İran uzun zamandır belli aralıklarla devam eden İsrail saldırılarına karşı uzun vadeli bir “stratejik sabır” politikası izledi. Ancak en son olarak Şam’daki İran Büyükelçiliğine saldırı, bardağı taşıran son damla oldu ve “sabrın da bir sınırı var!” diyerek 1979 İslam Devrimi’ne kadar uzanan onlarca yıllık düşmanlığa rağmen, İran, ilk kez doğrudan İran topraklarından İsrail›i hedef almış oldu.

İran Devrim Muhafızları Ordusu, İsrail›e onlarca insansız hava aracı (İHA) ve füze fırlatarak büyük bir gerilimi tetikleyebilecek bir saldırı gerçekleştirerek Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşması’nın 51. Maddesine uyarak doğal meşru müdafaa hakkını kullanmış oldu.

Çünkü 1 Nisan’da Şam’daki konsolosluğuna düzenlenen ve İran Devrim Muhafızları Ordusundan 2’si general rütbesinde toplam 7 kişinin hayatını kaybettiği saldırıya karşılık verme hakkı doğmuş oldu.

Bu hakkı İran’ın ne zaman ve nasıl kullanacağı dünya başkentlerinde merak edilen bir konuydu.

Yani İran’ın İsrail’e misillemede bulunacağı biliniyor ve bekleniyordu.

Zira İran topraklamağı kabul edilen diplomatik bir binaya böylesi büyük bir saldırı elbette milli onurun korunması adına karşılıksız bırakılamazdı.

Ayrıca, İran’da çeşitli halk katmanlarında İsrail’e duyulan nefret ve kin ile intikam alma duygusunun kontrole alınarak yükselen tansiyonun düşürülmesi, ayrıca rejimin itibarının korunması için İran’ı harekete geçmeye mecbur kaldığı bir gerçektir.

*

İran yönetiminin kararlılığını ve ordusunun caydırıcı bir güce sahip olduğunun yanında füze ve insansız hava araçlarının kapasitesini göstermenin de amaçlandığı misilleme sonuçları itibarıyla istenilen ve beklenen seviyede başarılı olamadığı ise bir diğer gerçektir.

İran isteseydi ani bir saldırıyla ve çok daha güçlü bir şekilde saldırır ve İsrail’e büyük zayiat verebilirdi ancak vermedi. Çünkü “İsrail’e büyük kayıplara sebep olacak bir saldırı gerçekleştirmenin bedeli de ağır olur” endişesiyle İran’ın, bilerek ve vaziyeti kurtarma adına cevap vermiş olmak için misillemede bulunmuş ancak büyük zaiyata sebep olmamaya özenle dikkat ettiği anlaşılmaktadır.

İran’ın İsrail veya ABD ile gizli bir pazarlık yaptığı veya işin içinde ‘danışıklı dövüş’ olduğu kanaatinde değilim.

Ancak İran’ın cevabı, ‘savaşa dönüşmeyecek ancak itibarını koruyacak bir saldırı hamlesi’ olduğu açıktır.

Nitekim, İran füzelerin fitini ateşleyip, İHA’ları harekete geçirdiği anlarda “bir dünya savaşı başlıyor” korkusu içinde dünya kamuoyu nefesini tutmuş beklerken, birkaç saat içinde saldırının şekli ve devamındaki gelişmelerin seyri, saldırının bir savaşa dönüşmeyeceğini göstermiş oldu.

Çünkü İran’ı savaşa çekmek ve ABD yardımıyla İran’ı tehdit olmaktan çıkarıp bir kahraman olmak isteyen Netanyahu’ya rağmen ABD ve İran yönetimleri kendi çıkarları gereği savaş istemedi ve de istemiyor.

İran, saldırıda kullandığı füze ve İHA’ları ABD ve İngiltere’nin havada imha edebileceği ve birçoğunun ise İsrail’in ‘Demir Kubbe Sistemi’ne takılacağını bildiği halde, mecbur olduğu için iç kamuoyunu rahatlatma adına saldırılarını kontrollü bir şekilde başlatmış oldu.

Nitekim İsrail’in savunma önlemlerini alması için yeterli zamanı tanıyan İran’ın daha fazla zarar ya da zayiat vermeye niyeti olmadığı anlaşılmış oldu.

Ancak Binyamin Netanyahu isimli maceracı oyuncu, Ortadoğu’nun dengelerini değiştirecek yeni savaşlar için İran’a saldırmaya hazırlandığını çekinmeden açıklaması bir meydan okumadır.

ABD, bir yandan “savaşa dahil olmayız” derken, diğer yandan “İran ve onun uzantılarının tehditlerine karşı İsrail’in güvenliğine olan taahhüdümüz sarsılmaz” diyerek sınırsız desteğini teyit etmesi İran ve bölge ülkelerine açık bir tehdittir.

Önemle ifade etmek isterim ki:

Ortadoğu, zannedildiğinden çok daha tehlikeli bir döneme hızla sürüklenmektedir.

Eğer, Netanyahu canavarı durdurulmaz ise savaş tüm bölgeye yayılır ve Ortadoğu bir cehenneme dönüşür.

QOSHE - Ortadoğu, tehlikeli bir sürecin içine sürükleniyor - Mehmet Koçak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ortadoğu, tehlikeli bir sürecin içine sürükleniyor

7 2
17.04.2024

İran uzun zamandır belli aralıklarla devam eden İsrail saldırılarına karşı uzun vadeli bir “stratejik sabır” politikası izledi. Ancak en son olarak Şam’daki İran Büyükelçiliğine saldırı, bardağı taşıran son damla oldu ve “sabrın da bir sınırı var!” diyerek 1979 İslam Devrimi’ne kadar uzanan onlarca yıllık düşmanlığa rağmen, İran, ilk kez doğrudan İran topraklarından İsrail›i hedef almış oldu.

İran Devrim Muhafızları Ordusu, İsrail›e onlarca insansız hava aracı (İHA) ve füze fırlatarak büyük bir gerilimi tetikleyebilecek bir saldırı gerçekleştirerek Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşması’nın 51. Maddesine uyarak doğal meşru müdafaa hakkını kullanmış oldu.

Çünkü 1 Nisan’da Şam’daki konsolosluğuna düzenlenen ve İran Devrim Muhafızları Ordusundan 2’si general rütbesinde toplam 7 kişinin hayatını kaybettiği saldırıya karşılık verme hakkı doğmuş oldu.

Bu hakkı İran’ın ne zaman ve nasıl kullanacağı dünya başkentlerinde merak edilen bir konuydu.

Yani İran’ın İsrail’e misillemede bulunacağı biliniyor ve bekleniyordu.

Zira İran topraklamağı kabul edilen diplomatik bir binaya böylesi büyük bir saldırı elbette milli onurun korunması adına karşılıksız bırakılamazdı.

Ayrıca, İran’da çeşitli halk katmanlarında İsrail’e duyulan nefret ve kin ile intikam alma duygusunun........

© Yeni Akit


Get it on Google Play