“De ki: ‘Ey mutlak iktidar sahibi olan Allah’ım! Sen dilediğine iktidar verir, dilediğinden de iktidarı çeker alırsın, dilediğini aziz eder, dilediğini de zelil edersin; hayrın tamamı (her türlü iyilik) senin elindedir. Çünkü Sen her şeye kadirsin. Geceyi uzatıp gündüzü kısaltırsın, gündüzü uzatıp geceyi kısaltırsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Ve dilediğin kimseye hesapsız rızık verirsin.” (3 Âl-i İmran 26, 27)

Erbakan hocamızın seneyi devriyesi bana bu âyet-i celileyi hatırlattı. İstiskal edilen, savunduğu fikirlere hayalleri bile ulaşamayanlarca müstehzi bir vaziyette dinlenen, son 28 Şubat’la da bitirildiği zannedilen, bütün mevki ve makamlarına son verilen büyük ilim ve siyaset adamı Erbakan Hocamızın 13 yıl önce ebedî hayata uğurladığımız cenazesindeki manzara insanları düşünüp ibret almaya çağırıyor. Siz, zelil ettiğini zannettiğiniz insan nasıl aziz oluyormuş görün! İktidarı aldığınızı zannettiğiniz insanın nasıl bir iktidarı varmış görün! Ölüden nasıl bir “toplum dirisi” çıkıyormuş görün! Hayrın tamamı elinde olan Allah’ı unutmayın! Cenazesine iştirak ettiğim gün yazdıklarımı paylaşıyorum.

İnsan hayatına zor sığan dâvâlar, mahkemeler, hapisler, sürgünler… Bütün bunlara sebebiyet verenler, âlet olanlar, teşvik edenler, sessiz kalanlar neredeler, ne haldeler. Çeşitli entrikalarla iktidarı ele geçirenler neredesiniz? Kim iktidardaymış, kim aziz, kim zelilmiş hiç olmazsa şimdi anlayıp ibret alabiliyor musunuz? Ya “helalleştim” diyen zat! Bu kadar ucuz, bu kadar kolay mı? Yaptıklarınla milletle nasıl helalleşeceksin? Bu millete verdiğin maddi-manevi zararları kim tazmin edecek? Ya buraya gelecek kadar yüzü olmayanlar!

Bir-iki âyet daha geliyor hatırıma. “(İnkârcılar) tuzak kurdular; Allah da onların tuzağını başlarına geçirdi. Allah tuzakları bozanların en hayırlısıdır.” (3 Âl-i İmran 54) “Hani bir zamanda inkârda direnenler senin önünü kesmek, öldürmek ya da sürgün etmek için sana tuzaklar kuruyorlardı. Nitekim onlar hep tuzak kurmuşlar, Allah da onların tuzağını devamlı boşa çıkarmıştır; Zira Allah tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.” (8 Enfâl 30)

Evet ne akla hayale gelmeyen tuzaklar kurdunuz. Allah da o tuzakları başınıza geçirdi. Allah’ın mühlet vereceğini ama hiç ihmal etmeyeceğini unuttunuz.

Muhalifleriyle, muarızlarıyla, sürgüne ve ceza evine gönderenleriyle, hakkında akla hayale gelmedik tezviratta bulunanlarıyla, senelerce mücadele ettikleriyle, zulmedenleriyle, basını-yayını-medyasıyla hepsi âdeta “sosyal helallik” istediler. “Vicdan kanamaları”nı bu vesile ile durdurmaya geldiler. Yaşarken kendisinden esirgedikleri sevgi ve saygıyı cenaze vesilesiyle göstermeye çalıştılar. Kadr-i kıymetinin yeterince bilinmemesinin yüreklerinde taşıdıkları büyük acı, hallerine öylesine yansıyordu ki. Gelmeyenler, gelmeye yüzü tutmayanlar da yazıları yahut yorumlarıyla övmekten geri durmadılar Erbakan Hocayı. Cenazesine resmî tören istememesi vasiyetinin sembolik anlamıyla da Devlet Ricali’ne bir “ikaz mesajı” gönderiyor sanki. Fatih Camii, cenazede görülenlerle ayrıca bir “insan laboratuarı”na da şahitlik ediyordu ibret alanlar için. Ne olduysa oldu, Kalplere hükmeden Allah bütün kalpleri döndürdü. Peygamberimizin tavsiye buyurduğu “Ya mukallibel kulûb!...” Duasının tecellisi vardı sanki. Hayal gibi gözüken şey gerçekleşti. Hemen herkes Erbakan Hoca’nın lehine sözler söyledi. Bütün kalpleri kaplamış olan ortak nedamet hislerini, hataların itiraflarını, yapılan yanlışlıkların yüreklerdeki izlerini, tarihi özürleri Allah vicdanlarda pişmanlığa çevirdi âdeta. Bu “sosyal helallik” istemeler, bu “vicdan kanamaları” onları İnşaallah “sosyal tevbe”ye götürür. Sonra da tevbey-i nasuha…

