Romanın kolay olduğunu sanırdım. Zormuş. Yazmanın yani… Okuması kolay mı kolay…

Romanın kahramanını sıkı sıkıya takip edeceksiniz. Olayların akış zincirini koparmadan…

(Yoo, kopabilir de… Hayat kopmadan akıyor değil ki…)

Yo, yoo; hayat gel gitli olunca kopuyor sanıyoruz belki! Coğrafyada med cezir diye öğrendiğimizin üstümüzdeki, ruhumuzdaki hâli….

Med cezir…

Suların çekilmesi… Küsmesi… Naza çekmesi kendisini… Sonra bir aşk gibi yine coşması… Barışması…

Kalbin atması hep med cezir değil mi… Göğsümüzün inip kalkması; çok zaman farkında olmasak da…

Hayat denizinin gecesi med, gündüzü cezir olsun. Yeter ki insan hazır olsun gellere gitlere…

Vuslata ve hasrete…

Geceye ve gündüze…

Varlığa ve yokluğa…

Uzaklığa ve yakınlığa…

Misafire ve misafirliğe…

Denizlere ve çöllere…

Her nefes bir mi?

Birbirine benziyor olsa da bir nefes bir nefese, bir yaprak bir yaprağa benzemez ki hiç.

Annem örgü örerken ip biterdi. Bir parça biten ipten alır çarşıya düşerdi. İpleri yan yana koyarlardı ki tutuyor mu tutmuyor mu diye…

Tutmak yani benzemek; okşamak da derlerdi… Bu bunu okşuyor mu yani hafifçe de olsa değiyor, uyuşuyor mu?

Alışmak benzemektir belki!

Alıştıklarımız arızalanınca, ayrılınca, ölünce bir kavga kıyamet kopuyorsa, çığlıklarımızın yeri göğü tuttuğu bundan mıdır?

Zahmetten rahmete…

Emekten yemeğe…

Zindanlardan hürriyete… bu dalga dalga taşınışlar, yeniden yeniye tanışışlar, alışışlar bir hayatı örer de örer.

Ya yama olarak, ya görünmez olarak ya da akışın ritmiğinde öyle dahilsiniz ki…

Dalgayı denizden ayıramadığınız gibi…

Ayın gökyüzü ile arkadaşlığı gibi…

Güneşin her yerdeliği gibi…

Çocukken yıldızları bi’ karton plakaya teker teker, nokta nokta yapıştırdığımız gibi…

Hayat hep akıyor olsa da

her şey yerli yerinde…

Kararsızlığın kendi içinde bir karar olduğunu birileri küçükken söyleseydi.

Yok; demezler.

Demişler aslında… Atasözleri işte o önden gidenlerin bize pusulası… Bu pusulalar da hayat kaptanlarının önünde hep durmalı.

Alışmak demiştik ya…

Alışmış kudurmuştan beterdir, atasözü de önce bana sonra sana lazım. Bir med cezirin fotoğrafı işte!

Sen yine de danış. Danışan dağlar aşmış.

İşlerin sarpa sarmasını Firavunlukta, Nemrutlukta, Deccallikte ara bundan böyle

İş buraya gelmeyecekti ama geldi. Gelsin. Bir dalganın gelmeden ne yapacağı kestirilemese de nice bir şeyi kestirip atacağı bellidir de…

Yalnız kapı biraz değişik çalıyor. Med mi cezir mi bilemem de… hazır olmak da fayda var.

Med gibi içimize giren hayat ölüm denilen cezir gibi çekilip gidecek.

Med cezir olmadan ne oluyor ki…

Ölüm olmasaydı hayat var mıydı? Ölüm gibi girdi içeri, diyerek korkutma beni!

QOSHE - Alışmak benzemektir - Ali Hakkoymaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Alışmak benzemektir

5 1
23.12.2023

Romanın kolay olduğunu sanırdım. Zormuş. Yazmanın yani… Okuması kolay mı kolay…

Romanın kahramanını sıkı sıkıya takip edeceksiniz. Olayların akış zincirini koparmadan…

(Yoo, kopabilir de… Hayat kopmadan akıyor değil ki…)

Yo, yoo; hayat gel gitli olunca kopuyor sanıyoruz belki! Coğrafyada med cezir diye öğrendiğimizin üstümüzdeki, ruhumuzdaki hâli….

Med cezir…

Suların çekilmesi… Küsmesi… Naza çekmesi kendisini… Sonra bir aşk gibi yine coşması… Barışması…

Kalbin atması hep med cezir değil mi… Göğsümüzün inip kalkması; çok zaman farkında olmasak da…

Hayat denizinin gecesi med, gündüzü cezir olsun. Yeter ki insan hazır olsun gellere gitlere…

Vuslata ve hasrete…

Geceye ve gündüze…

Varlığa ve yokluğa…

Uzaklığa ve yakınlığa…

Misafire ve misafirliğe…

Denizlere ve çöllere…

Her nefes bir mi?

Birbirine benziyor olsa da bir nefes bir nefese, bir yaprak........

© Yeni Asya


Get it on Google Play