Üstad, “Hakikat-ı mutlaka, mukayyet enzar ile ihata edilmez. Kur’an gibi bir nazar-ı külli lâzım ki, ihata etsin.” (Sözler, 25. Söz.713) diyor.

Cenab-ı Hak biz insanlara verdiği birçok his, duygu ve latifeler içinde merak ve şevk duygularını kullanarak garip olayları öğrenmek ve keşfetmek için icabında hayatlarını tehlikeye atabiliyorlar.

Bunu teyid eden bir mektupta (Barla Lahikasında) Üstad Said Nursi, Re’fet ağabeyin sorduğu bir sual üzerine aşağıdaki cevabı veriyor:

“Aziz, sıddık, meraklı kardeşim Re’fet Bey, Mektubunda letâif-i aşereyi(on latifeyi) sual ediyorsun. Şimdi tarikati ders vermek zamanında olmadığımdan, tarik-i Nakşî muhakkiklerinin letâif-i aşereye dair eserleri var. Şimdilik vazifemiz ise, istihrac-ı esrar (sırları ortaya çıkarma) olduğundan, mevcut mesaili nakil değildir.” (Barla Lahikası, s. 470.)

Üzerinde durmak istediğim kelime tamlaması, istihrac-ı esrar(sırları ortaya çıkarma). Bu tamlama için Üstad bizim vazifemiz (Risale-i Nur talebelerinin vazifesi), “sırları-hakikatleri ortaya çıkarmaktır. Başka eserlerde bulunun hakikatleri, söylenenleri nakletmek değildir” diye anlıyorum.

Mesnevi-i Nuriye kitabında haşir ve ahiret konusundan bahsedilirken “Kur’an-ı Kerim’in gösterdiği gayr-ı mütenahi emarelerden istihraç edilen hakikat şudur ki; Hâlıkımız şu muvakkat dünya meşherlerinde daimi olan rububiyetinin sabit karargâhına(yani ahirete) bizleri nakledecektir ve bu seyyal memleketi sermedi bir memlekete tebdil edecektir.” (s., 80) Yine Mesnevi-i Nuriye’de, “Kâinatın tılsımını (yaratılış hakikatini) açıp, ayatını(Allah’ın varlık ve birliğine işaret eden delilleri) keşif ve beyan eden (açıklayan) (s., 57); başta Hz. Peygamber(asm) efendimiz, sahabeler ve diğer peygamberler ve salih kullardır deniliyor. Bunlardan başka, hakikatleri keşfeden ve bunları açıklayanlardan birinin de zamanımızda Risale-i Nur külliyatı olduğunu anlıyoruz.

Bu hakikatlerin aranması ve keşfindeki hayat macerasını Üstad şu şekilde anlatıyor: “Kırk elli sene evvel, Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket ettiği için, hakikatü’l-hakaike karşı ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarikat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünkü aklı, fikri hikmet-i felsefiye ile bir derece yaralıydı, tedavi lâzımdı. Sonra, hem kalben, hem aklen hakikate giden bazı büyük ehl-i hakikatin arkasında gitmek istedi. Baktı, onların her birinin ayrı, cazibedar bir hassası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. İmam-ı Rabbânî de ona gaybî bir tarzda “Tevhid-i kıble et” demiş. Yani, “Yalnız bir üstadın arkasından git.”1 O çok yaralı Eski Said’in kalbine geldi ki: “Üstad-ı hakikî Kur’ân’dır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur” diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garip bir tarzda sülûke başladılar. (...) Hatta ‘“Her bir şeyde Onun bir olduğuna delâlet eden bir delil vardır.”2 hakikatine mazhar olduğunu, Yeni Said’in Risale-i Nur’uyla göstermiş.”

Dipnotlar:

1- İmam-ı Rabbanî, el-Mektubat,

1:87. 75. Mektubat.

2- İbnü’l-Mu’tez’in bir şiirinden alınmıştır.

İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm, 1:24.

QOSHE - İstihrac-ı esrar veya hakikat keşşafları - M. Fahri Utkan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İstihrac-ı esrar veya hakikat keşşafları

4 3
11.01.2024

Üstad, “Hakikat-ı mutlaka, mukayyet enzar ile ihata edilmez. Kur’an gibi bir nazar-ı külli lâzım ki, ihata etsin.” (Sözler, 25. Söz.713) diyor.

Cenab-ı Hak biz insanlara verdiği birçok his, duygu ve latifeler içinde merak ve şevk duygularını kullanarak garip olayları öğrenmek ve keşfetmek için icabında hayatlarını tehlikeye atabiliyorlar.

Bunu teyid eden bir mektupta (Barla Lahikasında) Üstad Said Nursi, Re’fet ağabeyin sorduğu bir sual üzerine aşağıdaki cevabı veriyor:

“Aziz, sıddık, meraklı kardeşim Re’fet Bey, Mektubunda letâif-i aşereyi(on latifeyi) sual ediyorsun. Şimdi tarikati ders vermek zamanında olmadığımdan, tarik-i Nakşî muhakkiklerinin letâif-i aşereye dair eserleri var. Şimdilik vazifemiz ise, istihrac-ı esrar (sırları ortaya çıkarma) olduğundan, mevcut mesaili nakil değildir.” (Barla Lahikası, s. 470.)

Üzerinde durmak istediğim kelime tamlaması, istihrac-ı esrar(sırları ortaya çıkarma). Bu tamlama için Üstad bizim vazifemiz (Risale-i Nur talebelerinin vazifesi), “sırları-hakikatleri ortaya çıkarmaktır. Başka........

© Yeni Asya


Get it on Google Play