Türk siyaset arenası malzeme konusunda epey zengindir. Türkiye’de siyasal yaşam alanında liderlerin meydan okuması bir gelenek haline gelmiştir.

1950’lerde Adnan Menderes’in İnönü’ye meydan okumasıyla başlayan süreç, CHP’lilerin yakasına yapıştığı yıllarla devam etmişti… Türkiye neler gördü neler… Bugüne baktığımızda da, bu meydan okumaların bitmediğini, hatta giderek çeşitli biçimlerde karşımıza çıktığını görüyoruz.

1970’li yıllarda sol hareketlerin zirve yaptığı dönemde Karaoğlan’la başlayan hikâye, Demirel’le kavganın sınırlarını zorlamıştı. Birbirlerine aşırı hamasi duygularla yaklaşan siyasi liderler istikrarsız ortamı oluşturduğu gibi muhtıraların, darbelerin de habercisiydi.

Demirel’in bunu bir fırsata çevirmek için fötrlü şapkasıyla köylü izlenimi verirken Cumhuriyetçi geleneğin de bekçisi olduğunu göstermesi, gözlerden kaçmıyordu. Demirel’in kullandığı dil ve söylemlerle siyaseti bir sanat gibi işlemesi özel bir becerisi olduğunu gösteriyordu. Bu söylemlerin altında ezilen Karaoğlan, meydanlarda liberal ve sağcı politikacılara karşı çıkarak; ABD’ye meydan okuyarak liderliğini pekiştirmiştir.

Ancak bu duyguların uzun sürmemesi, liderler arasındaki kavganın büyümesi sonucu 1980’li yıllarda darbeyi beraberinde getirmiştir. Kenan Evren’in cunta hareketiyle başlayan süreci, Amerikan darbeci zihniyetinin Türkiye temsilcisi gibi misyon üstlenmesi ve arkasından Türk siyaset sahnesini şekillendirmesi 1983 seçimlerindeki hazırlığın da habercisiydi.

1980’de darbeyle gelip, 1987’de kaldırılan eski siyasilerin siyaset yasağıyla birlikte Erdal İnönü, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit gibi liderlerin yeniden sahne alması, parti başkanlıklarına getirilmeleri de, Kenan Evren dönemi sonrası ABD’nin planladığı gibi ilerlemişti. Düşman saflar, ittifaklar belirlenmiş, kim kimin karşısında duracak; kim hangi ideolojiyi temsil edecek çoktan karar verilmişti…

2016 yılında 15 Temmuz hain darbe girişimiyle başlayan siyasi kırılma, birçok siyasi partinin kurulmasına sebep olmuştu. İYİ Parti de Meral Akşener himayesinde CHP’nin desteğiyle yapay bir parti olarak sahnede yerini aldı. 2016’da Akşener’in FETÖ diliyle şekillenen söylemleriyle İYİ Parti, bazı iddialarda geçtiği gibi FETÖ’cülerin sığınma limanına dönüştü. Erdoğan karşıtlığı üzerine oluşturulan ABD-İngiliz İttifakı (6’lı masa) ile ayyuka çıktı.

İngiltere merkezli düşünce kuruluşları tarafından yönetilen Türkiye’deki siyaset odakları ve söylemleri, Erdoğan düşmanlığından başka bir şey değildi. Türkiye’deki Fetöizm merkezli kuruluşların imdadına yetişen İYİ Parti hiç gündemden düşmedi. Meral Akşener’in başarısız olan siyasal hareketi yeni bir lider arayışına girdi. Bu lider arayışı parti içi hesaplaşmayla birlikte Müsavat Dervişoğlu’nun kurultayda başkan seçilmesiyle sonuçlandı.

İlk icraatı Erdoğan düşmanlığı olmuş, ilk sözcükleri Cumhurbaşkanını hedef göstermiştir. “Sizlere yalvarıyorum. Allah rızası için diyorum. Bana bir fırsat tanıyın. Türkiye’nin meydanlarında Tayyip Erdoğan’la hesaplaşmak istiyorum» diyerek yine siyaset üretememiş, kin ve nefret söylemiyle 1960’lı yıllardaki iradeyi tanımazlıktan gelen, içinden 80 darbesine yavru kuşu gibi bakan, 15 Temmuz’u tiyatroya benzeten Erdoğan’ın sonunu da Adnan Menderes gibi görmek isteyen bir anlayışın temsilcisi olarak karşımıza çıkmıştır…

Böyle bir iradenin meydanlarda milletten ne beklentisi olabilir? Kimlerin adına kim adına meydanlarda savaşmak istiyor, kimin iradesiyle hesaplaşmak istiyorsun?

Bu ülkede 1. Tanzimat döneminden beri İngilizlerin uşaklığına soyunan kimi Jön Türklerin, 1960 darbesinde sözüm ona vatan sevgisinden beslendiğini söyleyen darbeci cunta alçaklarının, 1980’de bir sağdan bir soldan gençlerin katliamını meşru kılanların hareketlerine özenenler, bu millete fayda sağlamadığı gibi bu ülkenin geleceği açısından da bir tehdittir.

Bu tehdidi gören, okuyan yegâne temsilcisi şuurlu bir halk iradesidir. Bu millet, ferasetiyle bütün oyunları bozduğu gibi geleceğimiz adına oynanan oyunu da bertaraf edecektir.

Vesselam…

QOSHE - Müsavat Dervişoğlu arenası - Sabri Şahsuvar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Müsavat Dervişoğlu arenası

30 1
30.04.2024

Türk siyaset arenası malzeme konusunda epey zengindir. Türkiye’de siyasal yaşam alanında liderlerin meydan okuması bir gelenek haline gelmiştir.

1950’lerde Adnan Menderes’in İnönü’ye meydan okumasıyla başlayan süreç, CHP’lilerin yakasına yapıştığı yıllarla devam etmişti… Türkiye neler gördü neler… Bugüne baktığımızda da, bu meydan okumaların bitmediğini, hatta giderek çeşitli biçimlerde karşımıza çıktığını görüyoruz.

1970’li yıllarda sol hareketlerin zirve yaptığı dönemde Karaoğlan’la başlayan hikâye, Demirel’le kavganın sınırlarını zorlamıştı. Birbirlerine aşırı hamasi duygularla yaklaşan siyasi liderler istikrarsız ortamı oluşturduğu gibi muhtıraların, darbelerin de habercisiydi.

Demirel’in bunu bir fırsata çevirmek için fötrlü şapkasıyla köylü izlenimi verirken Cumhuriyetçi geleneğin de bekçisi olduğunu göstermesi, gözlerden kaçmıyordu. Demirel’in kullandığı dil ve söylemlerle siyaseti bir sanat gibi işlemesi özel bir becerisi olduğunu gösteriyordu. Bu söylemlerin altında ezilen Karaoğlan, meydanlarda liberal ve sağcı politikacılara karşı çıkarak; ABD’ye meydan okuyarak liderliğini pekiştirmiştir.

Ancak bu duyguların uzun sürmemesi, liderler arasındaki kavganın büyümesi sonucu 1980’li yıllarda darbeyi beraberinde getirmiştir. Kenan Evren’in cunta hareketiyle başlayan süreci, Amerikan darbeci zihniyetinin........

© Yeni Akit


Get it on Google Play