Hafız Ali 20 Eylül 1943 yılında Bediüzzaman’la birlikte Denizli Cezaevine girer. Cezaevinin Medrese-i Nuriye’ye çevrilmesinde Bediüzzaman’ın en yakınındaki talebesi olur. Yetkililer, aldıkları talimatlar doğrultusunda yedi ay boyunca Bediüzzaman ve talebelerine tuzaklar kurar; fakat bu tuzaklar bir bir boşa çıkar. Son oyunlarını Bediüzzaman’a kimsenin olmadığı bir zamanda aşı bahanesiyle şiddetli bir zehir enjekte ederek oynarlar, koğuşun kapısını kilitleyerek ölüme terk ederler.

Hafız Ali, teneffüs sırasında her zaman olduğu gibi yine Bediüzzaman’ın bulunduğu koğuşun penceresinin altında beklerken bir inilti duyar. Hemen koşarak Bediüzzaman’ın kaldığı koğuşun kapısına gelir. Kapı kilitlidir. Hemen hapishanedeki Nur Talebelerini haberdar eder.

Talebeler ve mahkûmlar koğuş kapısını zorla da olsa açartırırlar. Koğuş kapısı açıldığında Bediüzzaman’ın yerde ve ölümle burun buruna olduğu görülür. Talebeleri telâşlanır, sağa sola koşarak yardım edecek birilerini bulmaya çalışırlar. Sonunda hapishane müdürü bir doktor bulup getirir.

Doktor muayene sonrası bekleşen talebelere, Bediüzzaman için yapacağımız bir şeyin kalmadığını söyler. Bütün talebeler çaresiz ve ümitsiz bir bekleyiş içinde ağlamaya başlarlar. Nur Talebeleri, Bediüzzaman’a kurulan sinsice tuzak sonrası sağ salim kurtulması için Allah’a duâ eder ve Kur’ân okurlar. Bu arada Hafız Ali çok sevdiği Üstadının vefat etmek üzere olduğunu hisseder. Hafız Ali vakit namazını cemaate kıldırdıktan sonra tesbihat yapılır.

Hafız Ali, sakin ve kararlılık içinde mahpuslara seslenir: “Kardeşler, Üstad insanlık ve İslâm âlemi için önemli bir zattır. Bu helâk ve felâket asrında ona çok ihtiyaç vardır.” der. Sonra bir veda konuşmasını hatırlatan konuşmasına devam eder: “Kardeşler! Ben ne dersem herkes âmin desin.” der. İçten ve samimî bir ses tonuyla: “Ya Rab, Âlem-i İslâm’ın bu zata ihtiyacı var. Onun yerine benim canımı al ve ömrümü ona bağışla.” der. Elleri duâya kalkan mahkûmlar ve Nur Talebeleri’nin gözleri ona çevrilir. Sessizce birbirine baktıktan sonra herkes “Âmin” der.

Vefatı

Hafız Ali’nin duası kabul olur, kısa bir zaman sonra birden hastalanır, durumu gittikçe ağırlaşınca da acilen Denizli Devlet Hastanesine kaldırılır. Bediüzzaman’ın da yavaş yavaş iyileşmeye başladığı görülür. Hafız Ali, 17 Mart 1944 tarihinde 45 yaşında vefat eder. Ölüm sebebi ise hastane kayıtlarına göre zehirlenmedir.

Denizli hapsinde kendi bedeline şehit olan Hafız Ali için, Bediüzzaman bir mektubunda: “Ben merhum Hafız Ali’yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor” der. Talebesi Savlı Hasan Kurt, Hafız Ali’nin vefatından önce söylemiş olduğu şu sözlerini anlatır:

“Kardeşlerim! Benim bu günlerde yüzde doksan dokuz berzah kapısını açma ihtimalim var. Ölümü severek karşılayalım… Nur Talebeleri ölümden korkmaz… Ben çok memnunum… Artık, Risale-i Nur küfrün bel kemiğini kırmıştır… Ben o hizmetlere erişemediğim için üzülüyorum…”

Hapishanede vefat ettiği için Hafız Ali’nin cenazesini vermezler. Savcı da “Mevkuf olduğu için veremeyiz, beraat etseydi olurdu belki” der. Cenaze işlerine de karıştırmazlar, resmî memurlar defnederler.

Denizli mahkemesinin beraatle neticelenmesinden sonra Üstad Bediüzzaman’nın ilk işi, hayatını kendisine feda eden talebesi Hâfız Ali’nin İlbade Mezarlığı’ndaki kabrini ziyaret etmek olur. Yanına birkaç talebesini alır ve kabristana gider. Kur’an okunur, Üstad hüzünlü bir şekilde dua eder. Kendisi ağlar ve çevresindekileri ağlatır. Sonra kalemini çıkarır ve mezar taşına şu satırları yazar:

“Mahkeme-i Kübra-yı Haşrî’de, Risale-i Nur Talebelerinin Bayraktarı, Şehid Merhum Hâfız Ali.”

Rahmetullâh-i Aleyh. Ebeden Dâima.

QOSHE - Hafız Ali Ağabeyin kabrini ziyaret ve dua - Durmuş Ali İnci
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hafız Ali Ağabeyin kabrini ziyaret ve dua

5 1
15.02.2024

Hafız Ali 20 Eylül 1943 yılında Bediüzzaman’la birlikte Denizli Cezaevine girer. Cezaevinin Medrese-i Nuriye’ye çevrilmesinde Bediüzzaman’ın en yakınındaki talebesi olur. Yetkililer, aldıkları talimatlar doğrultusunda yedi ay boyunca Bediüzzaman ve talebelerine tuzaklar kurar; fakat bu tuzaklar bir bir boşa çıkar. Son oyunlarını Bediüzzaman’a kimsenin olmadığı bir zamanda aşı bahanesiyle şiddetli bir zehir enjekte ederek oynarlar, koğuşun kapısını kilitleyerek ölüme terk ederler.

Hafız Ali, teneffüs sırasında her zaman olduğu gibi yine Bediüzzaman’ın bulunduğu koğuşun penceresinin altında beklerken bir inilti duyar. Hemen koşarak Bediüzzaman’ın kaldığı koğuşun kapısına gelir. Kapı kilitlidir. Hemen hapishanedeki Nur Talebelerini haberdar eder.

Talebeler ve mahkûmlar koğuş kapısını zorla da olsa açartırırlar. Koğuş kapısı açıldığında Bediüzzaman’ın yerde ve ölümle burun buruna olduğu görülür. Talebeleri telâşlanır, sağa sola koşarak yardım edecek birilerini bulmaya çalışırlar. Sonunda hapishane müdürü bir doktor bulup getirir.

Doktor muayene sonrası bekleşen talebelere, Bediüzzaman için yapacağımız bir şeyin kalmadığını söyler. Bütün talebeler çaresiz ve ümitsiz bir bekleyiş içinde ağlamaya başlarlar. Nur........

© Yeni Asya


Get it on Google Play