Türkiye’de yaşayan bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen, her türlü imkanını kullanan entel, dantelinden tutun iş güç sahibi olanına varıncaya kadar çeşitli kelimeler veya kavramlar yahut ezberletilen dokunulmayan/dokundurtulmayan ‘laiklik’ ile din düşmanlığı yapıyorlar.

Eğer Allah’ın emri laiklikle bağdaşmıyorsa, laiklik bir tür İslam karşıtı bir başka din haline gelmiş oluyor. Bizde devletin laik olması demek, İslam’a karşıt olması anlamını taşıyor.

Yani laikliğin, ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ biçiminde tanımlanması fasarya olmuş oluyor. Aslında İslâm dininin yerini laiklik dini almış oluyor. Adı ‘laiklik’ olan bir ‘din devleti’nde yaşadığımız ortaya çıkıyor. Zaten ‘değiştirilemez’ bırakın onu ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelere sahip olmak ne demek? Basbayağı ‘dogma’ demektir, laiklik adı verilen siyasal bir metodu ilahi kitaplarda yazan dini kurallara benzetmek, kutsal hale getirmek demektir. Buna Kemalizm de ilave edilebilir. Şunca yıldır bütün devlet imkânlarına ve kafa yıkamalara, Batı’nın uşağı haline getirilme, eğitim sisteminden kendi değerlerini kovma, ‘irtica’ adı altında İslâm düşmanlığı yapma ile kendimize, özümüze dönme mümkün mü?

Tarihimiz bilinmeyince, resmî tarih jakobenler tarafından yazılınca, kendi aslî değerlerden habersiz yetiştirilince ne verilirse alan bir yapı oluşur. Değerlerimizin süzgeci, filtresi olmadığı, verilmediği için de tarihimizi bilmediğimiz gibi sahtekârların, yalancıların, Batı’nın bilhassa İngilizlerin emrindeki komutanların sözleri, fiilleri dokunulamaz hâle getirip kutsallaştırıldı. Bizim mukaddes değerlerimizin yerini alan sahtelikler kutsallaştırılınca; paganizm, sekülerizm yerleşti. Bunlarla mücadele edilemez kılındı. Öylesine yerleşti ki dokunulamaz, kaldırılamaz, aleyhte konuşulamaz, vs. Ama utanmaz, edepsiz ve hayâsız adamlar; dinimize, kitabımıza, Peygamber Efendimize her türlü hakaret ederler bunlar suç kapsamına girmez. ‘Özgürlük’ adına yapıldığını öne sürerler. Sadece şu örnek yeter. Muhalefetin başındaki şeref ve haysiyet yoksunu, küçük çocukların dinî eğitimine “orta çağ karanlığı” diyebiliyor, muhafazakâr çevrenin oyu için de onlarla miting de yapabiliyor. Kimse de yüzüne tükürmüyor. Alıştırılarak hassasiyetlerimizi kaybettik.

