoğalttık anlamındadır. Buna göre bu ayet, “Oranın fasıklarını çoğalttık” anlamına gelir. Bu fiili, çoğaltma anlamında “âmernâ” diye okuyanlar da vardır. Bazı alimler de bu fiili, “emmernâ” şeklinde okumuşlardır. O zaman bu ayetin anlamı, “Allah, helâk etmek istediği ülkelerin başına şımarık, şerli kimseleri geçirir. Onlar, ülkeyi çeşitli haksızlıkları yaparak yönetirler. Bu yüzden o ülke cezalandırılır” şeklinde olur. (Daha kapsamlı bilgi için bkz: Nurettin Turgay, Kur’an’da Mütref Kavramı)

Küresel dünyada bütün dünya tek bir karyeden ibarettir. Dolayısıyla ayetteki tehdidin muhatabı bütün dünyadır. Kendilerine dünyanın sevk ve idaresi verilen mütrefin ise, hiç kuşkusuz Siyonistler ve onlara uşaklık eden kişi, kurum ve kuruluşlardır.

Her türlü ahlaksızlığın kokuşmuş kaynağı, her türlü kötülüğün baş aktörü bu aşağılık güruhun bütün derdi, insanlığı şirazeden çıkararak güdülebilir sürüler haline getirmek; ve ellerindeki bütün mal, mülk ve servetin üzerine çökerek kendileri dışındakiler için dünyayı yaşanmaz hale getirmektir.

İki ay içinde, çocuk, bebek, hasta, yaşlı demeden yirmi binden fazla insanımızı katleden İsrail’in Gazze’de yaptığı bütün kahpeliklerin, bütün katliamın, işledikleri her türlü melanetin gerçek anlamı bu menfur emele hizmetten ibarettir. Aslında bu yapılanlar, onlar da dahil bütün dünyanın altını üstüne getirecek büyük felakete bir davetiyedir. Ve bu felaket, zalimler kadar başkalarını da perişan edecektir.

“Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.” (Enfal, 25) ayeti, başına geleceklerden gafil, suskunluğu ile zalimleri cesaretlendiren, tarafsızlık adı altında zalimlere taraf olan, geçmişte kendileri de aynı zulmü yaptıkları için şimdi dilsiz şeytana dönen devletlere, milletlere, topluluklara bu uyarıyı yapıyor.

Yazık olmasın dünyaya. Hayr-ı kesir için şerr-i kalil işlenir. Kangren olmuş uzuv kesilmezse bütün vücut kaybedilir. Münkeri elleriyle değiştirme mevkiinde olanlar bir an önce devreye girmeli, Filistinlilere karşı işlenen zulmü önleyerek, dünyayı büyük felaketten kurtarmalıdır. Cihat, bunun için vardır; zorda kalmış kardeşlerini kurtarma adına cihat bütün ümmete bunun için farzdır. Öyleyse soralım: Şimdi değilse ne zaman?

QOSHE - Şimdi değilse ne zaman?  - Latif Erdoğan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şimdi değilse ne zaman? 

43 0
16.12.2023

“Ama Biz, bir beldeyi/ karyeyi helâk etmek istediğimiz zaman, onun refaha gömülmüş zevkine düşkün varlıklılarına (mütrefin) emrederiz /onları söz sahibi kılarız ve onlar, orada kötü işler yaparlar. Böylece o ülkeye azap sözü gerekli olur. Biz de oranın altını üstüne getirir, darmadağın ederiz.”(İsra, 16)

Arapça bir kelime olan “mütref”, sözlükte “suyun bol olması, rahat, refah ve bolluk içinde yaşama” anlamında olan “terife-yetrafu” fiilinden türeyen “etrefe” fiilinin ismi mefûlüdür, çoğulu “mütrafûn/mütrefîn” olarak gelir ve “sorumsuz, rahat yaşayan, cebbâr ve zorba kişi” gibi manalar için kullanılır. “Etrefe” fiilinin mastarı olan “itrâf” sözcüğü, toplumda olumsuz alışkanlıkların doğmasına neden olan aşırılık ve lüksü belirtmektedir.

Terim olarak tefsir kaynaklarında “mütref”, “bol nimet içerisinde yaşayan, bu nimetleri, Allah’ın rızasına muhâlif bir şekilde kullanmanın neticesinde O’nun gazabına çarptırılan, refah ve zevk peşinde koşan, Allah’ın verdiği çeşitli nimetler içerisinde yaşarken şımaran, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma gibi dini görevleri terk ederek, cenneti unutup dünyayı tercih eden ve ahireti terk edip dünyanın zevk ve lezzetlerine dalan, hayatın tadını çıkarmaya çalışırken, hayatında ahlâkî endişelere pek yer vermeyen ve benzeri kişiler” olarak tanımlanmaktadır.

Buna göre mütrefleri, Allah’ın, dünya hayatında kendilerine verdiği bol miktardaki nimetlerin içerisinde yaşarken, şımarıp şaşıran, her şeyi sadece dünya hayatından ibaret zanneden, ahiret endişesini taşımayan, Allah’tan gafil olup elde........

© Yeni Akit


Get it on Google Play