Bu sahada bazı güzel adımlar atılsa da; daha alınacak çok mesafe var.

BIÇAK VE NEŞTER

İnsanın fıtratında hayra da şerre de, iyiye de kötüye de meyil ve kabiliyet var. Kullanma şekline göre netice değişiyor. İmtihan dediğimiz tam da bu zaten...

Bıçak, katilin elinde ölüm aleti olurken; neşter (tıpta kullanılan çok keskin, küçük bıçak) doktorun elinde hayatı kurtarmaya vesile oluyor. Film endüstrisi de öyle. Şerre değil, insanlığın, İslâmın hayrına istihdam edilmeli.

İLK FİLMLER

Ses ve görüntünün kaydedilmesi 1888 yılında başlamış. İlk filmler sessiz ve rastgele görüntüler şeklinde yapılmış. Konulu filmler daha sonra çekilmiş. İlgi görmesi üzerine sinema salonları açılmış.

İlk sesli film 1927 de çekilmiş, 1930’dan sonra tüm filmler sesli olmuş, filmler renklendirilmeye başlamış. 1950-1960 arasında televizyon devreye girmiş.

BEDİÜZZAMAN SİNEMADA

“Kimi, bu sihirli icadı gidip görmeyi günah sayıyor, kimi gidip gördüğünden dolayı tevbe, istiğfar ediyor, kimileri ise bu medeniyet unsurunun yurda girmiş olduğuna seviniyorlardı” diye tasvir edilen ilk zamanlar.

Böyle bir ortamda, 1921 yılında Bediüzzaman’ın talebesi Molla Süleyman ile sinemaya gittiğini öğreniyoruz. Film arasında talebesine soruyor “Ne anladın filmden?” Süleyman “Hiç bir şey Üstad!” diyor.

DÜNYA HAYATINA GÜVENME!

Bediüzzaman bunun üzerine (bilmana), “İşte bu dünya hayatı da, aynen sinema perdesine benzer. Kendisi sabit olmadığı gibi, içindekiler de fâni; hiç durmuyor, sürekli akıp gidiyor. Onun için dünya hayatına hiç güvenme. Hayatlarımız, izlediğimiz bu film kadar kısa ve geçicidir. Ömrümüz sinema perdesindeki görüntüler gibi göz açıp kapayıncaya kadar akıp gidecek, sonra da hesap faslı başlayacak” dediği anlatılır.

‘CANLI CENAZELER!’

Şu değerlendirmesi de ilginç değil mi:

“Ara sıra sinemaya ibret için gittiğimden, İstanbul içindeki (...) insanları, ayakta gezen cenazeler vaziyetinde gördüm.

Hayalim dedi ki: Madem bu kabristanda olanlardan bir kısmı, sinemada, gezer gibi görülüyor; ileride kat’iyen bu kabristana girecekleri, girmiş gibi gör.” (Lem’alar 10.rica)

Ve öyle görüyor... Cezaevi karşısındaki lise öğrencilerinin elli sene sonraki vaziyetlerini, manevî bir sinema ile görüyor ve onların haline ağlıyor!..

KAYIT MELEKLERİ

“İki gözümüz iki kamera gibi; bir ömür x24 saatlik çekimleri ‘flash bellek’ olan hafızamıza eksiksiz kaydetmektedir” diyor Adem Özkan, 4 Kasım 2023 tarihli Yeni Asya’da çıkan yazısında. Ve yeni bir kavramın altını çiziyor: “Eskiden kayıt altına almak sadece yazmakla mümkündü. Onun için ‘Yazıcı Melekler’ denilmiş. Şimdi kamera kayıt sistemleri ‘Yazıcı Meleklere’ yeni bir isim çağrıştırıyor: ‘Kayıt Melekleri.’

DİKKAT!

Kayıt devam ediyor!.. Belki de son kareler... Mükafat veya ceza için, ahirette gösterime girecek olan hayat sinemamızı, ‘mutlu son’ ile bitirmek için son fırsatlar..

QOSHE - Sihirli icat: Sinema - M. Said Zeki
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sihirli icat: Sinema

3 1
13.11.2023

Bu sahada bazı güzel adımlar atılsa da; daha alınacak çok mesafe var.

BIÇAK VE NEŞTER

İnsanın fıtratında hayra da şerre de, iyiye de kötüye de meyil ve kabiliyet var. Kullanma şekline göre netice değişiyor. İmtihan dediğimiz tam da bu zaten...

Bıçak, katilin elinde ölüm aleti olurken; neşter (tıpta kullanılan çok keskin, küçük bıçak) doktorun elinde hayatı kurtarmaya vesile oluyor. Film endüstrisi de öyle. Şerre değil, insanlığın, İslâmın hayrına istihdam edilmeli.

İLK FİLMLER

Ses ve görüntünün kaydedilmesi 1888 yılında başlamış. İlk filmler sessiz ve rastgele görüntüler şeklinde yapılmış. Konulu filmler daha sonra çekilmiş. İlgi görmesi üzerine sinema salonları açılmış.

İlk sesli film 1927 de çekilmiş, 1930’dan sonra tüm filmler sesli olmuş, filmler renklendirilmeye başlamış. 1950-1960 arasında televizyon devreye girmiş.

BEDİÜZZAMAN SİNEMADA

“Kimi, bu sihirli icadı gidip görmeyi günah sayıyor, kimi gidip........

© Yeni Asya


Get it on Google Play