Ne zaman bir hatırattan dem vurmaya kalksak Kemalist cenahtan şu minvalde sesler yükselir:

Efendim, tarih hatıratlarla değil, belgelerle yazılır…

Bu saftirik bakış, Mustafa Kemal’in yazdığı Nutuk’un da bir hatırat olduğunu unutmuş görünür.

Şimdi hemen Nutuk’un bir cildinin “Belgeler”e daha doğrusu “Vesikalar”a ayrıldığını söyleyip, savunmaya geçeceklerdir. İyi ama o belgeler tam değil, yani eksik yayınlanmıştır.

Mesela mı?

Mustafa Kemal Paşa’nın 1919 Temmuzunda Erzurum Kongresi’ni açış nutkundan Sultan Vahdettin hakkındaki, “Bu bâbdaki esrâr ve muhâberâtın ve zât-ı akdes-i padişahî ile geçen ma’ruzât ve müdavelâtın şimdilik neşri muvâfık olmayıp…” sözleri çıkarılmıştır, çünkü burada Sultan Vahdettin ile aralarındaki şimdilik yayınlanması uygun olmayan bazı yazışmalar ile sırlardan bahsetmektedir. Neydi o yazışma ve sırlar?

Yıllar önce bir çağrıda bulunmuş, gelin, Nutuk’ta geçen belgelerin tamamını asıllarına uygun olarak tekrar yayınlayalım demiştim. Taştan, kayadan ses geldi, Kemalist tarihçilerden gelmedi. Tabii gelmez, çünkü o belgeler eksiksiz yayınlanacak olursa resmi tarih yara alır.

Nutuk yakın tarih açısından fevkalade önemli bir hatırattır ama ezberci bir mantıkla değil, sorgulayarak okumak şartıyla. İsmet İnönü’nün, Ali Fuat Cebesoy’un, Rauf Orbay’ın, Kâzım Karabekir’in, Dr. Rıza Nur’un vs. hatıratlarını eleştirel bir gözle okuduğumuz gibi onu da bu gözle okumak hem esere değer katacak, hem de tarih literatürü zenginleşecektir. Aksi halde Nutuk hafızlığına devam…

Nutuk bir hatırat ise, hatıratlar da bal gibi tarihe kaynak teşkil ediyorsa bu durumda öteki hatıratların suçu ne? Eğer hatıratlar güvenilir değilse Nutuk’u nereye koymak gerekir? Yok Nutuk gibi hatıratlar güvenilir olabiliyorsa o zaman diğer hatıratların kabahati nedir?

Burada anahtarımız eleştirel düşünce olmalı. Tarih eleştirel düşünceyle ilerler, tıpkı fikir tarihinin bu yolla ilerlediği gibi. Her hatıratın hayata farklı bir gözle bakma imkânını sunduğu için tarihçi nezdinde apayrı bir kıymeti vardır.

İşte o “öteki hatıratlar”dan biri masamda: İsmi: Emin Bey’in Defteri.

Aşağıda seçtiğim satırları okuduğunuzda ne demek istediğimi daha net olarak anlayacaksınız. Tek dönem ama bin bir göz…

Ankara’da Yahudi hakimiyeti

Resmi biyografisi şöyle:

“Mehmet Emin Sazak 1882 yılında Eskişehir’de doğdu, 21 Ocak 1960’ta öldü. Medrese eğitimi aldı. Kereste fabrikası kuruculuğu, genel meclis ve liva idare heyeti üyeliği, sorgu hakimliği ve Mihalıçcık Ticaret Odası başkanlığı yaptı. 1920’den 1950’ye kadar kesintisiz Eskişehir milletvekiliydi. Evli ve 10 çocuk babası. Kırmızı-Yeşil Şeritli İstiklâl Madalyası sahibi.”

Bir köylü çocuğu olarak hayata atılan bu İttihatçı, Kuva-yı Milliyeci ve tüccar, demiryolu inşa eden ilk Türk şirketlerinden birinin sahibi olup 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’ye geçip Meclise girmiş ve Menderes gibi sonradan CHP’ye muhalefet etmiş biri. Arap harfleriyle yazdığı defterler vefatından ancak 47 yıl sonra yayımlanabilmiştir.

Şimdi size hatıratından bazı parçalar sunacağım. 30 Kasım 1927 tarihini attığı bölümde İzmir suikastı sonrasındaki manzara şöyle anlatılır:

“Hükümet, suikast sonrası dönemde, yaptığı işlerde çok hatalar işledi. Yaptıklarının içinde, iyi ve aklı başında olanı pek azdır. (…)

Ankara’da âdeta bir Yahudi hâkimiyeti dönemi başlıyordu. Bir Yahudi’nin, Meclis’te kendi çıkarına göre kanun yaptırdığı görülüyordu.

Önde gelen kişi sayılmak isteyenler, Gazi’ye yakınlık iddia edenler, vatanın aleyhinde de olsa, alabildiğine zengin olmak emel ve hevesine düştüler. Yapılan ihalelerden bir milyon, iki milyon lira komisyon alanlar, âdeta bu paralar önemli bir şey değilmiş gibi konuşmaya başladılar.