Batı’nın cins adamları; “sekülerizmin, laikliğin bir barbarlık biçimi olduğunu ve buna karşı direnme kaynağının İslam medeniyeti olduğunu” söylüyor. Türkiye’deki laiklik uygulamasının milletin burnundan getirdiğini, başörtüsü örneğinde olduğu gibi zulme dönüştüğünü söyleyen, zorba laiklik anlayışını eleştiren bizim aydınımıza tahammül edilemeyip susturmaya çalışılıyor. Güneş, balçıkla sıvanmaz. Gerçeklerle er geç yüzleşecekler. Hiç kimse, benim inandığım gibi inanmak zorunda değildir. Hatta inanmak zorunda da değildir. Âyet ne kadar zihin açıcı ve nefes aldırıcı değil mi: “Herkesin dini inancı kendine.” Herkes inanıp inanmamakta da hürdür, neye inanıp neye inanmayacağına karar vermekte de. Batıcı, seküler, özellikle de laikçi çevrelere göre, İslâm, sadece bireysel bir inanç sistemidir. Oysa İslâm’ın kaynakları, hayatın her alanına müdahale etmek zorunda olduğunu ifade eder. Ama Türkiye’deki seküler ve laikçi çevreler, tam tersini dayatıyorlar bize. Totaliter bir zihin yapıları var. Kendisinin dışındakileri kabul etmeme, onlara tahammülsüzlük. Bütün seküler, özellikle de laikçi çevreler, İslâm’ı hayata sokmamayı kendi inançları hâline getirmişler. Dinimiz; siyaset, ekonomi, kültür, sanat, düşünce ve medeniyet anlayışımız olarak, hayat tarzımız olsa ne olur? Bundan rahatsızlık duymak bu ülkenin insanına yakışır mı? İslâm dışı Batılılaşmanın, kapitalizmin, faiz sisteminin rejimi olan düzeni kuranları, samimiyet içinde tenkit etmek, “onları putlaştırmayın!” demek niye zorunuza gidiyor? İslâm’ı dışlamaktan başka ne konuşacakları ilim ne de fikrî yapıları var.

Batı’dan, sekülerlikten anladıkları; dinin hayata, siyasete, kültüre, sanata, düşünceye karışamayacağı dogma’sıdır. Bunların anlayışına göre, Allah’ın dini değil, kendi algıladıkları “din” topluma dayatılmalıdır. Uğraştıkları bu!

Din hâline getirdikleri ve gerçekte bambaşka bir dinsizlik biçimine dönüşen dünyada eşi benzeri olmayan bir laiklik biçimini, “laiklik budur” diye bize dayatıyorlar. Oysa bu tam bir körleşmedir. Laikliği aldığımız esin ve besin kaynakları olan Fransa’da bile orta dereceli okulların üçte birinin katolik okullarından oluştuğunu, bizde ise Kur’ân’ın eğitiminin değil, Kur’ân öğrenmenin bile Eğitim sistemimize girmediğini göz önünde bulundurursanız, bizdeki laikçi-ulusalcılığın nasıl bir körleşme ve «dinsizleşme» biçimine dönüştüğünü anlamakta zorlanmazsınız. Cemil Meriç “Aydınların aydınlatmadığı halkı, soytarılar aldatır” diye boşuna mı söylemiş.

Günün şartları, görüntüsü ve gidişatı ne olursa olsun, imandan yana tavır almak, şeref ve haysiyetine sahip çıkmak; Peygamberlerin ortak sünneti olarak Müslümanların en temel görevleri ve imanlarına karşı ertelenemez, vazgeçilemez yükümlülükleridir. Bütün Peygamberlerin şirk ve putlaştırma ile mücadele edip ‘Tevhide inanma ve tağuttan sakınma daveti’ iki esas vazifeleri olmuştur. Tağut, hakkı tanımayıp azan, sapan ve saptıran her kişi, sistem ve güç odağı demektir. Allah yolundan alıkoymaya çalışan herkes tağut, her faaliyet ve teşebbüs de o kapsama girer. Günümüzde İslâm dışı olan ‘put ve putlaştırma’ sistemleşmiş, ilkeleşmiş ve kavramsallaşmıştır. Bazı kavramlar tartışılamaz, eleştirilemez, sadece gereği yerine getirilir ve önünde boyun eğilir konumda görülmekte, öyle algılatılmakta ve ona göre uygulamalar ortaya konulmaktadır. Çağdaşlık, demokrasi, laiklik gibi bazı düşünce ve kavramların tartışılmaz ve dokunulmaz konumda görülmesi, insan fıtratına aykırı olan bir şirk türüdür. Bazı düşünce ve kavramların âdeta kutsal hale getirilip putlaştırılması ‘cehalet dönemi’ ile paralellik arz eder. Kavramların, düşüncelerin ve sistemlerin putlaştırılıp bugüne taşınıp kutsal hale getirilmesiyle de mutlaka mücadele edilmelidir. Biz ‘Sünneti çağa taşımak’ diyor, bunu önemli ve bir hizmet olarak görüyoruz. Peygamberler hidayet elçileridir. Bu sebeple onların verdiği mesajlar gerçekten insanlığın dünya ve ahiret mutluluğu açısından önemlidir.

