İman-Kur’an hizmetlerinin gerektirdiği manevi mesuliyetlerin farkında olanlar bu işin aslını, özünü kulak ardı etmeden, bütün gayretlerini, hamiyetlerini, mesailerini bu hizmete sarf ederler. İman-Kur’an hizmetlerine kıyasla kışır [kabuk] mesabesinde olan malayani, boş, gereksiz meşgalelerle, işlerle meşgul olanlar da istemeyerek de olsa lübbü yani işin özünü dikkate almazlar.

Kendisinin dikkate almadığı, yerine getirmediği hiçbir şeyi talebelerine de tavsiye etmemeyi prensip edinen Üstad Bediüzzaman’ın, dile getirdiği bu lüb-kışır meselesinde de numune-i imtisal olacak bir tercih ortaya koyduğunu görüyoruz.

Onun bütün ömrünü, vazifeli olduğu iman-Kur’an hizmetlerine teksif ettiğini, bu hizmetlere mani olacak, perde olacak, meşru da olsa hiçbir işe, hiçbir meseleye bakmadığını biliyoruz.

Meyve’nin Dördüncü Meselesi’nde nazarlara verdiği, İslam’ın geleceğini alâkadar eden Harb-i Umumî’ye merakla bakmanın dahi iman hizmetleri açısından gereksiz hatta zararlı olacağını ifade ederek, herkesin merakla bu haberleri dinlediği bir zamanda onun dönüp bakmadığını, dakikasını dahi boşa geçirmeden nurani hizmetlerine devam ettiğini biliyoruz.

Hatta şimdi bazıların, hizmetin vazgeçilmez unsurlarından saydığı o ‘lüks ders ve sohbet mekânları’ için uğraşmamış. Bütün himmetini ihlas için seferber eden, Üstadımız faydasız işlerle meşgul olmamış. Malayani işlerin Kur’anî vazifelerimize zarar vereceğini düşünmüş olmalıdır ki, onun, hayatı boyunca bütün enerjisini ve gayretini öncelikle iman ve Kur’an hizmetlerine teksif ettiğini biliyoruz.

Bilindiği gibi, yeryüzünde onun başını soktuğu yer, Barla’da iki odalı küçücük bir köy eviydi. Burası onun hem gelen misafirleri ağırladığı yer, hem Nurların tashih ve neşir merkezi idi. Bu daracık mekânda yetiştirdiği Nur kahramanlarıyla beraber sesini bütün dünyaya duyurdu Üstad.

Onun ders mekânları çoğu zaman çay, dere kenarları veya bahçeler; bazen kuş uçmaz kervan geçmez dağ başları; bol oksijenli ormanlık yaylalar idi. Bazen mahkeme salonları ve hapishanelerin kuytu, karanlık dehlizleriydi.

Yanlış anlaşılmasın, lükse ve israfa girmemek ve içlerini gerek keyfiyeten gerek kemiyeten doldurmak şartıyla ders ve sohbet mekânlarımız mutlaka olmalı. Bu ve benzeri şartları göz önünde bulundurduktan sonra, üstlendiğimiz kudsî hizmetlerimizin, ulvi davamızın gereğinin tahakkuku için elbette ihtiyaçlara cevap verecek şekilde ferah ders mekânları olmalı.

Ama bilinmelidir ki iman-Kur’an hizmetlerinde asıl olan, dayalı döşeli mekânlar değil, yetişmiş insan unsurudur.

QOSHE - Öncelikli vazifemiz - Hüseyin Gültekin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Öncelikli vazifemiz

10 5
15.04.2024

İman-Kur’an hizmetlerinin gerektirdiği manevi mesuliyetlerin farkında olanlar bu işin aslını, özünü kulak ardı etmeden, bütün gayretlerini, hamiyetlerini, mesailerini bu hizmete sarf ederler. İman-Kur’an hizmetlerine kıyasla kışır [kabuk] mesabesinde olan malayani, boş, gereksiz meşgalelerle, işlerle meşgul olanlar da istemeyerek de olsa lübbü yani işin özünü dikkate almazlar.

Kendisinin dikkate almadığı, yerine getirmediği hiçbir şeyi talebelerine de tavsiye etmemeyi prensip edinen Üstad Bediüzzaman’ın, dile getirdiği bu lüb-kışır meselesinde de numune-i imtisal olacak bir tercih ortaya koyduğunu görüyoruz.

Onun bütün ömrünü, vazifeli olduğu iman-Kur’an hizmetlerine teksif ettiğini, bu hizmetlere mani olacak, perde olacak, meşru da olsa hiçbir işe, hiçbir meseleye bakmadığını biliyoruz.

Meyve’nin Dördüncü Meselesi’nde nazarlara........

© Yeni Asya


Get it on Google Play