Her şeye rağmen insanımız, kendisine hizmet edenleri tanıyor, zamanı geldiğinde de sahiplenip takdirlerini esirgemiyor. Gerektiğinde siyasi kimliğini bir tarafa bırakmasını da biliyor. Seveninden ziyade sevmeyeni daha fazla olan Erbakan; sağlığında olmasa bile vefatı vesilesiyle bütün Türkiye’yi bir araya getirdi. Cenaze, Türkiye Coğrafyası’nın bir yansımasıydı. Cenaze merasimi değil, sanki “sosyal barış”tı. Getirilen Tekbirler de sosyal barışın imzasıydı. Gazetecilerin teslim ettiği gibi “öfkeli fotoğraf”ı olmayan adamdı. Sömürü düzenine başkaldıran, Cumhuriyet tarihinde ilk defa Anadolu insanın bütün iç ve dış baskılara, engellemelere rağmen demokratik sistemde Başbakan olunabileceğini ve ülkenin gayet güzel yönetilebileceğini gösteren, ezilen, dışlanan dini hassasiyeti olan halka şahsiyet ve öz güven kazandıran, laik kesimin ise, “dindar korkusu”nu silen adamdı. Ülke gündemine İslam’ı ve İslamî meseleleri getiren adamdı. Dünya Müslümanlarına Siyonizm tehlikesini öğreten adam. Bu DÂV ADAMI’ Erbakan Hoca vefatıyla da dersler vererek gidiyor. Hocalık sadece yaşarken olmuyor, ölürken de devam eden hocalığına da şahit oluyoruz. Ne mutlu yaşarken de ölürken de hocalık yapanlara. Dâvâsı uğruna bedel ödemek ne kadar güzel! Herkes için iyilik-güzellik düşünmek, “insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” hükmünün gereği için hayatını vakfetmek ne kadar güzel! Affetmek, kine nefrete hayatında yer vermemek ne kadar güzel! Mücadele ederken hep meşruiyetten yana olmak, “mücadele ahlakı”yla hareket etmek ne kadar güzel! En kızdıklarına, sabrı taşıranlara, had-hudut bilmeyenlere bile şefkatli-merhametli bir baba gibi davranmak ne kadar güzel! Müsamahayı-hoşgörüyü-nezaketi elden bırakmamak ne kadar güzel! Bu kadar güzelliği mütevazilik içinde taşımak da ayrıca güzel! Allah rahmet etsin. Mekânı cennet olsun. Yazımı bitirirken iftira ve yalan beyanda bulunan ‘iki mirasyedi’ile cemaatlere de bir hatırlatmada bulunayım. Siyasi rekabet olur ama siyasi rekabet uğruna gerçekler çarpıtılmaz, yalan söylenmez, iftira atılmaz. Yeniden Refah Partisi İstanbul Büyükşehir adayı Mehmet Altınöz ve Saadet Partisi genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun “Erdoğan, Erbakan hocamızı cezaevine koymak istemişti” iftiraları ve yalanları İslâmî kimliklerine yakışmadı. Erbakan hocamızı cezaevine koydurmak isteyen CHP ile, şu an ittifak yapıyor. Erdoğan hem 28 Şubatçılardan hem 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunanlardan hukuk içinde hesabını sormayı bildi. Tayyip Erdoğan, CHP’lilerin itirazlarına karşı çıkmalarına rağmen kanunu değiştirdi. Erbakan cezaevine girmekten kurtuldu. Temel Karamollaoğlu, Erbakan’ı hapse girmekten kurtaran Erdoğan’ı değil, Erbakan’ın hapse girmesini önleyen yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunan Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekledi. Dindar insanların, devlet yönetimine talip olmalarının asla kabul edilmediği dönemde, “Dindar insan, devlet yönetimine talip olmalı” diye yola çıkan, teknik donanımı da dini hassasiyeti kadar yoğun bir ilim adamı Erbakan hocamız; “Önce Ahlak ve Maneviyat” diyordu. Miras yediler de ortak payda: “Tayyip Düşmanlığı!” Ramazan ayına sayılı günler kala “yalan ve iftira” ile girecekler; “kul hakkı”nı ödemeden affedilemeyeceklerini unutmasınlar. Siyasi sahada hiç yanında olmayıp masonların yanında saf tutan cemaatler de nefs muhasebesi yapıp onun izini sürenlere sahip çıkıp bu seçimde vereceği oy’un sorumluluğunu unutmasın. Eyüp Sultan’da Yâsin’i okuyup içki masasına koşan tam bir şovmene oy verip aynı hatayı yapıp vebale girilmesin. Allah hepimizi yalan ve iftiradan korusun. Dini hassasiyeti olan insanlarımıza akıl fikir versin. “Tayyip Düşmanlığı”ndan vazgeçilsin.

