Zübeyir Ağabey burada, davamıza hizmet etmenin formüllerinden birini veriyor. Dikkat çekici olan nokta, bu söz özelinde; iman hizmeti yapmak için, “okumak”tan başka hiçbir ama hiçbir şartın konulmamış olması. Bu şu demek: Dünyanın en “müsait olmayan” insanı bile olsan, her gün belli sayfada Risale-i Nur okusan, bu dava içinde yerini alacaksın demektir.

Yukarıdaki sözün hakikatini bizzat kendi nefsinde tecrübe etmiş biri olarak yazıyorum. Risale-i Nur’u, –günlük sayfa sayısını peyderpey yükseltmek suretiyle– günde 20 sayfa okuduğum bir zamanda, günlük okumamı evde yetiştiremeyip, işyerinde okumaya mecbur kalmıştım –ki işyerim de en az yoğun zamanlarındaydı–. Dolayısıyla, kitap evde olduğu için, gazetemizin sitesinden okuyacaktım. Gazetemizin sitesindeki Risale-i Nur bölümünde bir sayfada, 2-3 yerde harf hataları gördüm. Bunların ekran görüntüsünü alıp, neşriyatla ilgilenen ağabeylere gönderdim.

Neşriyat biriminden İsmail Tezer Ağabey benimle irtibata geçti ve mealen bana dedi: “Ben sana o eserin tamamının metnini göndersem, bütün eseri tashih edebilir misin?” Memnuniyetle kabul ettim. O eser bitince, diğer esere; diğer eser bitince, öbür esere... Derken Elhamdülillah bütün külliyatın tashihini tamamladık. Lügatçe, indeks, dipnotlar, bir kelimenin aynı eserde farklı yazım şekilleri... Elhamdülillah hepsini, çok da yoğun olmayan bir tempoyla, 2-2,5 senede tamamladık ve tamamladığımız gün, Âşurâ gününe tevafuk etti. O gün, İsmail Tezer ağabeyim mealen şunu söyledi: “Bu işi normalde bir ekip yapıyor. Sen tek başına yaptın.”

Onun bu mealdeki sözü hatırıma geldikçe, Yirmi Birinci Lem’a’daki şu hakikat aklıma geliyor:

“Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.”

Evet, normalde, o zamana kadar hiçbir editörlük tecrübesi olmayan, buna yönelik hiçbir eğitim almamış, Osmanlı Türkçesi bilmeyen, Risale-i Nur külliyatını toplam 4 defa bile bitirmemiş, yayıncılık sektörüne dair hiçbir şey bilmeyen, Risale-i Nur davasında çekirdekten yetişmemiş bir adamı bile Cenab-ı Hak, günlük 20 sayfa Risale-i Nur okuduğu için böyle bir hizmette istihdam ettiyse, elbette bu yazıyı okuyan onca insanı da, Zübeyir Ağabeyin şehadetiyle, günlük 20 sayfa okuduğu takdirde, kendi kabiliyetli olduğu noktalarda iman hizmetinde istihdam edip, şartlarını da hazırlayacaktır.

QOSHE - Günlük okumalar... - Mehmet Kara (2)
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Günlük okumalar...

7 1
10.03.2024

Zübeyir Ağabey burada, davamıza hizmet etmenin formüllerinden birini veriyor. Dikkat çekici olan nokta, bu söz özelinde; iman hizmeti yapmak için, “okumak”tan başka hiçbir ama hiçbir şartın konulmamış olması. Bu şu demek: Dünyanın en “müsait olmayan” insanı bile olsan, her gün belli sayfada Risale-i Nur okusan, bu dava içinde yerini alacaksın demektir.

Yukarıdaki sözün hakikatini bizzat kendi nefsinde tecrübe etmiş biri olarak yazıyorum. Risale-i Nur’u, –günlük sayfa sayısını peyderpey yükseltmek suretiyle– günde 20 sayfa okuduğum bir zamanda, günlük okumamı evde yetiştiremeyip, işyerinde okumaya mecbur kalmıştım –ki işyerim de en az yoğun zamanlarındaydı–. Dolayısıyla, kitap evde olduğu için, gazetemizin sitesinden okuyacaktım. Gazetemizin sitesindeki Risale-i Nur bölümünde bir sayfada, 2-3 yerde harf hataları gördüm. Bunların ekran görüntüsünü alıp, neşriyatla ilgilenen ağabeylere........

© Yeni Asya


Get it on Google Play