İlk dönem, 28 Şubat sürecinin devam eden etkileri, asker ve yargı vesayeti, cumhurbaşkanlığında farklı dünya görüşüne sahip birinin oturuyor olması bunların en fazla öne çıkanları ve haklı görünenleriydi.

Zaman içinde bunların çoğu aşıldı. Vesayetler önemli ölçüde kırıldı. 2007’de cumhurbaşkanlığına AKP içinden bir isim seçildi, böylece Çankaya da engel olmaktan çıktı.

Buna rağmen 2008’de AKP’ye açılan kapatma davası vesayet sisteminin en son atraksiyonuydu ve kıl payıyla “direkten döndü.”

Sonrasında AKP’nin, devletin bütün kilit noktalarına “hâkim olmuş gibi” göründüğü, ama bu durumla paralel ve eşzamanlı olarak “devlet”le bütünleştiği bir tablo ortaya çıktı.

Açıkçası, AKP “devletleşti(rildi.)”

Bunu hem söylemlerinde, hem icraatlarında görmek mümkün. Artık MGK’yı ve “gizli anayasa, kırmızı kitap” olarak maruf MGSB’yi sahiplenen, “devlet dili”yle konuşan, terörle mücadelenin başarısını “etkisiz hale getirilmiş terörist sayısı” ile ölçen, 2004 MGK kararının hedef gösterdiği cemaati “terör örgütü” olarak ilan edip 28 Şubatçıların bile yapamadığı antidemokratik, hukuk dışı ve insafsız operasyonlarla masum insanların üzerine giden, “Atatürkçülük” yarışını kimselere bırakmayan bir AKP var.

Gelinen noktada asker ve istihbarat iktidarın kontrolünde gibi görünse de, gerçek durum için, iktidarın bu kurumlar aracılığıyla “derin devlet” tarafından teslim alındığı yorumunu yapmak da pekâlâ mümkün.

Özellikle menhus ve karanlık 15 Temmuz kalkışması gerekçe gösterilerek ilan edilen 20 Temmuz OHAL sürecinde yaşananlar, bu yorumdaki tesbiti doğrulayıp pekiştiriyor.

Sonuçta AKP’nin tek adam sistemine rampalamış olması, bu sürecin en son aşaması.

Tek adam rejimiyle birlikte meydanın Sarayda yuvalanıp iktidar partisine de, Meclise de, yargıya da habire “ayar” veren ekiplere, çetelere, yandaş şirketlere kaldığı; demokrasi ve hukuk prensiplerinden tamamen uzaklaştırılmış ve 28 Şubat’ın çok daha beter şekilde hortlatıldığı bir Türkiye tablosu ortaya çıktı.

Ve AKP, daha doğrusu başındaki “reis” gücü elinde topluyor göründükçe daha çok bütünleştiği statüko tarafından teslim alındı ve bu durum onu halktan, hattâ kendi seçmeninden, tabanından ve dahası partiyi beraber kurduğu kadrolardan bile uzaklaştırdı.

Toplumdaki alternatif arayışının güçlenmesi ve 31 Mart seçiminde sandıktan çıkan netice, AKP’deki bu değişimin de bir sonucu.

QOSHE - AKP: Nereden nereye... - Kâzım Güleçyüz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

AKP: Nereden nereye...

25 36
19.04.2024

İlk dönem, 28 Şubat sürecinin devam eden etkileri, asker ve yargı vesayeti, cumhurbaşkanlığında farklı dünya görüşüne sahip birinin oturuyor olması bunların en fazla öne çıkanları ve haklı görünenleriydi.

Zaman içinde bunların çoğu aşıldı. Vesayetler önemli ölçüde kırıldı. 2007’de cumhurbaşkanlığına AKP içinden bir isim seçildi, böylece Çankaya da engel olmaktan çıktı.

Buna rağmen 2008’de AKP’ye açılan kapatma davası vesayet sisteminin en son atraksiyonuydu ve kıl payıyla “direkten döndü.”

Sonrasında AKP’nin, devletin bütün kilit noktalarına “hâkim olmuş gibi” göründüğü, ama bu durumla paralel ve eşzamanlı olarak “devlet”le bütünleştiği bir tablo ortaya çıktı.

Açıkçası, AKP “devletleşti(rildi.)”

Bunu hem söylemlerinde, hem icraatlarında görmek mümkün.........

© Yeni Asya


Get it on Google Play