Onlar bu vazifeyi doğru bir şekilde ifa ederlerse, insanların Ahirette kurtuluşlarına vesile oldukları gibi, dünya hayatlarının da mamur olmasına, bir yönden devlette asayiş ve güvenliğin tesisine sebep olmuş olurlar.

Geçmiş asırlarda İslâm devletleri olan Emevîler, Abbasîler, Selçuklular ve Osmanlılar, - istisnalar dışında - din hizmeti yapan âlimlere ve gruplara, yanlış işler yapmadıkları sürece müdahale etmemişler, bilakis vazifelerini rahat yapabilmeleri için destek vermişler ve önlerini açmışlardır.

İlk dört mezhep imamı, Abdulkadir Geylanî, Şah-ı Naşibent, Buharî, Müslim gibi Hadis otoriteleri, ahir zamanda Üstat Bediüzzaman Said Nursî gibi maneviyat önderleri, -dindar da olsa - zamanlarındaki devlet yöneticilerine uzak durmuşlardır. Ancak onlarla takışmadan müspet icraatlarını takdir ve tebrik, yanlış işlerini tenkit ve ikaz ederek bağımsız, ihlâslı ve başarılı din hizmeti yapmışlardır.

Ülkemizde yakın tarihte Adnan Menderes ve Süleyman Demirel’in başında bulunduğu demokrat yönetimler dönemimde, dinî gruplara müdahale edilmemiş, bilakis önleri açılarak rahat çalışmalarına fırsat verilmişti. Onlar da o zamanlarda verimli ve sağlıklı hizmetler ifa etmişlerdi.

12 Eylül 1980 ihtilâlcileri, siyaset dengesini bozdukları gibi dinî grupları Kemalizm ile barıştırmak ve devlet kontrolüne almak için devletin imkân ve makam tuzaklarına düşürerek hizmetlerini etkisiz hale getirmişlerdi. O dönemde Yeni Asya Camiası, onların cazip tekliflerine rağmen tuzağa düşmedi, diğer cemaatleri de tuzağa düşmemeleri yönünde ısrarla onları uyarmıştı. Ne yazık ki onun uyarıları dikkate alınmadı.

Cemaatlerin çoğu, 1995 seçimlerinde dindar kimlikli demokrat olmayan siyasîlerin cereyanına destek vermişlerdi. Bu yüzden onlar, 1997’de 28 Şubat darbecilerin acımasız baskılarına maruz kaldılar. Onların o tavrı yüzünden İHL’ler ve Kur’an Kurslarının önü kapatılarak dinî hizmetler onlarca yıl geri gitti.

15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra, daha önce siyasete bulaşan ve devletin maddî imkân ve makam tuzaklarına düşen bazı cemaatler, acımasız siyasîlerin gadrine maruz kalarak perişan oldular.

Günümüzde ekser dinî gruplar, geçmişten hiç ibret ve ders almayarak hâkim siyasîlerin maddî imkân ve makam tuzaklarına gönüllü olarak düştükleri görülmektedir. Bazıları mütevazi, halisane hizmet ifa etmekle yetinmeyip, devlet yöneticileriyle siyasî ve ticarî bağlar kurduktan sonra maddî yönden zenginleştiler. Sonra seçimler öncesinde iktidara kayıtsız şartsız destek bildirileri yayınlamaya başladılar. Toplum, siyasîleri yanlış icraatlarında uyarmayan, onlara alenî destek veren âlimlere ve dinî gruba itibar etmez.

Bugün ülkemizde 90 bine yakın camii, 200 bin personeli bulunan Diyanet Teşkilatına, her birinin binlerce mensubu bulunan dinî grupların varlığına rağmen korkutucu bir iman ve ahlâk buhranı yaşanmaktadır. Allahualem bunun bir sebebi bu grupların çoğunun politize olarak dünyevileşmesi ve toplum nezdinde etkisiz hale gelmesidir.

Son söz: Dini gruplar, geçmişteki maneviyat önderleri ve günümüzdeki Yeni Asya Camiası gibi etkili hizmet yaparak toplumun iman ve ahlâk yönünden ıslah edilmesinde başarılı olmak istiyorlarsa, siyasetin ve devletin tuzaklarına düşmeyerek müstakil, ihlâslı hizmet yapmaları şarttır.

QOSHE - Dinî gruplar ve siyaset tuzağı - İbrahim Ersoylu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dinî gruplar ve siyaset tuzağı

3 15
09.02.2024

Onlar bu vazifeyi doğru bir şekilde ifa ederlerse, insanların Ahirette kurtuluşlarına vesile oldukları gibi, dünya hayatlarının da mamur olmasına, bir yönden devlette asayiş ve güvenliğin tesisine sebep olmuş olurlar.

Geçmiş asırlarda İslâm devletleri olan Emevîler, Abbasîler, Selçuklular ve Osmanlılar, - istisnalar dışında - din hizmeti yapan âlimlere ve gruplara, yanlış işler yapmadıkları sürece müdahale etmemişler, bilakis vazifelerini rahat yapabilmeleri için destek vermişler ve önlerini açmışlardır.

İlk dört mezhep imamı, Abdulkadir Geylanî, Şah-ı Naşibent, Buharî, Müslim gibi Hadis otoriteleri, ahir zamanda Üstat Bediüzzaman Said Nursî gibi maneviyat önderleri, -dindar da olsa - zamanlarındaki devlet yöneticilerine uzak durmuşlardır. Ancak onlarla takışmadan müspet icraatlarını takdir ve tebrik, yanlış işlerini tenkit ve ikaz ederek bağımsız, ihlâslı ve başarılı din hizmeti yapmışlardır.

Ülkemizde yakın tarihte Adnan Menderes ve Süleyman Demirel’in başında bulunduğu demokrat yönetimler dönemimde, dinî gruplara müdahale edilmemiş, bilakis önleri........

© Yeni Asya


Get it on Google Play