Ayların da sultanısın, benim de,
Kölelik gömleği giydim de geldim.
Âcizim hiçbir şey gelmez elimde,
Benlik libasını soydum da geldim.

A.Y.

Bizim çocukluğumuzda Ramazan’ın müstesna bir yeri vardı. Üç Ayların başlamasıyla evlerde bir telaş başlar, evin hanımları iftarlık ve sahurluk yiyecekler hazırlığına girişirdi.

Mevsimine göre, tarhana, turşu, hoşaflık üzüm ve kayısı gibi yiyeceleri hazırlanırdı. Kandiller ayrı bir heyecanla ihya edilir, daha sık oruç tutulur, evlerde veya camilerde Kur’an okumaları daha bir sıklıkla yapılırdı. İlk teravih, ilk sahur ve ilk iftarın sevinci ve heyecanı herkesi sarar, özellikle çocuklarda bu sevinci daha fazla ortaya çıkardı. Komşular iftar yemeklerini bir biri ile paylaşır, çocuklara iftarlıklar alınırdı. Ailece teravih namazlarına gidilir, çocukların haylazlıkları, hatta yaramazlıkları bile hoş görülürdü. Kısacası, Ramazan’ın özel bir ay olduğu, her yerde belli olur, her yaşta insanda Ramazan’ın manevi güzelliklerini görmek mümkün olurdu.

Şimdi ise, üç aylar mı başlamış, mübarek geceler mi yaşanmış, Ramazan mı gelmiş, çok kimse farkında değil. Sanki her gün Ramazan bizimleymiş gibi, his yok, sevinç yok, heyecandan mahrum bir şekilde hayatımıza devam ediyoruz.

Halbuki, Ramazan’a “on bir ayın Sultanı” demişiz. Sultan, İslam devletlerinde devlet başkanı, hükümdar, padişah anlamına gelir. Yaşadığımız beldeye çok zengin, aynı zamanda çok cömert bir padişah gelse, hem de çeşitli ve pek çok hediyeler getirse, kendisini güzelce karşılayıp, itaat edenlere milyonlarca altın ve mücevherler verse, acaba kendisini nasıl karşılarız? Onun gelişini dört gözle beklemez miyiz?

Ramazan’ın bize getirdiği mânevi hediyelerin, ebedi kazançların farkında olsak, onun gelişini dört gözle değil, belki ondört gözle beklerdik. Demek ki eskiden biraz da olsa bunun farkındaydık. Şimdi ise, bu farkındalığı kaybettiğimiz için, onun sıradan bir gün olarak kabul ediyoruz. Onun için diğer zamanlardan farkının farkında değiliz.

Ramazan orucunun faziletler hakkında müjdeler veren bir çok Ayet ve Hadisler vardır. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor ve müjde veriyor:

“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân 28, Savm 6)

Acaba bu müjdenin farkında mıyız? Hangimiz her gün pek çok hata ve günahlara düşmüyoruz ki? Bir sene boyunca ne haramlara bulaşıyoruz, ne kusurlarımız oluyor, ne günahlar işliyoruz kim bilir. Bu günahlardan kurtulmanın, amel defterimizi tertemiz ve bembeyaz yapmanın bir yolu Hac’da Arafat’da vakfeye durmaktır. Bir Allah dostu, “ben Arafat’da insanların üzerindeki günahların yağmur gibi döküldüğünü gördüm” diyor. İşte Ramazan Ayı da, günahların üzerimizden yağmur gibi döküleceği, amel defterimizin yeni doğmuşuz gibi tertemiz olacağı mübarek bir zaman dilimidir. Hac yapma imkânı olmayanların, geçmiş günahlarından kurtulmak için her sene eline bir fırsat geçiyor. Böyle bir fırsat elimize geçmişken, bundan istifade etmemek, aymazlığın, gafletin hatta hamakatin ta kendisi değil midir?

İşte onu sıradanlaştırdığımız için, ehemmiyetinin farkına varmıyoruz. Dünyanın cazibedar meşguliyetleri, Ramazan’ı nazarlarımızdan kaçırıyor.

Şimdi bir rahmet ayının daha içinde bulunuyoruz. Geliniz Ramazan’ın rahmet elini tutalım. Yeniden ona biat ederek kıymetini takdir edelim. Böylece Ramazan’ın rahmetinden, bereketinden ve mağfiretinden istifade edelim.

QOSHE - Ramazan’ı da sıradanlaştırdık - Abdil Yıldırım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ramazan’ı da sıradanlaştırdık

2 2
21.03.2024

Ayların da sultanısın, benim de,
Kölelik gömleği giydim de geldim.
Âcizim hiçbir şey gelmez elimde,
Benlik libasını soydum da geldim.

A.Y.

Bizim çocukluğumuzda Ramazan’ın müstesna bir yeri vardı. Üç Ayların başlamasıyla evlerde bir telaş başlar, evin hanımları iftarlık ve sahurluk yiyecekler hazırlığına girişirdi.

Mevsimine göre, tarhana, turşu, hoşaflık üzüm ve kayısı gibi yiyeceleri hazırlanırdı. Kandiller ayrı bir heyecanla ihya edilir, daha sık oruç tutulur, evlerde veya camilerde Kur’an okumaları daha bir sıklıkla yapılırdı. İlk teravih, ilk sahur ve ilk iftarın sevinci ve heyecanı herkesi sarar, özellikle çocuklarda bu sevinci daha fazla ortaya çıkardı. Komşular iftar yemeklerini bir biri ile paylaşır, çocuklara iftarlıklar alınırdı. Ailece teravih namazlarına gidilir, çocukların haylazlıkları, hatta yaramazlıkları bile hoş görülürdü. Kısacası, Ramazan’ın özel bir ay olduğu, her yerde belli olur, her yaşta insanda Ramazan’ın manevi güzelliklerini görmek mümkün olurdu.

Şimdi ise, üç aylar mı başlamış, mübarek geceler mi yaşanmış, Ramazan mı gelmiş, çok kimse farkında değil. Sanki her gün........

© Yeni Asya


Get it on Google Play