Hükümet tarafından, kapitülasyonların yeniden inşası için temel sayılacak bir kabotaj kanunu değişikliği teklif edildi. Bu işin baş takipçisi olan Kütahya Milletvekili Nuri (Conker) Bey, zorla denecek biçimde, kanunu Ticaret Komisyonu’ndan geçirdi. Komisyonda kanunu gördüm. İsmet Paşa’nın imzası vardı. Gözlerime inanamıyordum! Hangi etkiler altında kabul ettiğine hayret ettim. Doğrusu ağladım. (…) Osmanlılar 300 senede çürüyor, biz 3 senede! Ne talihsiz milletmişiz.

Tek ümidim Gazi’nin silkinmesi! Yaygın şüpheler, zanlar o kadar ilerledi ki, her yanlışın teşvikçisi olarak Gazi görülmeye başlandı. Gazi’den ümidimi kesmedim. Er geç silkinir, meydana getirdiği bu eseri mahvettirmeye razı olmaz, diyordum. Fakat bir belirti göremiyorum.”

Emin Sazak Bey zaman zaman Gazi’ye yüklense de, sonuçta onun sayesinde “saylav” yani milletvekili seçildiğini de unutmuyor ve şükranlarını bildirmeyi ihmal etmiyor ama 1929 yılının Mayısında şu satırları da kaydediyor defterine:

Memlekette açlık o kadar feci bir manzara arz ediyor ki, halk, yemeye ot bulamıyor. Bu sırada, memurların refaha kavuşmasını sağlamak, sonuç olarak vergilerin artırılmasına gitmek, memur sınıfını tutup, halkı ezmek; halktan destek istemeye yüzümüzün kalmaması demektir.”

Emin Sazak Bey’in 4 Aralık 1930 tarihli notu ise Serbest Fırka’nın seçimlerde kazandığı umulmadık başarı üzerine:

Halk, sandığımızdan ve tahminimizden fazla bizi sevmiyormuş. İktidarda olan hükümet ve partileri sevmemek âdet ise de, bu kadarına aklım ermedi. Bu işin bu kadarını Gazi de kestirememiştir. Gazi’ye karşı halkın sevgisi azalmıştır. Hep çevresi yapıyor.” (İktibaslar Emin Bey’in Defteri’nin Bilgeoğuz Yayınları’ndan 2009’da çıkan 2. baskısının 250 ila 284. sayfalarındandır.)

Gördüğünüz gibi hatıratların tencere kapağından dışarıya sızan köpükler ilginç olabiliyor.

QOSHE - Bir CHP’li vekilin itirafı: Meğer halk, bizi sevmiyormuş! - Mustafa Armağan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir CHP’li vekilin itirafı: Meğer halk, bizi sevmiyormuş!

100 4
17.12.2023

Ne zaman bir hatırattan dem vurmaya kalksak Kemalist cenahtan şu minvalde sesler yükselir:

Efendim, tarih hatıratlarla değil, belgelerle yazılır…

Bu saftirik bakış, Mustafa Kemal’in yazdığı Nutuk’un da bir hatırat olduğunu unutmuş görünür.

Şimdi hemen Nutuk’un bir cildinin “Belgeler”e daha doğrusu “Vesikalar”a ayrıldığını söyleyip, savunmaya geçeceklerdir. İyi ama o belgeler tam değil, yani eksik yayınlanmıştır.

Mesela mı?

Mustafa Kemal Paşa’nın 1919 Temmuzunda Erzurum Kongresi’ni açış nutkundan Sultan Vahdettin hakkındaki, “Bu bâbdaki esrâr ve muhâberâtın ve zât-ı akdes-i padişahî ile geçen ma’ruzât ve müdavelâtın şimdilik neşri muvâfık olmayıp…” sözleri çıkarılmıştır, çünkü burada Sultan Vahdettin ile aralarındaki şimdilik yayınlanması uygun olmayan bazı yazışmalar ile sırlardan bahsetmektedir. Neydi o yazışma ve sırlar?

Yıllar önce bir çağrıda bulunmuş, gelin, Nutuk’ta geçen belgelerin tamamını asıllarına uygun olarak tekrar yayınlayalım demiştim. Taştan, kayadan ses geldi, Kemalist tarihçilerden gelmedi. Tabii gelmez, çünkü o belgeler eksiksiz yayınlanacak olursa resmi tarih yara alır.

Nutuk yakın tarih açısından fevkalade önemli bir hatırattır ama ezberci bir mantıkla değil, sorgulayarak okumak şartıyla. İsmet İnönü’nün, Ali Fuat Cebesoy’un, Rauf Orbay’ın, Kâzım Karabekir’in, Dr. Rıza Nur’un vs. hatıratlarını eleştirel bir gözle okuduğumuz gibi onu da bu gözle okumak hem esere değer katacak, hem de tarih literatürü zenginleşecektir. Aksi halde Nutuk hafızlığına devam…

Nutuk bir hatırat ise, hatıratlar da bal gibi tarihe kaynak teşkil ediyorsa bu durumda öteki hatıratların suçu ne? Eğer hatıratlar güvenilir değilse Nutuk’u nereye koymak gerekir? Yok Nutuk gibi hatıratlar güvenilir olabiliyorsa o zaman diğer hatıratların kabahati nedir?

Burada anahtarımız eleştirel........

© Yeni Akit


Get it on Google Play