Bizlerin de benzer tenkitler yaptığını bilen ve “siz de hep muhalifsiniz” diyen ama kendisi de iktidarın “…öcü” zulmünden payını almış olan ve fakat “ben gazeteleri okumayı bıraktım, Yeni Asya’yı da okumuyorum” diyerek güya siyaset dışı kalmaya çalışan bir dostun ziyaretinde bu konu da konuşuldu.

“Siyasette küslük olmaz. İslam siyaseti de küslük kaldırmaz. Barışmak iyiydi. Doğrusu yapılmıştır.” dedi.

“Evet doğrudur ama …” dedik.

“Diplomaside manevra caizdir ve hatta lazımdır. Filistin meselesinin çözülebilmesi için geri adım atması gerekiyordu.” dedi.

“Olabilir de neticesini görmek lazım, aman Suriye gibi olmasın da …” dedik.

“Erdoğan kendi gururunu çiğnemek pahasına milletin menfaati neyi gerektiriyorsa onu yaptı” deyince ağzımızda bakla kalmadı.

Şunları söyleyiverdik:

“Tükürdüğünü yalayanı yaladığı için eleştirmek yanlış olabilir. Yalayacağı şeyi tüküreni tükürdüğü için eleştirmek elbette doğrudur.”

Dostumuzun nefsine ağır geldi ama “haklısınız” da dedi.

“Ferd mütekellim-i vahde olsa müsamahası, fedakârlığı amel-i sâlihtir. Mütekellim-i maal-gayr olsa hıyanet olur.” cümlesini okuduk.

Konumuzla ilgisi nedir dedi. Cevap verdik:

“Ben kendi hakkımı, mesela alacağımı ve davamı takip ederken hakkımdan kısmen veya tamamen fedakârlık edebilirim. Hak benim, alacak benim, fedakârlık kararı benim, kimse de karışmaz ve karışamaz. Üstelik bunu, hak eden kişiye karşı yaparsam fedakârlığım güzel iş ve salih amel olur. Ama sizin avukatınız olarak sizin alacak davanızı takip etme ve alacağınızı tahsil etme yetkisi almışsam size sormadan sizin adınıza sizin hakkınızı feda edemem, edersem bu ihanettir ve hıyanettir.” dedik.

“Erdoğan milletin hakkını feda etme yetkisi almadan ‘el cebinden mal bağışlayan bonkör bağışçı’ gibi davranıyor.” diye de ekledik.

“Demokratik seçimle iktidara geldi, bu konuda da yetki almış sayılmaz mı” deyince yine bakla çıktı. Zira zurna zırt dedi.

Ardından “Bir şahıs kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez; millet namına tefahur eder, hazm-ı nefs edemez.” cümlesini okuduk.

Konumuzla ilgisini hemen anladı.

“Sen Erdoğan’a ‘bana da babama da hakaret ettirebilirsin, yetki veriyorum’ diyerek mi oy verdin” diye sorunca suratı düştü. Biz de saydık:

Öyle ya… Mursi’yi deviren Sisi’ye yıllardan bu yana Erdoğan ve ekibi hakaretler etti de karşı taraf ve bilhassa arkasındaki dış güçler Erdoğan’a ve “Türkiye’ye aferin, siz haklısınız” mı dedi? Onlarda da bize hakaretin bini bir para ile satıldı.

Erdoğan şimdi Sisi’ye gitmekle “hakaretlerimi geri alıyorum” demiyor ki? “Milletime hakaretlerinizi yok sayıyorum” diyor.

Erdoğan kendi şahsına yapılan hakaretleri kendi adına isterse kabullensin ona bir şey demeyiz ama Türk milletine yaptırdığı onca hakareti millet adına nasıl kabullenir? Buna ne hakkı var?

En doğrusu hiç hakaret etmemek ve ettirmemek değil midir? Adam gibi siyaset yapıp sağlam bir ekiple iyi bir dış politika ve diplomasi yürütmek mümkün değil mi ki sürekli milletin yüzünü yere düşürüyor? Bu nasıl bir onurdur, nasıl bir gururdur…

O dostumuza bir de şunu sorduk:

Efelik meraklısı Erdoğan’ın Mursi-Sisi-Rabia meselesini iç siyasette kötü biçimde kötüye kullanmış olmasına ne dersin?

Dostumuzun mecali kalmamıştı. Cevabını söyleyemedi. Biz anladık. Siz de anlamışsınızdır…

QOSHE - Burası Sisi’nin arazisi mi? - Ahmet Battal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Burası Sisi’nin arazisi mi?

5 1
19.02.2024

Bizlerin de benzer tenkitler yaptığını bilen ve “siz de hep muhalifsiniz” diyen ama kendisi de iktidarın “…öcü” zulmünden payını almış olan ve fakat “ben gazeteleri okumayı bıraktım, Yeni Asya’yı da okumuyorum” diyerek güya siyaset dışı kalmaya çalışan bir dostun ziyaretinde bu konu da konuşuldu.

“Siyasette küslük olmaz. İslam siyaseti de küslük kaldırmaz. Barışmak iyiydi. Doğrusu yapılmıştır.” dedi.

“Evet doğrudur ama …” dedik.

“Diplomaside manevra caizdir ve hatta lazımdır. Filistin meselesinin çözülebilmesi için geri adım atması gerekiyordu.” dedi.

“Olabilir de neticesini görmek lazım, aman Suriye gibi olmasın da …” dedik.

“Erdoğan kendi gururunu çiğnemek pahasına milletin menfaati neyi gerektiriyorsa onu yaptı” deyince ağzımızda bakla kalmadı.

Şunları söyleyiverdik:

“Tükürdüğünü yalayanı yaladığı için eleştirmek yanlış olabilir. Yalayacağı şeyi tüküreni tükürdüğü için eleştirmek elbette doğrudur.”

Dostumuzun nefsine ağır geldi ama “haklısınız” da dedi.

“Ferd mütekellim-i vahde olsa müsamahası, fedakârlığı amel-i sâlihtir.........

© Yeni Asya


Get it on Google Play