Ehl-i fetret necattır

Mektubat’ta geçen şu ifade bu meseleye başka bir bakış açısı getirir:

“Zaman-ı fetrette, ‘Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız.’12 sırrıyla, ehl-i fetret, ehl-i necattırlar.

Bil’ittifak, teferruattaki hatiatlarından muahazeleri yoktur. İmam-ı Şafiî ve İmam-ı Eş’arîce, küfre de girse, usul-i imanı da bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünkü teklif-i İlâhî irsal ile olur ve irsal dahi ıttıla ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman, enbiya-yı salifenin dinlerini setretmiş; o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevap görür; etmezse azap görmez. Çünkü mahfî kaldığı için hüccet olamaz.”13

Bu ifadeye göre; -fetret dönemine mahsus olmak üzere- cüz-i ihtiyârînin -peygamber gelmediği için-iman konusunda mükellefiyeti söz konusu değil, dine zıt muamelesinden mes’ul değil. Peygamber gelse de “ve irsal dahi ıttıla ile teklif takarrur eder.”, hükmünden hareketle kişinin ıttılası yoksa, haberdar değilse, “mahfî kaldığı için hüccet olamaz”, dolayısıyla Bediüzzaman’ın ifadelerinden genel manada cüz-i ihtiyârînin hayrî muamelesi mümkündür, manasını çıkarabiliriz.

Bir noktayı dikkatten kaçırmamak gerekir ki o da şudur: Her şeyi bilme ve bulmada aklı egemen kılmak, her şeye aklen gitmek ve akla uymayan şeyleri reddetmek Mutezilî yaklaşıma uzanır. Yaratılan her şeyi aklıyla teftiş ederek, hikmetine eremediği şeyleri tenkid ederek aklı ilâhlaştırmak, çok tehlikeli bir yaklaşımdır.14

Cüz-i ihtiyârî bir alettir

Akıl, bir alettir, cüz-i ihtiyârî de. Vahye dayandırılmayıp nefis hesabına kullanılırsa neticede insanı rahatsız eden bir alet olur. Vahye dayanırsa, kâinatın tılsımını açan bir anahtar olur, sahibini saadete ulaştırmaya vesile olur.15

İradenin, vahiy kaynaklı olmaksızın hasenat üreteceğinin mümkün olmadığını iddia etmek Cebrî yaklaşıma ait olur ve vakıaya da ters düşer. Bediüzzaman’ın Bakara, 2/7 Ayeti’nin tefsirinde işlenenden özetle nakledilirse; iradenin dünyada yaptığı hayrî işlerine mükâfaten, Cehennemde de olsa hususî bir ihsana nail olacağından hareketle cüz-i ihtiyârînin “a’mal-i hayriye” si mümkündür hem de vakîdir.

Bediüzzaman’ın hükmü, üç haftadır tartıştığımız konunun, ifrat ve tefrite düşmeden hem vasatı hem de itidal ve istikametli olanıdır, deriz. Eşyanın tabiatına, iradenin vukuatına uygun bir yaklaşımdır, demeliyiz.

Kaldı ki, Kur’ân’a gelinceye kadar öncesi peygamberlerden kaynaklanan nice ahlâkî davranışlar vardır. Fani ve fena iradeden hayrî bir şey neden mümkün olmasın ki?

Dipnotlar:

12 İsra 17/15

13 Nursi, Mektubat, s. 455 (28. Mektup 8. Mesele)

14 Nursi, Sözler, s. 435 (25. Söz)

15 Nursi, Sözler, s. 42 (6. Söz)

QOSHE - Cüz-i ihtiyârînin hayrî bir keşfi, olamaz mı? - 3 - Mehmet Kara (2)
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cüz-i ihtiyârînin hayrî bir keşfi, olamaz mı? - 3

5 7
02.03.2024

Ehl-i fetret necattır

Mektubat’ta geçen şu ifade bu meseleye başka bir bakış açısı getirir:

“Zaman-ı fetrette, ‘Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız.’12 sırrıyla, ehl-i fetret, ehl-i necattırlar.

Bil’ittifak, teferruattaki hatiatlarından muahazeleri yoktur. İmam-ı Şafiî ve İmam-ı Eş’arîce, küfre de girse, usul-i imanı da bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünkü teklif-i İlâhî irsal ile olur ve irsal dahi ıttıla ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman, enbiya-yı salifenin dinlerini setretmiş; o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevap görür; etmezse azap görmez. Çünkü mahfî kaldığı için hüccet olamaz.”13

Bu ifadeye göre; -fetret dönemine mahsus olmak üzere- cüz-i ihtiyârînin -peygamber gelmediği için-iman konusunda mükellefiyeti söz konusu değil, dine zıt muamelesinden mes’ul değil. Peygamber gelse de “ve irsal dahi ıttıla ile........

© Yeni Asya


Get it on Google Play