Son yıllarda ülkelerin birbirinin egemenliğini ve istikrarını etkileyen ihlallere sebep oldukları ve aralarında çatışmaların gözle görülür bir şekilde arttığına tanık olmaktayız.

ABD ve İngiltere öncülüğündeki Batı emperyalist güç odaklarının kışkırttığı ve desteklediği Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in Filistin topraklarının tamamını işgal etme yönünde Gazze’de sergilediği vahşetini sürdürdüğü ve Kızıl Deniz’de sevkiyatı ve dünya ticaretini yavaşlatan saldırıların devam ettiği bu süreçte, Pakistan ile İran arasında patlak veren gerilim yeni bir savaşın başlayacağı korkularına sebep olmuştu.

Çok şükür korkulan olmadı.

Anlaşmazlıkların barış ve diyalog yoluyla iyi komşuluk ilişkilerine dönüştürülmesi yönünde ‘Uluslararası Hukuk’un temel ilkelerine göre çözüme kavuşturulması adına Türkiye’nin girişimleri sonucu Pakistan ve İran arasındaki gerilimin azaltılması ve diplomatik ilişkilere geri dönüşünün sağlanmış olması, bölge barışı adına çok önemli bir gelişmedir.

Anlaşma bağlamında büyükelçilerin görevlerine geri dönmesi ve gerilimden uzak kalınarak normalleşmenin başlatılması için görüşmelere devam edilmesi kararı elbette iki ülke için anlamlı ve memnuniyet vericidir, ancak daha da önemli olan bu başarılı sonucun benzer anlaşmazlıklar yaşayan diğer bölge ülkeleri için de örnek olacak nitelikte olmasıdır.

*

Diğer bir önemli husus ise İran’ınsadece Pakistan ile değil, tüm bölge ülkeleriyle ve bilhassa Sünni İslam ülkeleriyle benzer sorunları olan bir ülke olmasıdır.

İran, 1979 ‘İmam Humeyni devrimi’ sonrası ideoloji ve petrol düzeyinde bölgenin kararlarını ve topraklarını kontrol eden vurucu bir bölgesel güç haline gelme amacıyla faaliyetlerini hızlandırıp bölgede genişletmeyi hedeflediği bir gerçektir.

İran, Sünni İslam ülkeleri içindeki Şii unsurlar, Tahran’dan sağlanan propaganda ve askeri lojistik destekle adeta canlanarak ve etkinleştirmek suretiyle bölge ülkelerinin siyasetinde önemli güç unsurları haline gelmişlerdir.

Ayrıca Tahran’ın finanse ettiği, eğitip silahlandırdığı ve de yönlendirdiği bölge ülkelerindeki uzantıları olan örgüt yapıları ise savaş halinde İran’ın en güçlü silahı halini aldıkları inkârı mümkün olmayan diğer bir gerçektir.

İran’ın devlet dışı aktörlerden ve yabancı terörist savaşçılardan yararlanması artık bir devlet politikası haline geldi ve İran’ın elindeki her imkânı da bu amaca hizmet etmesi için kullanmaktan geri durmaması ise tehdit edici bir sorundur.

İran; Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husi Ensarullah, Suriye’de farklı isimler altındaki ‘Şii milis güçleri’ ve Irak’ta Haşdi Şabi’nin (Halk Seferberlik Güçleri) gibi örgütsel silahlı yapılar, bunlardan sadece birkaç örnektir.

İran’ın ülke dışına uzanan kollarının gücünü ve kullanım alanlarını genişletmesi İsrail’i, ABD’yi ve bölge ülkelerinde hesapları olan ülkeleri endişelendirmektedir.

Zaman zaman İsrail ve ABD’nin İran ve Suriye, Yemen, Lübnan ile Irak gibi ülkelerdeki İran’ın uzantılarına yönelik saldırılar ve cinayetlerle sonuçlanan operasyonları düzenlemeleri bu endişenin sonucudur.

Ancak İsrail ve ABD ile Batılı ülkelerin yanında İran’ın bölgede silahlı unsurları örgütleyerek Sünni İslam dünyasında kendine yeni alanlar oluşturması, bölge ülkeleri bağlamında farklı tepkilerle karşılanmaktadır. Kimi devletler bu politikalar karşısında sessiz kalmayı seçse de kimi devletler ile İran arasında ciddi anlaşmazlıkların baş gösterdiği görülmektedir.

Çünkü İran’ın bu faaliyetleri güvenlik tehdidini de bünyesinde barındırmıştır.

Pakistan ile de yaşanan gerilimin sebebi işte bu yanlış politikaların bir sonucudur.

Bugün, ABD ve onunla hareket eden Batılı ülkeler, İran ile açık bir savaşa girmemelerinin tek sebebi “İran üzerinde bir mezhep savaşı” çıkar beklentisidir.

İran, bu beklentileri boşa çıkaracak şekilde bölgesel savaşlara sebep olabilecek ve bilhassa Sünni İslam dünyasını rahatsız eden kriz ve çalışmaların müsebbibi olmaktan vaz geçmelidir.

Aksi halde İran, İslam dünyasında ‘fitne’ durumuna düşecek.

QOSHE - İran, yayılmacı politikalarından vazgeçmeli... - Mehmet Koçak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İran, yayılmacı politikalarından vazgeçmeli...

13 4
24.01.2024

Son yıllarda ülkelerin birbirinin egemenliğini ve istikrarını etkileyen ihlallere sebep oldukları ve aralarında çatışmaların gözle görülür bir şekilde arttığına tanık olmaktayız.

ABD ve İngiltere öncülüğündeki Batı emperyalist güç odaklarının kışkırttığı ve desteklediği Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in Filistin topraklarının tamamını işgal etme yönünde Gazze’de sergilediği vahşetini sürdürdüğü ve Kızıl Deniz’de sevkiyatı ve dünya ticaretini yavaşlatan saldırıların devam ettiği bu süreçte, Pakistan ile İran arasında patlak veren gerilim yeni bir savaşın başlayacağı korkularına sebep olmuştu.

Çok şükür korkulan olmadı.

Anlaşmazlıkların barış ve diyalog yoluyla iyi komşuluk ilişkilerine dönüştürülmesi yönünde ‘Uluslararası Hukuk’un temel ilkelerine göre çözüme kavuşturulması adına Türkiye’nin girişimleri sonucu Pakistan ve İran arasındaki gerilimin azaltılması ve diplomatik ilişkilere geri dönüşünün sağlanmış olması, bölge barışı adına çok önemli bir gelişmedir.

Anlaşma bağlamında büyükelçilerin görevlerine geri dönmesi ve gerilimden uzak kalınarak normalleşmenin başlatılması için görüşmelere devam edilmesi kararı elbette iki ülke için anlamlı ve memnuniyet vericidir, ancak daha da önemli olan bu başarılı sonucun benzer anlaşmazlıklar yaşayan diğer bölge ülkeleri için de örnek olacak nitelikte olmasıdır.

*

Diğer bir........

© Yeni Akit


Get it on Google Play