Dünya var olduğundan beri hak-batıl mücadelesi verilmektedir.

İlk insan Âdem ve mel’un iblis ile başladı bu mücadele.

Sonra Âdem’in çocukları, şeytanın da baştan çıkarmasıyla birbirleriyle verdiler bu mücadeleyi.

Kimi ilk atasının yolundan giderek ve O’nun haklı davasını sahiplenerek, hak cephesinde durmayı sürdürdü, kimiyse farkında olarak veya farkında olmayarak atasının düşmanı iblisin saptığı batılı tercih etti, onu sahiplendi.

İnsanoğlu hem unutkandır hem de nankördür. Ve bu sebeple olsa gerek hem nefsine hem de çevresine karşı zalimdir, zulümkârdır.

En büyük unutkanlık, dün savunduğu ve bu uğurda mücadele verdiği hakkı ve durduğu doğru noktayı unutarak, ondan saparak karşı tarafa, mücadele ettiği batıl safına sapmadır!

“Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.” (A’râf 27)

Dün seçilmiş, üstün millet kılınmış Yahudiler, durdukları noktayı unuttular. Birçok peygambere karşı geldikleri gibi kimini de şehit ettiler!

“… ‘Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim’…” (Saff 6) diyen Meryem oğlu İsa’yı (a.s.) “Bu, apaçık bir sihirdir” diyerek yalanladılar ve öldürmeye teşebbüs ettiler. Son peygamber Hz. Muhammed’e de (s.a.s.) suikast girişiminde bulundular, müşriklerle birlik olup O’nunla savaşa girdiler.

Dün onların nesillerini daha doğarken kazıklara oturtarak öldüren Firavun’u ve onları fırınlarda yakarak soykırım uygulayan Alman Nazilerini unutan İsrail kavmi, dünkü düşmanlarının misyonunu bugün kendisi üstlenmiş...

146 gündür İsrail’in Filistinlilere uyguladığı vahşet karşısında ne yazık ki insanlık da insanlığından utanır hale düşmüştür.

Haberleri izlesen bir türlü, izlemesen bir türlü; her halükârda kahroluyorsun, insanlığından utanıyorsun.

Elinden bir şey gelmiyor.

Ya da imanının gerektiği kadar, insânî vicdanının elverdiği kadar “üzerime ne düşüyor” diye herkesin elinden geleni yapmasının insanlığın son noktası olduğu bir durumu yaşıyoruz.

Fert olarak, toplum olarak, devlet olarak bir cemiyetin/toplumun bir üyesi olarak herkes üzerine düşeni ne kadar yapabiliyor?

“Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz…” buyuruyor Rabbimiz.

Ama herkes üzerine düşeni ne kadar yapabiliyor, bunu da sorgulamak ve kendini hesaba çekmek zorundadır.

Alt yorumlarda dalga geçip, “sen hâlâ gitmedin mi?” diyen insanlıktan nasiplenmemişler yine çıkabilir. Onlara hidayet diliyorum.

Bununla beraber biz üzerimize düşeni, gücümüzün son noktasını kullanarak yapıp yapmadığımızı sorgulamakla ve gereğini yapmakla mükellefiz!

Kim neye gücünün yettiğini imanını, vicdanını ortaya koyarak kendisi elbette daha iyi bilir.

Dün (2003’te) dini, milleti ve yaşamı benim gibi olmayan ama vicdanı Filistin için atan Rachel Aliene Corrie, geldi, canıyla “gücüm buna yeter” dedi ve kendini vicdan sahibi bütün insanlık nezdinde unutulmaz kıldı.

4 gün önce de ABD ordusunda görevli olan Aaron Bushnell, “Artık soykırıma ortak olmayacağım” diyerek, kendini ateşe verdi. Ve alevler içinde “Filistin’e özgürlük” diye haykırarak aktivist Corie’nin kervanına katıldı.

O da vicdan sahibi herkes indinde unutulmaz oldu artık.

Peki, biz ne yapabiliyoruz?

İnsanlık nezdinde, en önemlisi bize bir sorumluluk yükleyen Rabbimiz katında kendimizi sorumluluktan kurtaracak ne yaptık, ne yapmayı planlıyoruz!

Kalbi olan, (imanı olanı geçtim) vicdanı olan herkes, yapılan bu soykırım, vahşet karşısında gücünün son noktasını ortaya koyup koymadığını gözden geçirmelidir.

Kalbi taşlaşmamış her insan, kime karşı olursa olsun yapılan vahşet ve haksızlık karşısında gücü, her neye yetiyorsa onu ortaya koymalıdır.

Paraysa para, can ise canını, makam ise makamını düşünmeden tepkisini göstermeli.

Tepkisiz kalan, duyarsız davranan, hiçbir şey hissetmeyen taş kalplilere hiçbir sözüm yok.

Biliriz ki “kalpleri taş gibi, hatta daha da katı…” olanlar inanmadıkları gibi hissiyatları da yoktur.

Zira kalpleri taşlaşmamış insanlar, üzüntü hisseder, dini, milleti, yaşamı kendisi gibi olmasa da haksızlığa uğrayan herkese karşı vicdanı kanar; o haksızlığı ortadan kaldırmaya çalışır.

Taşların bile bağrından, Allah korkusundan nehirler fışkırdığını biliriz.

“Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer.” (Bakara 74)

Taş kalpli olmayanların, kalplerini, vicdanlarını ortaya koyma vakti geldi geçiyor!

Taş kalpli olmayanlara, hassaten Rachel Aliene Corrie, Aaron Bushnell’e selam olsun!

QOSHE - Taş kalpli olmayanlara selam olsun! - Nusret Reşber
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Taş kalpli olmayanlara selam olsun!

15 12
29.02.2024

Dünya var olduğundan beri hak-batıl mücadelesi verilmektedir.

İlk insan Âdem ve mel’un iblis ile başladı bu mücadele.

Sonra Âdem’in çocukları, şeytanın da baştan çıkarmasıyla birbirleriyle verdiler bu mücadeleyi.

Kimi ilk atasının yolundan giderek ve O’nun haklı davasını sahiplenerek, hak cephesinde durmayı sürdürdü, kimiyse farkında olarak veya farkında olmayarak atasının düşmanı iblisin saptığı batılı tercih etti, onu sahiplendi.

İnsanoğlu hem unutkandır hem de nankördür. Ve bu sebeple olsa gerek hem nefsine hem de çevresine karşı zalimdir, zulümkârdır.

En büyük unutkanlık, dün savunduğu ve bu uğurda mücadele verdiği hakkı ve durduğu doğru noktayı unutarak, ondan saparak karşı tarafa, mücadele ettiği batıl safına sapmadır!

“Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.” (A’râf 27)

Dün seçilmiş, üstün millet kılınmış Yahudiler, durdukları noktayı unuttular. Birçok peygambere karşı geldikleri gibi kimini de şehit ettiler!

“… ‘Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim’…” (Saff 6) diyen Meryem oğlu İsa’yı (a.s.) “Bu, apaçık bir sihirdir” diyerek yalanladılar ve öldürmeye teşebbüs ettiler. Son peygamber Hz. Muhammed’e de (s.a.s.) suikast girişiminde bulundular, müşriklerle birlik olup O’nunla savaşa girdiler.

Dün........

© Yeni Akit


Get it on Google Play