eey… Az kalsın unutuyordum. Yok, yok; yaşamak gözlerimin içine sessizce sokuldu.

Bir gözümde güneş ötekinde ay… Saçlarıma yıldızlar takılarak geldim. Geldim işte!

Aaa! Siz de mi buralardaydınız! Belki tanışırız da bir gün! Nefeslerimiz nefeslerimize karışır belki! Belki beraber yaşar, beraber bitiririz bu kısacık yolun uzun sandığımız yollarını!

Merhaba!

Ey -aynada- bana çok uzak bakan bir çift göz! İşin çok gibi… Gidecek gibisin bir yerlere.

Şu dibindeki akşam sefalarına bile selâm vermeden… hem de… Neyse… Ben birden bire dalarım bu gelgitlere de… her zaman olduğu gibi…

*

Esasında gözümü alamadıydım geldiğim yerlerdeki elimi eteğimi çeken nelerden de… geldim işte!

“Şimdilik” buralıyım; nerelisin gibi soruları da şimdilik erteleyin.

*

“Onu” sorma! Gözlerimi diyorum; sorma! Birinde oynaşan tebessüm baharları ötekinde zemheri kış acıları… Bir yüzüm güler bir yüzüm ağlar benim.

Aç avcunu, diyorsun da birinde ümitler pırıl pırıl diğerinde gece gibi kalın perdeli korkular… Hangisini açayım?

*

Her şey işinde gücündeydi. Sessiz bir trendi akan vagon vagon, ucu bucağı bulunmayan… Hayatın bütün istasyonlarına uğradını sanmak gibi de hayallerimi taşır o vagonlar. Şimendifer gibi o uzun kelimeyi kim böyle kısacık tren yaptı! Kelime “trenini” çoktan kaçırmışız meğer!

Bu trende bu törendeyim ben de… Uzağında, yakınında, içinde… sen de… Kaçamazsın ki bir yerlere. Hem kaçak yolcular hep tedirgin oluyor. Hatta korkak… Biletinizi görebilir miyim, sorusunu soracaklar diye kalbi küt küt atan sen misin yoksa?

*

Bir romana başlayacağım da… Bir romana nasıl başlanır? Nasıl girilir kahramanlarının koluna, yoluna, ruhunun kıvrımlarına, aşlarına, ayrılıklarına?

Her roman, tarifini (kendi) yapıyor olunca bu iş doğrudan işin başındakine düşüyor. Zorluk ve kolaylık da burda başlıyor demek!

*

Bütün romanların baş kahramanı sensin, sen…

Yoo. yoo; benim, ben! Onun için bak ey ben! Benden kaçan ben! Ben, ben, ben…

İstesen de istemesen de artık bu rolün içindesin. Kenarda otursan da savaşsan da barışsan da kalabalıklara karışsan da gökyüzüne baksan da bakmasan da bir gülü koklasan da bigâne kalsan da yaşasan da hattâ ölsen de…

Haydaa…

Romanın kahramanı ölünce “son” yazardı kitaplar önceleri. Filimler “the end” derdi ya titrek, noktalı, buzlu bir görüntüyle…

Oyun bitti… Geme over…

Hayır… Başlayan hiçbir oyun, şiir, roman, hikâye, tiyatro, sinema bitmez.

Hâlâ takılı değil mi çocukken saçlarına taç yaptığın papatyalar… Bir aşkın baharı diye eline tutuşturulan bir demet kır ya da gül çiçeği…

İlkokul sıralarında oturuyorsun hâlâ. Hayallerine dalınca oradan çıkamadığını düşünsene!

Biten bir şey var mı; hı hı; aynalara baksana!

Çok düşündüm ben de bu romanın kahramanı kim olsun diye de kendimi lâyık gördüm.

En iyi kendimi anlatırım hesabıyla… Tutar belki!

Kendimi anlatırken bana ne kadar benzeyen varsa biliyorum hepsi bir bir, bir gölge gibi yanıma ilişecekler… derken tek bir kişi olacağız git gide…

İnsanın kendini anlatması kadar zor; bir o kadar da kolay bir şey olmasa gerek…

En iyi kendini gizler insan ve en iyi kendini açık eder.

İşte şurasında tıp tıp atıp duran kalbine kim ne kadar yakın ne kadar uzak; herkesin kendi bildiği ya da bilemediği sır da bu mu acaba?

Kolay mı kalp ile yoldaş olmak! Herkese göre değil ki bu… Dünya kalbiyle beraber yaşasa bu kadar savaşların yaralısı olur muydu?

Hele bir yakın ol da gör; ya Mecnun olursun ya da Leyla… Ötesi? Git git çöl… Yalnızlık… Bitmeyen çarpıntılar ve bir gün vuslatın ve ayrılığın ve dönülmez yolların yolcusu olmak…

Vee… Mehlika Sultan’a âşık yedi genç gibi:

“Menzile varmadan her yolcu bir yerde ölür.” dediği Yahya Kemal’in…

Fani aşkların Mehlika’sının insanı helak edişi…

QOSHE - Her romanın kahramanı sensin - Ali Hakkoymaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Her romanın kahramanı sensin

5 7
09.12.2023

eey… Az kalsın unutuyordum. Yok, yok; yaşamak gözlerimin içine sessizce sokuldu.

Bir gözümde güneş ötekinde ay… Saçlarıma yıldızlar takılarak geldim. Geldim işte!

Aaa! Siz de mi buralardaydınız! Belki tanışırız da bir gün! Nefeslerimiz nefeslerimize karışır belki! Belki beraber yaşar, beraber bitiririz bu kısacık yolun uzun sandığımız yollarını!

Merhaba!

Ey -aynada- bana çok uzak bakan bir çift göz! İşin çok gibi… Gidecek gibisin bir yerlere.

Şu dibindeki akşam sefalarına bile selâm vermeden… hem de… Neyse… Ben birden bire dalarım bu gelgitlere de… her zaman olduğu gibi…

Esasında gözümü alamadıydım geldiğim yerlerdeki elimi eteğimi çeken nelerden de… geldim işte!

“Şimdilik” buralıyım; nerelisin gibi soruları da şimdilik erteleyin.

“Onu” sorma! Gözlerimi diyorum; sorma! Birinde oynaşan tebessüm baharları ötekinde zemheri kış acıları… Bir yüzüm güler bir yüzüm ağlar benim.

Aç avcunu, diyorsun da birinde ümitler pırıl pırıl diğerinde gece gibi kalın perdeli korkular… Hangisini açayım?

Her şey işinde gücündeydi. Sessiz bir trendi akan vagon vagon, ucu bucağı bulunmayan… Hayatın bütün istasyonlarına uğradını sanmak gibi de hayallerimi taşır o vagonlar. Şimendifer gibi o uzun kelimeyi kim böyle kısacık tren........

© Yeni Asya


Get it on Google Play