Türkiye’nin maddi ve manevi sıkıntıları olduğu bir vak’adır. Gelir az, gider (daha doğrusu israf) fazla ve bu da krizlere zemin hazırlıyor. Dar gelirli vatandaşlar ve emekliler iktidardan ‘destek/zam’ istediğinde hemen “Bu talepleri karşılayamayız. Gelirimiz yetmez. Bu mesele dipsiz kuyu gibi. Ne kadar zam yapsak yetmiyor, yetmez. O halde emeklilere ve dar gelirlilere zam/destek yok” diyorlar.

Peki, Türkiye’nin bütün sıkıntısını ve idarecilerin diz boyu israfının faturasını sadece emekliler, orta direk ve dar gelirli vatandaşlar mı ödemek mecburiyetinde? Yani kabahat emekli ve dar gelirli vatandaşlarda mı? Niçin hep “Vur abalıya!” mantığıyla hareket edilip suçu ve kabahatleri olmadığı halde faturayı “en alttakiler” ödüyor?

2003-2008 yılları arasında Türk-İş Genel Merkezi Araştırma Müdürü olarak görev yapan iktisatçı, Prof. Dr. Aziz Konukman, TÜİK’in enflasyon hesaplamasının bir “ortalama” değer ifade ettiğine dikkat çekerek “Olması gereken, gelir gruplarına göre enflasyonu hesaplamaktır. Çünkü en zenginin enflasyonu ile en yoksulun enflasyonu arasında çok büyük bir fark var. Gelirinin büyük kısmını gıdaya harcayan yoksul kesimin yaşadığı enflasyonla zenginlerin yaşadığı gıda enflasyonunun ortalaması bir anlam ifade etmiyor” demiş.

Başta emekli maaşı ile geçinenler olmak üzere, yoksullaşan milyonlarca insan için asıl olanın gıda ile birlikte sağlık, ulaştırma ve eğitim enflasyonu olduğunu vurgulayan Prof. Konukman, “Bu kategorilerdeki yıllık enflasyon, açıklanan yüzde 68,5’in çok üzerinde. Resmi verilerde bile eğitimde yüzde 104, sağlık ve ulaştırmada yüzde 80, gıdada ise yüzde 70’in üzerinde. (Mevcut durumda hükümetin yüzde 36’lık yıl sonu enflasyon hedefinin tutmasının mümkün olmadığını kaydeden Konukman,) “Dolayısıyla emeklilerin de ücretlilerin de ne yazık ki yaşayacağı geçim derdi artarak devam edecek. Bu mağduriyet devam edecek. Enflasyon farkları ve refah payı bu yüksek enflasyonda yaralara merhem olamayacak” şeklinde konuşmuş. (dw.com, 30 Mart 2024)

Türkiye’yi idare edenler her ne kadar “Yılın ikinci yarısında düzelme olacak, kriz bitti bitiyor” benzeri sözler sarf etmiş olsa da hayatın gerçekleri bu beyanları pek de tasdik etmiyor. Tam aksine önümüzdeki aylarda ve belki de yıllarda sıkıntıların artacağını beyan ediliyor. Umutsuz olmak doğru değil, fakat israfa son vermeden krizlerin sona ereceğini beklemek de büyük yanlış olur.

Ülkemizde ekonomik kriz var, ancak bu krizi çıkaran ve sorumlu olan emekliler ve dar gelirliler değil. Bu bakımdan “Vur abalıya!” mantığıyla hareket eden idareciler insafa gelmeli ve gerçek kabahatli olanları görmeli. İsraf içinde yüzenlerden ve bunu ‘itibar’ sayanlardan ‘doğru yol’u tercih etme umudumuz yok fakat biz hatırlatmamızı yapmış olalım.

QOSHE - “Vur abalıya” mı? - Faruk Çakır
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Vur abalıya” mı?

7 1
06.04.2024

Türkiye’nin maddi ve manevi sıkıntıları olduğu bir vak’adır. Gelir az, gider (daha doğrusu israf) fazla ve bu da krizlere zemin hazırlıyor. Dar gelirli vatandaşlar ve emekliler iktidardan ‘destek/zam’ istediğinde hemen “Bu talepleri karşılayamayız. Gelirimiz yetmez. Bu mesele dipsiz kuyu gibi. Ne kadar zam yapsak yetmiyor, yetmez. O halde emeklilere ve dar gelirlilere zam/destek yok” diyorlar.

Peki, Türkiye’nin bütün sıkıntısını ve idarecilerin diz boyu israfının faturasını sadece emekliler, orta direk ve dar gelirli vatandaşlar mı ödemek mecburiyetinde? Yani kabahat emekli ve dar gelirli vatandaşlarda mı? Niçin hep “Vur abalıya!” mantığıyla hareket edilip suçu ve kabahatleri olmadığı halde faturayı “en alttakiler” ödüyor?

2003-2008 yılları arasında Türk-İş Genel Merkezi Araştırma Müdürü olarak görev yapan iktisatçı, Prof. Dr. Aziz Konukman, TÜİK’in enflasyon hesaplamasının bir “ortalama”........

© Yeni Asya


Get it on Google Play