Zira seçim sürecinde “tek kişilik otoriter rejim”de “partileştirilen devlet”te iktidardakilerce en evvel deprem bölgesinde hukuka, Anayasaya, kanunlara aykırı olarak “oy yoksa hizmet de yok!” tehditleri, muhalefetin adaylarının seçilmesi halinde “projelerinin engelleneceği, kredilerinin verilmeyeceği” şantajları savruldu.

Bu arada valiler, kaymakamlar il-ilçe başkanı gibi alanda iktidar partisinin propagandasıyla kamu hizmetlerini “oy şartı”na bağlarken, bütün vatandaşlara hizmetle yükümlü kamu kurumlarının parti teşkilâtı gibi partizanlıkta istimali tekrarlandı…

DİNİN “SİYASETE MALZEME” EDİLMESİ

Ramazanda camiler yine “siyaset arenası”na çevrildi; iktidar partisi vekilleriyle yöneticileri cami avlularında siyasi konuşmalarla oy istediler. Bazı yerlerde adayların programlarının cami hoparlörlerinden anons edilmesi benzeri çiğliklere tevessül edildi.

Daha önce “eğer biz düşersek Gazze düşer” diyen Cumhurbaşkanı gibi iktidarın İstanbul adayı Gazze’de açlıktan ölen çocuklara desteği “seçimde kazanması”na bağladı. Bakanlığı döneminde Türkiye’nin topraklarının yabancı maden şirketlerine peşkeş çekilmesinin, on milyon çürük binanın para karşılığı “sağlam” gösterilmesinin, yüz binlerce TOKİ konutu vaadinin fos çıkması skandalının hesabını vermeden muhalefeti tahkiriydi.

Ya da Mayıs seçimlerinde milletin önünde “kamuda işe alımlarda mülâkatın kaldırılacağı” vaadine rağmen dokuz aydır bu hususta en ufak bir adım atılmamasına tek kelime değinmeyen partili Cumhurbaşkanı’nın vatandaşların gözünün içine baka baka “hükûmet ve parti olarak kimseyi ötekileştirmedik” demesiydi…

VATANDAŞLARIN “TOPLUMSAL MUTÂBAKATI”

Son safhada siyaset, “iktidar cephesi”nin “rey-i vahid-i istibdat” denilen “tek kişilik otoriter rejimi” idameyle demokratik muhalefetin “parlamenter sistemi ihya” hedefli “demokratikleşme” arasında iki ana aks üzerinde kümelenmiş. Bu açıdan seçmenin stratejik demokratik tercihleri fevkalâde ehemmiyet kesbediyor.

Neticede Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın da târifiyle, “siyasi angajman ve pazarlıklara bakmadan toplumsal iklim, doğru vicdana göre doğru yerde demokratik irâdeyi gerekli kılıyor.”

Kritik vaziyet, “istibdat rejimi”ne karşı “partilerin ittifakı”ndan öte demokratik tavırla milletin stratejik şuurla “toplumsal mutâbakat ve “işbirliği”ni gerektiriyor.

Siyasetin gerçek kulvarına oturması, demokratik zeminin oluşması, Demokratlara alan açılması, demokrat misyonu temsil eden mâkul siyasetin hayatlanması buna bağlı.

Bunun için öncelikle “tek kişilik otoriter rejim”in tasfiyesi gerekiyor.

QOSHE - Demokratik zeminin oluşması için - Cevher İlhan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Demokratik zeminin oluşması için

5 15
29.03.2024

Zira seçim sürecinde “tek kişilik otoriter rejim”de “partileştirilen devlet”te iktidardakilerce en evvel deprem bölgesinde hukuka, Anayasaya, kanunlara aykırı olarak “oy yoksa hizmet de yok!” tehditleri, muhalefetin adaylarının seçilmesi halinde “projelerinin engelleneceği, kredilerinin verilmeyeceği” şantajları savruldu.

Bu arada valiler, kaymakamlar il-ilçe başkanı gibi alanda iktidar partisinin propagandasıyla kamu hizmetlerini “oy şartı”na bağlarken, bütün vatandaşlara hizmetle yükümlü kamu kurumlarının parti teşkilâtı gibi partizanlıkta istimali tekrarlandı…

DİNİN “SİYASETE MALZEME” EDİLMESİ

Ramazanda camiler yine “siyaset arenası”na çevrildi; iktidar partisi vekilleriyle yöneticileri cami avlularında siyasi konuşmalarla oy istediler. Bazı yerlerde adayların programlarının cami hoparlörlerinden anons edilmesi benzeri çiğliklere tevessül........

© Yeni Asya


Get it on Google Play