Yine hüzün çöktü gönül dağına,
Sağanak halinde hasret yağıyor.
Tutuldum yalnızlık fırtınasına,
Yufka yüreğime sıklet yağıyor.

Hayata felsefe gözüyle baktım,
Aldığım dehşetten çıldıracaktım,
İman gözlüğünü gözüme taktım,
Gördüm ki âleme rahmet yağıyor.

A.Y.

***

İnsanı en çok rahatsız eden duygulardan birisi de, yalnızlık duygusudur. Başka insanlarla münasebetten men edilmek, hiç kimse ile görüştürülmemek, başka insanlarla konuşmasına müsaade edilmemek, insana verilecek en büyük cezalardan birisidir. Hapishanelerde azılı mahkumları cezasını ağırlaştırmak için onları tek kişilik hücrelere koyuyorlar. Yalnızlık duygusunu ona yaşatarak, suçundan dolayı pişman olmasını sağlamaya çalışıyorlar.

İnsanı tek başına hücreye değil de, bir saraya bile koysanız, yine huzur bulamayacak, “imdaat” diye bağıracaktır. Gümüş şamdanlar, billur avizeler, kristal eşyalar, som altından tahtlar, elmas taçlar, o insanın yalnızlığının ortadan kaldırmaz. En değerli mücevherlerle dolu hazineler de onu mutlu etmeye yetmez. Çünkü bunların hiçbirisi insanla konuşmaz, sorduklarına cevap vermez, derdini dinlemez, hâlini söylemez. Halbuki insan başkaları ile konuşmaya, sohbet etmeye, halleşmeye dertleşmeye muhtaçtır. İnsanın ayağına pranga, eline kelepçe vursanız o kadar acı çekmez, ama ağzını bağlasanız, diline kelepçe vursanız, çok daha fazla acı çeker.

Kâinata felsefe gözüyle bakan bir insan, gece vakti gözünü semaya diker, yıldızları seyrederken, içini bir hüzün kaplar. Her bir yıldızın tek başına, garip bir şekilde sonsuz uzay boşluğunda hüzünle dolaştıklarını hayal eder. Uzayın sonsuz genişliği, gecenin karanlığı, yıldızların yalnızlığı, kendi ruhunu da karartır. Kalbindeki hüzün yer ile gök arasını kaplayacak kadar genişler. “Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar/Yer yüzünde sizin kadar yalnızım” diyerek kendi yalnızlığını yıldızların yalnızlığıyla özdeşleştirir. Bütün âlemi, ruhu gibi yalnız ve kimsesiz hisseder.

İman gözüyle bakan birisi ise, sayısız yıldızların ışıl ışıl hareketlerini seyrederken onların mutluluğunu kendi ruhunda hisseder. Yıldızların yalnız olmadıklarını, birbirlerine yabancı değil, dost olduklarını görür. Aynı galakside kümelenen yıldızların, kapı bir komşu olduklarını, beraber sohbet ederek Cenâb-ı Hakk’ın haşmetini dile getirip birlikte zikrettiklerini, bu ibadet ve muhabbet ortamından sonsuz bir zevk aldıklarını düşünür. Ayrıca bu koca kütlelerin de bomboş olmadıklarını, onların da çeşitli ruhanilerle dolu olduğunu bilir, kendisinin de onlara komşu olduğunu hisseder, keder ve hüzünlerini yıldızların mutluluğu ile giderir.

Demek ki, yalnızlıktan kurtulmanın, dost ve ahbap edinmenin yolu, her şeye iman gözü ile bakmaktan geçmektedir. Bütün mahlukatın bir tek Yaratıcının eseri olduğunu düşünen insan, kendisinin de bu yaratıklardan birisi olduğunu, uzaydaki sayısız yıldızların da kendisine komşu olarak yaratıldığını bilir, onlarla birlikte tesbih edip zikrettiğini düşünür, onlarla ünsiyet eder, yalnız olmadığını idrak eder.

Issız ormanda, tek başına yolculuk yapan bir insan için de aynı durum geçerlidir. O insan bilse ve inansa ki, ormandaki her varlık, bir Mâlik’in mülkünde yaşayan, birbirlerine dostluk ve arkadaşlık bağı ile bağlı olan komşulardır. İnsan da onlar gibi aynı mekânı paylaşan bir dosttur. Çünkü hepsinin Hâlıkı bir, Mâliki bir, Mâbudu bir, Râzıkı bir, bine kadar birlerle birbirlerine bağlıdırlar. Her birisi, büyük bir ailenin küçük bir ferdi gibidir. Hayata ve kâinata bu gözle bakan insan, hiçbir zaman yalnızlık duygusu yaşamayacaktır.

Hayattan dehşet yerine lezzet almak, hüzün yerine mutlulukla dolmak istiyorsak, kendimizi yalnızlıktan kurtaralım. Bunun için de önce kendimizle, sonra çevremizle tanışıp dost olalım. Mutluluklarımızı da, kederlerimizi de dostlarımızla paylaşalım.

QOSHE - Yıldızlar yalnız değildir - Abdil Yıldırım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yıldızlar yalnız değildir

4 5
20.12.2023

Yine hüzün çöktü gönül dağına,
Sağanak halinde hasret yağıyor.
Tutuldum yalnızlık fırtınasına,
Yufka yüreğime sıklet yağıyor.

Hayata felsefe gözüyle baktım,
Aldığım dehşetten çıldıracaktım,
İman gözlüğünü gözüme taktım,
Gördüm ki âleme rahmet yağıyor.

A.Y.

***

İnsanı en çok rahatsız eden duygulardan birisi de, yalnızlık duygusudur. Başka insanlarla münasebetten men edilmek, hiç kimse ile görüştürülmemek, başka insanlarla konuşmasına müsaade edilmemek, insana verilecek en büyük cezalardan birisidir. Hapishanelerde azılı mahkumları cezasını ağırlaştırmak için onları tek kişilik hücrelere koyuyorlar. Yalnızlık duygusunu ona yaşatarak, suçundan dolayı pişman olmasını sağlamaya çalışıyorlar.

İnsanı tek başına hücreye değil de, bir saraya bile koysanız, yine huzur bulamayacak, “imdaat” diye bağıracaktır. Gümüş şamdanlar, billur avizeler, kristal eşyalar, som altından tahtlar, elmas taçlar, o insanın yalnızlığının ortadan kaldırmaz. En değerli mücevherlerle dolu hazineler de onu mutlu etmeye yetmez. Çünkü bunların hiçbirisi insanla konuşmaz, sorduklarına cevap vermez, derdini dinlemez, hâlini söylemez. Halbuki insan başkaları ile konuşmaya, sohbet etmeye, halleşmeye dertleşmeye........

© Yeni Asya


Get it on Google Play