Komuta kademesi, güya Madanoğlu Cuntasının önünü almak için harekete geçti. Lâkin, onlar da muhtıra vererek hükümeti istifaya zorladı. Şayet hükümet istifa etmezse, darbe yapıp yönetime el koyacaklarını bir bildiri ile deklare ettiler.

Neticede, seçimle gelen Demirel hükümeti istifa etti. Siyaset kurumu ve nazenin demokrasi çok ağır bir darbe aldı. Kısa ömürlü teknokrat ağırlıklı kabineler kuruldu. Ara rejim, bir süre sonra kara rejime döndü. Hiçbir hükümete güven kalmadı. Koalisyondan da beter yönetimler geldi-gitti. İstikrarsız ucûbe yönetimler, 1980 darbesine bile meze oldu ve malzeme olarak kullanıldı.

*

Cuntacılar ile demokrasi düşmanları birbirinin velinîmeti gibidir. Birbiriyle bilgi alışverişinde bulunur, birbirine destek ve kuvvet verirler. Aynı şekilde, bunlar birbirine karşı şahitlik eden “şıracı ile bozacı” gibidirler. Dahası, bunlarda yalancılık, sahtekârlık, riyakârlık, zulümkârlık had safhada revaç bulur, işlem görür.

Yakın tarihteki tabloları gözümüzün önüne getirince, bütün bunların net resimlerle göründüğünü çok iyi hatırlamaya başlıyoruz. Bilhassa, 12 Eylül Darbesi dönemini…

Darbe cuntası, demokrasiyi yeniden rayına oturtacaklarını, her şeyin daha iyiye doğru gideceğini söyleyip durdular. Oysa, durum tam tersine oldu. Aradan kırk küsûr sene geçtiği halde, ne demokrasi gelişme gösterdi, ne ülke huzura, sükûna erişti. Bu da gösteriyor ki, her darbe, kalkışma, yahut muhtıra, ülkeyi 30-40 yıl geri götürüyor.

İlk demokrasinin (I. Meşrutiyet, 1876) ilân edilmesinden sonraki bütün darbeler, muhtıralar, parlamentonun askıya alınması, yahut fesh edilmesi, maalesef hep aynı zakkum meyvesini verdi. Öyle ki, bunun hayırlı netice veren bir tek istisnası dahi yoktur. Darbelerin tamamı şer ve tahrip hesabına geçti.

*

1908’de yapılan seçimlerinden ardından, Aralık ayında Meclis (30 yıl sonra) yeniden açılmış oldu. Ancak, mutlak çoğunluğunu İttihatçıların teşkil etmiş olduğu parlamentoda, hükümet kuracak kadar olsun “devlet adamı” seviyesinde yetişmiş kabiliyet bulunmuyordu. Zira, mebusların çoğu kendini bilek zoruyla seçtirmiş olup, siyasetin ve bilhassa diplomasinin dilinden pek anlamıyorlardı.

Bu durumda, başka kesimden (bilhassa Ahrar’dan), bürokraside yetişmiş, bilgili, kapasiteli devlet erkânına ihtiyaç hasıl oldu. İşte, duyulan bu ihtiyaç sebebiyle, kabineye tarafsız görünen veya Ahrar’a yakınlıklarıyla bilinen kimseler de dahil olmak suretiyle kabine teşkil edildi.

Ne var ki, alt kademelerde bulunan ve daha ziyade komitacılık ile iş gören İttihatçı militanlar, bu durumu içlerine bir türlü sindiremiyorlardı. Daha doğrusu, meydanda istedikleri gibi at koşturamadıkları için, hükümetin icraatını beğenmiyorlardı...

Bu memnuniyetsizlik, üç ay sonra, yani 1909 Mart’ında had safhaya çıktı. Kısa sürede mason ve dönmelerin kontrolüne girmiş olan İttihatçılar, bu memnuniyetsiz durumdan hemen bir vazife çıkarmaya koyuldular ve meş’ûm “31 Mart Vak’ası”nı tertip ettiler. Peşi sıra, yarı korsan Selanik Ordusunu harekete geçirdiler ve ülke idaresine el koydular.

Böylelikle, idareye el koyma geleneği de başlatılmış oldu. O günden bugüne yapılan bütün askerî ihtilaller, hep aynı ana damarla bağlantılı olduğunu söylemek mümkün.

QOSHE - Demokrasi düşmanı cuntalar - M. Latif Salihoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Demokrasi düşmanı cuntalar

7 1
12.03.2024

Komuta kademesi, güya Madanoğlu Cuntasının önünü almak için harekete geçti. Lâkin, onlar da muhtıra vererek hükümeti istifaya zorladı. Şayet hükümet istifa etmezse, darbe yapıp yönetime el koyacaklarını bir bildiri ile deklare ettiler.

Neticede, seçimle gelen Demirel hükümeti istifa etti. Siyaset kurumu ve nazenin demokrasi çok ağır bir darbe aldı. Kısa ömürlü teknokrat ağırlıklı kabineler kuruldu. Ara rejim, bir süre sonra kara rejime döndü. Hiçbir hükümete güven kalmadı. Koalisyondan da beter yönetimler geldi-gitti. İstikrarsız ucûbe yönetimler, 1980 darbesine bile meze oldu ve malzeme olarak kullanıldı.

Cuntacılar ile demokrasi düşmanları birbirinin velinîmeti gibidir. Birbiriyle bilgi alışverişinde bulunur, birbirine destek ve kuvvet verirler. Aynı şekilde, bunlar birbirine karşı şahitlik eden “şıracı ile bozacı” gibidirler. Dahası, bunlarda yalancılık, sahtekârlık, riyakârlık, zulümkârlık had safhada revaç bulur, işlem görür.

Yakın tarihteki tabloları gözümüzün önüne getirince, bütün bunların net resimlerle göründüğünü çok iyi........

© Yeni Asya


Get it on Google Play