El-Aruri’nin öldürülmesiyle 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’in Gazze’de devam eden işgal girişiminin Lübnan’ın güney sınır bölgesine yayılarak savaşın daha geniş bir alanda şiddetleneceğinden endişe ediliyor.

Ancak Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın 3 Ocak’ta suikasta gösterdiği tepki bazı siyasî analistlerde şaşkınlığa sebep oldu. Her ne kadar Nasrallah, savaşın başlangıcından itibaren sürdürdüğü sert söylemini korusa da, beyanatının muhtevası “BM ve uluslararası sistemin sivilleri koruması gerektiği; Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de faaliyet gösteren İran yanlısı silahlı unsurların birleşik bir vizyonda oldukları; ve bu unsurların Tahran’la aynı çizgide olmalarına rağmen, Tahran’dan da bağımsız oldukları” yönündeydi. Nasrallah “El-Aruri’nin suikastına misillemede bulunacakları” söylemiyle yetindi. Nasrallah’dan beklenen sertlikte açıklama gelmemesinin taktiksel bir davranış olabileceği yorumlanıyor.

Elbette Hizbullah ve Hamas farklı yapılanmalar olmakla birlikte, ortak hedeflerinde İsrail’in olmasında hemfikirler. Fakat El-Aruri suikastını önemli hâle getirense, 2006’da gerçekleşen İsrail-Lübnan/Hizbullah savaşından beri, İsrail’in ilk defa Beyrut’un güneyine füze saldırısında bulunmasıydı. Ayrıca İsrail’in ilk füze saldırısında El-Aruri’yi hedef alması, onun Hamas ile Hizbullah arasındaki irtibatı sağlayan başlıca kişi olmasından kaynaklanıyor.

Bununla birlikte İsrail’in 23 Kasım’da Lübnan’ın güneyine düzenlediği hava saldırısında ölen 5 kişiden biri, Hizbullah’ın özel kuvvetler özelliğindeki Radwan Gücü’nün İkinci Komutanı Abbas Raad olması önem arz ediyor. Birde Raad, Lübnan Parlamentosu’ndaki Hizbullah’ın Milletvekillerinden Muhammed Raad’ın oğluydu.

Yine İsrail’in 25 Aralık’ta Şam’da, İran İslam Devrimi Muhafızları Birliği’nin Kudüs Gücü kıdemli komutanlarından Radhi Musavi’yi suikastla öldürmesinin ardından, 2 Ocak’ta El-Aruri’nin öldürülmesi, Tel-Aviv’in suikastlara devam edeceği ihtimalini arttırıyor. Ölümle neticelenen üç suikasta rağmen, Nasrallah’ın eski açıklamalarıyla karşılaştırıldığında aşırı sert ifadeler kullanmamasında “Hizbullah’ın İsrail’le sınır çatışmasında şiddetin kapsamını kontrolünde tutma stratejisini sürdürdüğü” kuvvetle muhtemeldir.

Diğer taraftan İsrail’in 2006’dan sonra ilk kez Beyrut’un güneyini hedefleyerek füze saldırıları gerçekleştirmesi, “Hamas’la mevcut savaşının Gazze’nin ötesine yayılma riskini göze alabilmeyi denemesidir”. İsrail’in çatışmanın yayılmasıyla bölgesel ve küresel bir çatışmayı tırmandırabileceği sinyalini vermesi ihtimaldir.

Aslında Nasrallah’ın, El-Aruri’nin öldürülmesi hakkındaki beyanatının perde arkasında “Lübnan’ı çok daha geniş ve yıkıcı bir çatışmaya sürüklemeden nasıl karşılık verileceği ve Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarının İsrail’in askerî doktrini üzerindeki derin etkisi” muhtemeldir. Çünkü Tel-Aviv, Gazze’de çok yüksek düzeyde orantısız güç kullanmaktadır. Birde İsrail’in, Hizbullah güçlerini sınırdan ülke içine daha uzağa konuşlandırmaya zorlayabilecek BM Güvenlik Konseyi 11 Ağustos 2006 tarihli ve 1701 sayılı kararının uygulanmasında ısrar etmesinde de endişe duyulduğu ihtimallerdendir. Çünkü bu kararın uygulanmasıyla, Lübnan’da Hizbullah’ın etkisinin azalacağı değerlendiriliyor.

Gazze’nin işgalinde ABD, İngiltere vd. uluslararası güçlerin İsrail’e dolaylı/dolaysız destek vermesi; iç siyasî, sosyo-ekonomik krizleri ülke dışındaki askerî eylemlerle yönetmeyi tercih eden Başbakan Benjamin Netanyahu’nun iktidarda olması gibi sebepler Hizbullah vd. bölgesel grupların muhtemelen daha taktiksel olmasını gerektiriyor.

QOSHE - El-Aruri suikastı ve Hizbullah - Muhammet Örtlek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

El-Aruri suikastı ve Hizbullah

3 2
06.01.2024

El-Aruri’nin öldürülmesiyle 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’in Gazze’de devam eden işgal girişiminin Lübnan’ın güney sınır bölgesine yayılarak savaşın daha geniş bir alanda şiddetleneceğinden endişe ediliyor.

Ancak Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın 3 Ocak’ta suikasta gösterdiği tepki bazı siyasî analistlerde şaşkınlığa sebep oldu. Her ne kadar Nasrallah, savaşın başlangıcından itibaren sürdürdüğü sert söylemini korusa da, beyanatının muhtevası “BM ve uluslararası sistemin sivilleri koruması gerektiği; Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de faaliyet gösteren İran yanlısı silahlı unsurların birleşik bir vizyonda oldukları; ve bu unsurların Tahran’la aynı çizgide olmalarına rağmen, Tahran’dan da bağımsız oldukları” yönündeydi. Nasrallah “El-Aruri’nin suikastına misillemede bulunacakları” söylemiyle yetindi. Nasrallah’dan beklenen sertlikte açıklama gelmemesinin taktiksel bir davranış olabileceği yorumlanıyor.

Elbette Hizbullah ve Hamas farklı yapılanmalar olmakla birlikte, ortak hedeflerinde İsrail’in olmasında hemfikirler. Fakat El-Aruri suikastını önemli hâle getirense, 2006’da gerçekleşen İsrail-Lübnan/Hizbullah savaşından beri, İsrail’in ilk defa Beyrut’un güneyine füze saldırısında........

© Yeni Asya


Get it on Google Play