Yaptığından sorumlu tutulamayan yegâne kudret sahibi Allah’tır. Kemalizm ve Kemalizmin her türü putlaşma, putlaştırmadır. Bunun tevili, kamuflesi, makyajı olmaz. Ayan beyan küfürdür. Peygamberimizin “iki dünya saadeti” olarak getirdiği bu mesajı; dinin sınırları içinde kalarak ve gücü ölçüsünde dinin ahkâmını yaşayarak ispat edebilirler. Ne mutlu İslâm’ı hayat tarzı olarak yaşayanlara…

QOSHE - Yol ayrımı: Müslüman mıyız laik mi! - Yaşar Değirmenci
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yol ayrımı: Müslüman mıyız laik mi!

9 6
08.03.2024

Türkiye’de yaşayan bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen, her türlü imkanını kullanan entel, dantelinden tutun iş güç sahibi olanına varıncaya kadar çeşitli kelimeler veya kavramlar yahut ezberletilen dokunulmayan/dokundurtulmayan ‘laiklik’ ile din düşmanlığı yapıyorlar.

Eğer Allah’ın emri laiklikle bağdaşmıyorsa, laiklik bir tür İslam karşıtı bir başka din haline gelmiş oluyor. Bizde devletin laik olması demek, İslam’a karşıt olması anlamını taşıyor.

Yani laikliğin, ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ biçiminde tanımlanması fasarya olmuş oluyor. Aslında İslâm dininin yerini laiklik dini almış oluyor. Adı ‘laiklik’ olan bir ‘din devleti’nde yaşadığımız ortaya çıkıyor. Zaten ‘değiştirilemez’ bırakın onu ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelere sahip olmak ne demek? Basbayağı ‘dogma’ demektir, laiklik adı verilen siyasal bir metodu ilahi kitaplarda yazan dini kurallara benzetmek, kutsal hale getirmek demektir. Buna Kemalizm de ilave edilebilir. Şunca yıldır bütün devlet imkânlarına ve kafa yıkamalara, Batı’nın uşağı haline getirilme, eğitim sisteminden kendi değerlerini kovma, ‘irtica’ adı altında İslâm düşmanlığı yapma ile kendimize, özümüze dönme mümkün mü?

Tarihimiz bilinmeyince, resmî tarih jakobenler tarafından yazılınca, kendi aslî değerlerden habersiz yetiştirilince ne verilirse alan bir yapı oluşur. Değerlerimizin süzgeci, filtresi olmadığı, verilmediği için de tarihimizi bilmediğimiz gibi sahtekârların, yalancıların, Batı’nın bilhassa İngilizlerin emrindeki komutanların sözleri, fiilleri dokunulamaz hâle getirip kutsallaştırıldı. Bizim mukaddes değerlerimizin yerini alan sahtelikler kutsallaştırılınca; paganizm, sekülerizm yerleşti. Bunlarla mücadele edilemez kılındı. Öylesine yerleşti ki dokunulamaz, kaldırılamaz, aleyhte konuşulamaz, vs. Ama utanmaz, edepsiz ve hayâsız adamlar; dinimize, kitabımıza, Peygamber Efendimize her türlü hakaret ederler bunlar suç kapsamına girmez. ‘Özgürlük’ adına yapıldığını öne sürerler. Sadece şu örnek yeter. Muhalefetin başındaki şeref ve haysiyet yoksunu, küçük çocukların dinî eğitimine “orta çağ karanlığı” diyebiliyor, muhafazakâr çevrenin oyu için de onlarla miting de yapabiliyor. Kimse de yüzüne tükürmüyor.........

© Yeni Akit


Get it on Google Play