QOSHE - Cenazesinde Bütün Türkiye’yi bir araya getiren adam: Prof. Necmettin ERBAKAN - Yaşar Değirmenci
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cenazesinde Bütün Türkiye’yi bir araya getiren adam: Prof. Necmettin ERBAKAN

7 6
01.03.2024

“De ki: ‘Ey mutlak iktidar sahibi olan Allah’ım! Sen dilediğine iktidar verir, dilediğinden de iktidarı çeker alırsın, dilediğini aziz eder, dilediğini de zelil edersin; hayrın tamamı (her türlü iyilik) senin elindedir. Çünkü Sen her şeye kadirsin. Geceyi uzatıp gündüzü kısaltırsın, gündüzü uzatıp geceyi kısaltırsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Ve dilediğin kimseye hesapsız rızık verirsin.” (3 Âl-i İmran 26, 27)

Erbakan hocamızın seneyi devriyesi bana bu âyet-i celileyi hatırlattı. İstiskal edilen, savunduğu fikirlere hayalleri bile ulaşamayanlarca müstehzi bir vaziyette dinlenen, son 28 Şubat’la da bitirildiği zannedilen, bütün mevki ve makamlarına son verilen büyük ilim ve siyaset adamı Erbakan Hocamızın 13 yıl önce ebedî hayata uğurladığımız cenazesindeki manzara insanları düşünüp ibret almaya çağırıyor. Siz, zelil ettiğini zannettiğiniz insan nasıl aziz oluyormuş görün! İktidarı aldığınızı zannettiğiniz insanın nasıl bir iktidarı varmış görün! Ölüden nasıl bir “toplum dirisi” çıkıyormuş görün! Hayrın tamamı elinde olan Allah’ı unutmayın! Cenazesine iştirak ettiğim gün yazdıklarımı paylaşıyorum.

İnsan hayatına zor sığan dâvâlar, mahkemeler, hapisler, sürgünler… Bütün bunlara sebebiyet verenler, âlet olanlar, teşvik edenler, sessiz kalanlar neredeler, ne haldeler. Çeşitli entrikalarla iktidarı ele geçirenler neredesiniz? Kim iktidardaymış, kim aziz, kim zelilmiş hiç olmazsa şimdi anlayıp ibret alabiliyor musunuz? Ya “helalleştim” diyen zat! Bu kadar ucuz, bu kadar kolay mı? Yaptıklarınla milletle nasıl helalleşeceksin? Bu millete verdiğin maddi-manevi zararları kim tazmin edecek? Ya buraya gelecek kadar yüzü olmayanlar!

Bir-iki âyet daha geliyor hatırıma. “(İnkârcılar) tuzak kurdular; Allah da onların tuzağını başlarına geçirdi. Allah tuzakları bozanların en hayırlısıdır.” (3 Âl-i İmran 54) “Hani bir zamanda inkârda direnenler senin önünü kesmek, öldürmek ya da sürgün etmek için sana tuzaklar kuruyorlardı. Nitekim onlar hep tuzak kurmuşlar, Allah da onların tuzağını devamlı boşa çıkarmıştır; Zira Allah tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.” (8 Enfâl 30)

Evet ne akla hayale gelmeyen tuzaklar kurdunuz. Allah da o tuzakları başınıza geçirdi. Allah’ın mühlet vereceğini ama hiç ihmal etmeyeceğini unuttunuz.

Muhalifleriyle, muarızlarıyla, sürgüne ve ceza evine gönderenleriyle, hakkında akla hayale gelmedik tezviratta........

© Yeni Akit


Get it on Google Play