Önce Bediüzzaman’ın, “Beni de mihenge vurun!” diyerek hiçbir alimin yapmadığı dünya çapındaki çağrıyı ve ölçüyü nakledelim: “Hiçbir müfsid ‘Ben müfsidim’ demez, daima sûret-i haktan görünür, yahut batılı hak görür. Evet, kimse demez ‘Ayranım ekşidir.’ Fakat, siz mihenge vurmadan almayınız. Zîra, çok silik söz, ticarette geziyor. Hatta, benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip, tamamını kabul etmeyiniz; belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum…”1

Mihenk, Altın veya gümüş üzerine sürüldüğünde bıraktığı çizgilerden bu madenlerin saflık dereceleri anlaşılırdı. Mihenge vurmak, bir şey ve kişinin saflık, hâlisliğini ölçen bir testtir. Müfsid, fesatlık eden, bozan, fenalaştıran, nifak sokan, ara açan, kutuplaştıran, ötekileştiren, karışıklık çıkaran ve bozgunculuk yapan. Peki, “fen, sosyal, manevi” tüm ilim dallarında bir dehayı hangi mihenge vuracağız? Nakıs aklımız mihenk olabilir mi?

Bediüzzaman için mihenk, Kur’an ve Sünnet-i Seniyyedir. Bir asrı aşkındır çeşitli ilim dallarında uzman ve otorite olan alimler, bilirkişiler, hukukçular, mahkemeler, didik didik ederek mihenge vurdu. Tek bir yanlışını bulamamışlar; bulsalardı alakülli hal serrişte ederlerlerdi! “Risale-i Nur, ekser âlem-i İslâmın mühim merkezlerinde, bu yirmi sekiz senede bu vatanda ulemaların elinde gezdiği halde, hiçbir âlim, hiçbir filozof itiraz etmemiş…”2 Bir iki meseleye siyaseten ilişilmiş ise de dört, beş mahkeme beraat vermiş.

Bizim için ise mihenk, Kur’an tefsiri olan Risale-i Nurdur. Kur’an ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki içtimai ölçülerinde mihenk, Yirmi Yedinci Mektup olan Lâhikalar, Şualar, Münazarat, Hutbe-i Şamiye, Sünühat, Divan-ı Harb-i Örfi, (Eski Said Dönem Eserleri, Beyanat ve Tenvirler), vs.’dir.

İkinci mihengimiz, “Şüphesiz bu zamanın bir âlimi” olan “şahs-ı mânevî”dir.3 ve onun meşveret kararlarıdır. Ve bir diğer mihengimiz, “akıl, kalb ve vicdan”dır. “Akıl ve nakil teâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.”4 Yoksa her akıl, kalb, vicdan değil!

Dipnotlar:

1-Münazarat, Enst./intr, s. 48.;

2-Emirdağ Lâhikası, s. 342.;

3-Lem’alar, s. 71.; 4-Muhakemât, s. 10.

QOSHE - Kimi hangi mihenge vuracağız? - Ali Ferşadoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kimi hangi mihenge vuracağız?

10 13
09.03.2024

Önce Bediüzzaman’ın, “Beni de mihenge vurun!” diyerek hiçbir alimin yapmadığı dünya çapındaki çağrıyı ve ölçüyü nakledelim: “Hiçbir müfsid ‘Ben müfsidim’ demez, daima sûret-i haktan görünür, yahut batılı hak görür. Evet, kimse demez ‘Ayranım ekşidir.’ Fakat, siz mihenge vurmadan almayınız. Zîra, çok silik söz, ticarette geziyor. Hatta, benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip, tamamını kabul etmeyiniz; belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum…”1

Mihenk, Altın veya gümüş üzerine sürüldüğünde bıraktığı çizgilerden bu madenlerin saflık dereceleri anlaşılırdı. Mihenge vurmak, bir şey ve kişinin saflık, hâlisliğini ölçen bir testtir. Müfsid, fesatlık eden, bozan, fenalaştıran, nifak........

© Yeni Asya


Get it on Google Play