Bu dehşetli darbe zamanında üç kızım, Kütahya, Konya ve Kayseri’de üniversite talebesi idi. Çocuklukları Çanakkale’de geçmişti. O zaman Çanakkale Eğitim Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi olarak çalışıyordum. Talebelerimin çoğu komünizmi benimsemişti.

Coğrafya ilminin hakikatleriyle Allah’tan bahsediyordum. Yani dinsizlik cereyanına karşı Kur’an’daki Allah inancını Risale-i Nur vasıtasıyla, ilmi delillerle izah ve ispat eden bir hizmetin içinde idim. Yeni Asya Gazetesi aracılığıyla siyasî ve içtimai düşüncelerimizi de anlatmaya çalışıyorduk.

Kur’an’ın hakikatlerinin anlatılmasından dolayı talebelerim ve dostlarım arasında büyük bir teveccüh olmuştu. Okulda haftalık ders programım olduğu gibi meraklı suallerine cevap arayan talebelerim için de evimde bir programım vardı. Kız talebelerimize eşimle birlikte Risale-i Nur’dan yaptığımız derslerde, hakikatlerini nakşederek dinleyen üç kızım hep oradaydılar.

İlkokulu bitirdiklerinde her birisi kendi iradeleri ile başlarını anneleri gibi örtmüşlerdi. Kızlarım başarılı bir orta öğretim sonrası üçü de ilk girişlerinde üniversitemizin en çok tercih edilen bölümlerini kazanmışlardı. Çocuk iken başlayan ve İslâmiyet toprağında iman suyu ile yeşeren genç filizler, 28 Şubat denilen kavurucu, soğuğuyla yakan dehşetli zemheri ayazı gibi bir fırtınada yanıp kavruldular. Fırtına ve ayaza rağmen yükseldiler. Haklarını kanun yoluyla almaya çalıştılar.

Ancak, “Anayasa da benim, kanun da benim” diyen Avrupa zalimleri ve Asya münafıklarından oluşan, kin ve nefretle dolu bir güç onları durdurdu. Kayseri’de imanlı bir hakime hanım İslâm’a taraf görüş beyan ettiği için ikinci celsede sürgün edildi. Ne adalet vardı, ne de yasa, anayasa. Her şey yasakçı ve kindar bir iradenin elindeydi.

Fakat bu bir imtihandı, iman-küfür mücadelesi idi. Bu asırda cihad ilim ve ikna ile yapılmalıydı. Birçok ehl-i iman okullarından atılsa da manevi cihadda birlik oldular. Bundan kuvvet alarak cihad-ı manevi ile vatan sathında gayretle direnen bu sağlam kök ve gövdeli fidanlar yeniden filiz verip çiçekler açmaya başladı.

Bin yıl süreceği söylenen bu zındıka gücü, çöle düşen yağmur damlaları gibi birçoğu buhar olup giderken nurun hakiki şakirtleri birleşen yağmur damlaları gibi çölü de ıslattılar. Genç fidanlar çiçeklerini meyveye döndürdüler.

Ancak o gün zalim düşman karşımızda belliydi. Arkamızda ise şerre karşı kimisi bizzat yanımızda, kimisi sözleriyle, büyük bir kısmı ise kalben duaları ile destek veren Müslümanlar vardı.

QOSHE - 28 Şubat notu - Durmuş Ali İnci
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

28 Şubat notu

7 4
03.03.2024

Bu dehşetli darbe zamanında üç kızım, Kütahya, Konya ve Kayseri’de üniversite talebesi idi. Çocuklukları Çanakkale’de geçmişti. O zaman Çanakkale Eğitim Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi olarak çalışıyordum. Talebelerimin çoğu komünizmi benimsemişti.

Coğrafya ilminin hakikatleriyle Allah’tan bahsediyordum. Yani dinsizlik cereyanına karşı Kur’an’daki Allah inancını Risale-i Nur vasıtasıyla, ilmi delillerle izah ve ispat eden bir hizmetin içinde idim. Yeni Asya Gazetesi aracılığıyla siyasî ve içtimai düşüncelerimizi de anlatmaya çalışıyorduk.

Kur’an’ın hakikatlerinin anlatılmasından dolayı talebelerim ve dostlarım arasında büyük bir teveccüh olmuştu. Okulda haftalık ders programım olduğu gibi meraklı suallerine cevap arayan talebelerim için de evimde bir programım vardı. Kız talebelerimize eşimle birlikte Risale-i........

© Yeni Asya


Get it on Google Play