Şunu da söyleyelim ki yazıp çizdikleri asla ve asla suç değildi ve suç şüphesi dahi söz konusu değildi. Nitekim onların yazıp söylediğini -belki de daha fazlasıyla- on senedir diğer Yeni Asya yazarları da kendi köşelerinde dile getirdi.

Zaten iddianameye ve “suç delilleri”ne bakınca “tapacak buzağıyı” en saçma yerlerde arayan zavallılar akla geliveriyordu.

Dolayısıyla Mahkeme şu ya da bu saikle onları mahkûm etseydi dahi Yeni Asya’nın okuyucularının ve dostlarının kanaati değişmeyecekti.

Zira biliyorduk ve bilecektik ki; Türkiye’de, bilhassa bu tür yargılamalarda, dış müdahaleler ve siyasi hesaplaşmalar devreye girebiliyor. Adalete ulaşmak zor olabiliyor.

Zira biliyoruz ki “FETÖ davaları”, zaten, adından itibaren ve başından beri hatalı kurgulanmış olan ve yanlış giden davalar. Ve mahkûm olanların büyük çoğunluğu masum ve suçla ilgisiz kişiler ve kamu vicdanında mahkûm değiller. Mahkûmiyetler de AİHM’den dönüyor ve daha da dönecek.

Dolayısıyla beraat kararının hakikat-i hale tesiri sınırlı. Yani Kâzım ve İbrahim Ağabeyler “beraat ettikleri için masum” değiller. Masum oldukları için masumlar. Aklı başında herkes bunu zaten biliyordu.

Bu dava musibeti, başından sonuna kadar, hem Güleçyüz ve Özdabak ve müdafileri için ve hem de Yeni Asya’yı sahiplenen herkes için bir sabır ve şükür imtihanı idi. Başka bazıları için ise ayrıca adalet ve terbiye imtihanı oldu.

Güleçyüz, Özdabak ve müdafileri bu sabır ve şükür imtihanını nazarımızda ve dünyanın nazarında kazandılar. İnşallah ahiretlerine nur gönderdiler. Bu dava süreci başkaları için de bir imtihandı ve o başkaları da genellikle kazandılar.

“Beraat gerekir” diyen yargı mensupları imtihanlarını kazandılar. Tebrik ederiz.

“Mahkûmiyet gerekir” diyerek zayıfları korkutan ve imanla manevi bağlarını daha da zayıflatanların ise alnındaki lekeyi haşir gününde hepimiz göreceğiz.

Yeni Asya’nın ehl-i rey ve ehl-i meşveret durumdaki bütün samimi sahiplenicileri ve okuyucuları da elbette dualarıyla ve duruşlarıyla bu sınavı kazandılar.

Hem de bu dava sürecinde uyulması gereken bazı usuller ve alınması gereken bazı tedbirler meselesindeki farklı düşüncelerine rağmen kazandılar.

Zira o dönemde “araya giren” fitnecilere itibar etmeyerek müttehid kalmak kıymetliydi ve bunu başardılar.

Zira farklılık zenginliktir, yeter ki meşveretlerle nihayete erdirilebilsin.

Bu vesileyle bir hususu daha belirtelim:

Bu yazı şahsen bizim yazımız gibi görünmekle birlikte Yeni Asya’nın “hakemli yazarlık” sisteminin çarkları durumundaki nurani akılların ortak ürünüdür.

Zira yazının olgunlaşması aşamalarında, iki ayrı heyet, fikirleriyle bu yazıya yön ve destek vermişlerdir.

Bu “hakemli yazarlık” sistemi Yeni Asya’nın basın dünyasındaki öncülüklerinden biri olmuştur ve gelecekte de böyle anılacaktır.

Elbette dileyen herkes dilediği mecralarda fikirlerini neşretmeye çalışıyor ve çalışabilir. “Fikre hürriyet vermek” de budur ve bunu gerektirir.

Ancak “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûradır” sözünü şiar edinen ve dünya âleme ezber ettirmeye gayret eden bir Gazetenin paha biçilemeyen markası altında fikirlerini neşretmek isteyenlerin durumu farklıdır.

Onlar yani Yeni Asya yazarları, yayına hazır fikirlerinin yayından önce ve dijital vasıtalarla meşveret edilerek olgunlaştırıldığı bir “fikrî istişare sistemi”ne dahil ve sahiptir.

Bu, bütün fikir ve ideal sahipleri için büyük bir örnektir. Elde edebilen bizler için ise servet kıymetinde zenginliktir. Elhamdülillah.

QOSHE - Güleçyüz ve Özdabak örneğiyle sınananlar - Ahmet Battal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Güleçyüz ve Özdabak örneğiyle sınananlar

8 1
20.03.2024

Şunu da söyleyelim ki yazıp çizdikleri asla ve asla suç değildi ve suç şüphesi dahi söz konusu değildi. Nitekim onların yazıp söylediğini -belki de daha fazlasıyla- on senedir diğer Yeni Asya yazarları da kendi köşelerinde dile getirdi.

Zaten iddianameye ve “suç delilleri”ne bakınca “tapacak buzağıyı” en saçma yerlerde arayan zavallılar akla geliveriyordu.

Dolayısıyla Mahkeme şu ya da bu saikle onları mahkûm etseydi dahi Yeni Asya’nın okuyucularının ve dostlarının kanaati değişmeyecekti.

Zira biliyorduk ve bilecektik ki; Türkiye’de, bilhassa bu tür yargılamalarda, dış müdahaleler ve siyasi hesaplaşmalar devreye girebiliyor. Adalete ulaşmak zor olabiliyor.

Zira biliyoruz ki “FETÖ davaları”, zaten, adından itibaren ve başından beri hatalı kurgulanmış olan ve yanlış giden davalar. Ve mahkûm olanların büyük çoğunluğu masum ve suçla ilgisiz kişiler ve kamu vicdanında mahkûm değiller. Mahkûmiyetler de AİHM’den dönüyor ve daha da dönecek.

Dolayısıyla beraat kararının hakikat-i hale tesiri sınırlı. Yani Kâzım ve İbrahim Ağabeyler “beraat ettikleri için masum” değiller. Masum oldukları için masumlar. Aklı başında herkes bunu zaten biliyordu.

Bu........

© Yeni Asya


Get it on Google Play