O dönemlerde ülkemiz, izlenen sağduyulu diplomasi ile yürütülen politikalar sebebiyle uluslararası toplum nezdinde saygın bir konuma yükselmişti.

DEMOKRAT İDARELER İMAJ DÜZELTTİ

O zamanlar Türkiye, demokrasi, hukuk, hürriyetler ve ekonomi yönünden dünyanın parlayan bir yıldızı idi. Başta İslâm âlemi olarak dış dünya, ülkemizi dikkat ve ilgi ile izlemekteydi. Müstebit rejimlerin baskısı altında inleyen Müslüman halklar da, zulümden kurtulup demokrasi ve hürriyetlerine ulaşma yolunda onun yardımını umuyorlardı.

O dönemlerde, daha önce devletimiz adına tek adam, tek parti yönetimlerinin gösterdiği İslâm toplumlarını, özellikle Arapları küçümseyen, görmezden gelen tavır terk edilmiş, onlarla kardeşlik ve dostluğa dayanan sıcak ilişkiler kurulmuştu. Ülkemiz, Müslüman devletlerini bir bütün olarak kucaklamış, aralarındaki ihtilâflarda müdahaleci değil, gerektiğinde arabulucu olmuştu.

Kemalist derin odaklar, 2000’lerin başında değişik ayak oyunlarıyla halkı şaşırtıp, gerçek demokrat güçleri saf dışı bırakarak, yerlerine onlarla rahatlıkla çalışabilecekleri demokrat olmayan siyasîleri iş başına getirmelerinden sonra, Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmedi.

ÜLKENİN DENGELERİ BOZULDU

Bu süreçte izlenen yanlış politikalarla ülkemizin toplumsal huzuru bozulduğu gibi, dış dünya, özellikle İslâm Âlemi ile olan ilişkileri ters gitmeye başladı. Türkiye adına dünya devletlerine, özellikle bir kısım Arap liderlerine yapılan ve diplomasi nezaketine uymayan meydan okumalar, dışarıda ülkemiz aleyhine bir havanın oluşmasına yol açmıştır.

Uluslararası fesat şebekelerinin Ortadoğu’da tutuşturdukları “Arap baharı” fitne ateşine, Türkiye’nin müdahil olmayarak tarafsız kalmasının iyi olacağı, bilhassa Suriye bataklığından uzak durmasının gerektiği yönünde sahanın uzmanları tarafından yapılan iyi niyetli uyarılar dikkate alınmadı.

Suriye rejim muhaliflerine taraf olmanın bedelini çok ağır bir biçimde ödemek zorunda kaldık. Beş Milyon Suriyeli mülteci, çatışmalardan kaçarak ülkemize serbestçe giriş yaptılar ve hiçbir nizam intizama tabi edilmeden gelişigüzel bir şekilde büyük şehirlere dağılarak ağır şartlarda hayatlarını sürdürmeye devam etmektedirler.

HÜRRİYETÇİ BİR TÜRKİYE

Günümüzde dış dünyada demokrasi ve hukukun askıya alındığı, insan hak ve hürriyetlerinin çiğnendiği, tarafsız basının susturulduğu, siyasallaştırılan yargı sopasıyla muhaliflerin sudan bahanelerle tutuklandığı bir Türkiye imajı vardır. Bu imaj ülkemizin hür dünya ve İslâm Âlemi ile ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir.

Çare: Ülkemizin bu hale gelmesine sebep olan siyasîlerden ve tek adam rejimlerinden kurtulup hürriyetçi parlamenter sisteme geçmek acil bir zorunluluktur.

QOSHE - Türkiye’nin dış dünya ile ilişkilerinin dünü bugünü - İbrahim Ersoylu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Türkiye’nin dış dünya ile ilişkilerinin dünü bugünü

4 11
23.02.2024

O dönemlerde ülkemiz, izlenen sağduyulu diplomasi ile yürütülen politikalar sebebiyle uluslararası toplum nezdinde saygın bir konuma yükselmişti.

DEMOKRAT İDARELER İMAJ DÜZELTTİ

O zamanlar Türkiye, demokrasi, hukuk, hürriyetler ve ekonomi yönünden dünyanın parlayan bir yıldızı idi. Başta İslâm âlemi olarak dış dünya, ülkemizi dikkat ve ilgi ile izlemekteydi. Müstebit rejimlerin baskısı altında inleyen Müslüman halklar da, zulümden kurtulup demokrasi ve hürriyetlerine ulaşma yolunda onun yardımını umuyorlardı.

O dönemlerde, daha önce devletimiz adına tek adam, tek parti yönetimlerinin gösterdiği İslâm toplumlarını, özellikle Arapları küçümseyen, görmezden gelen tavır terk edilmiş, onlarla kardeşlik ve dostluğa dayanan sıcak ilişkiler kurulmuştu. Ülkemiz, Müslüman devletlerini bir bütün olarak kucaklamış, aralarındaki ihtilâflarda müdahaleci değil, gerektiğinde arabulucu olmuştu.

........

© Yeni Asya


Get it on Google Play