O günden bugüne 114 yıl geçmesine rağmen, ona kulak tıkamakta ısrar edenler ve nesiller arasına “anlaşılmazlık” duvarlarını kasten örenler; ördükleri duvarların altında kalacaklar ve iki cihanda bunun hesabını veremeyeceklerdir.

Her alanda âleme ders veren büyük Üstâd’ın derdi ve dâvası ne idiyse, onun sesi olan bu gazetenin de derdi ve dâvası odur. Onun verdiği dersler, hâlâ bütün tazeliğiyle yürürlükte ve o derslere olan ihtiyaç gün geçtikte genişleyerek artmaktadır.

Derdimiz, dersimiz ve dâvâmız; iman ve Kur’ân hakikatleriyle imanımızı ve ahiretimizi kurtarmak ve bu sayede dünyamızı da mamur hale getirmek, insanca yaşamayı insanlık âlemine göstermektir.

Lâkin bizim bu dâvâmız da, demokratik ortam ve zeminlerde müsbet bir metodla sürdürülebilir. Böyle bir ortamın oluşmasına çalışmak, zemin hazırlamak ve devamlılığını sağlamak zarureti, her geçen gün daha bir kaçınılmaz oluyor. Üstâd’ın, talebelerine verdiği son dersinde de, ağırlıklı olarak bu nasihatleri görüyoruz. İşte o dersten bir kaç pasaj: “Asıl mesele bu zamanın cihad-ı manevîsidir. Mânevî tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dahilî asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.”

“Evet, mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyişi muhafaza etmek içindir.”

“Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dahilde ise öyle değildir. Dahildeki hareket, müsbet bir şekilde mânevî tahribata karşı manevî ihlâs sırrıyla hareket etmektir. Hariçteki cihad başka, dahildeki cihad başkadır.”

“Şimdi milyonlar hakikî talebeleri Cenâb-ı Hak bana vermiş. Biz bütün kuvvetimizle dahilde ancak âsâyişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz.” Şimdi acaba Bediüzzaman’a ihsan edilen milyonlarca talebe olarak, bu müsbet yolun neresindeyiz?

Onun; “Kur’ân-ı Hakîmin tilmizlerini ve hâdimlerini ikaz etmek ve aldanmamak için yazılmıştır” dediği, Hücumat-ı Sitte’deki altı tane desiseden sakınma hallerimiz acaba ne haldedir?

Acaba hak ve hakikat yolunda hiçbir inhiraf ve gevşemeye meydan vermeden istikametli hizmete, devam edebiliyor muyuz?

Hazret-i Üstâd’ın, Kur’ândan ve Resulullah’tan (asm) hüve hüvesine hayatına yansıttığı ve hayatımıza tevdi ettiği dersleri hayata geçirmekten uzak görünenler arasında; o dersleri okuyanları da gördükçe üzüntümüz kat kat artıyor. Onları Nur’un şahs-ı manevîsine şikâyet ediyoruz.

QOSHE - Derdimiz-davamız-şikâyetimiz - Mikail Yaprak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Derdimiz-davamız-şikâyetimiz

6 0
08.03.2024

O günden bugüne 114 yıl geçmesine rağmen, ona kulak tıkamakta ısrar edenler ve nesiller arasına “anlaşılmazlık” duvarlarını kasten örenler; ördükleri duvarların altında kalacaklar ve iki cihanda bunun hesabını veremeyeceklerdir.

Her alanda âleme ders veren büyük Üstâd’ın derdi ve dâvası ne idiyse, onun sesi olan bu gazetenin de derdi ve dâvası odur. Onun verdiği dersler, hâlâ bütün tazeliğiyle yürürlükte ve o derslere olan ihtiyaç gün geçtikte genişleyerek artmaktadır.

Derdimiz, dersimiz ve dâvâmız; iman ve Kur’ân hakikatleriyle imanımızı ve ahiretimizi kurtarmak ve bu sayede dünyamızı da mamur hale getirmek, insanca yaşamayı insanlık âlemine göstermektir.

Lâkin bizim bu dâvâmız da, demokratik ortam ve zeminlerde müsbet bir metodla sürdürülebilir. Böyle bir ortamın oluşmasına........

© Yeni Asya


Get it on Google Play