İsrail’le “İbrahim Anlaşması” imzalayarak “normalleşen” Mısır (1979), Ürdün (1994), Birleşik Arap Emirlikleri-BAE (2021), Bahreyn (2021) ve fiili olarak Suudi Arabistan gibi devletlerin, bölgede Filistin-İsrail barışının sağlanmadan gerçek manada “normalleşme”lerinin pek mümkün olmadığını gösteriyor. Normalleşme anlaşmaları, ağırlıkla Körfez’in Arap ülkeleri ve İsrail arasında bölgesel güvenlik ve ekonomiyi inşa edilmesini hedeflemektedir.

Zikredilen Arap ülkeleri, normalleşerek İsrail karşısında İran’ın tek başına bırakıldığı da değerlendiriliyor. Böylece İsrail’le normalleşen Arap ülkelerinin, Filistinliler’den desteğini çekerek meydana getirdikleri boşluğu İran’ın doldurduğu ileri sürülüyor.

Ayrıca ABD’nin önce kademeli şekilde Irak’tan ve 15 Ağustos 2021’de Afganistan’dan çekilerek Ortadoğu’da oluşturduğu boşluk da, Afrika ve Ortadoğu’ya ilgisi bilinen Rusya ve Çin tarafından doldurulmaya başlandı.

Çin’in her iki bölgeye Kuşak-Yol Projesi kapsamında muhtelif politikaları mevcut. Birde Pekin yönetiminin “önce ticarî, sonra askerî” temelli dış politika argümanı oldukça önemli.

Pekin’in 02 Haziran 2023’te İran, Suudi Arabistan, BAE, Umman ve Çin’in Basra Körfezi güvenliğini sağlamak için ortak donanma kuracağı öğrenildi. Hatta geçtiğimiz 15 Mart 2023’te Çin, Rusya ve İran deniz kuvvetleri Umman Körfezi’nde “Security Bond-2023” isimli ortak tatbikat düzenlemişlerdi.

Rusya ise, St. Petersburg’da 27-28 Temmuz 2023’te ikinci Rusya-Afrika Ülkeleri Zirvesi’ni düzenleyerek, Moskova yönetiminin Afrika ülkelerine “tahıl ihracatı, silah sevkiyatı ve enerji işbirliğini” ilerletme ve yardım sözü vererek, Afrika’daki varlığını güçlendireceği düşünülüyor. Çünkü Rusya, Ukrayna’daki savaşın başlamasından beri, Avrupa ve ABD tarafından muhtelif alanlarda dışlanmıştır. Böylece Moskova Afrika, Çin, İran, Şangay İşbirliği Örgütü, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) gibi uluslararası aktörlerdeki varlığını güçlendirmeye yöneldi.

Hamas-İsrail çatışmasını fırsat olarak değerlendiren ABD’nin toplam 300 adet savaş uçağı yüklü üç uçak gemisiyle bölgeye gelmesi, Washington’un tekrar Ortadoğu’ya dönüşü biçiminde yorumlanıyor. ABD’nin dönüşü, İsrail’e destek anlamına geliyor. Ama birde İran’a, Rusya’ya ve Çin’e karşı gözdağı manasına da içeriyor.

Diğer taraftan İran uzun yıllar bölgesel nüfuzunu pekiştirme ve muhtelif gruplar üzerinden vekil yoluyla siyaset izliyor. Ortadoğu’nun iki ezeli rakibi Suudi Arabistan ve İran, Çin’in aracılığıyla 10 Mart 2023’te anlaşmaya vardılar. Bu, Suudi Arabistan’ın İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki devlet dışı aktörler ağını üstü kapalı tanıdığına işarettir.

7 Ekim’de başlayan çatışmaların ardından, ABD’nin Güney Kore’de dondurulan İran’a ait 6 milyar doların, daha önce Tahran’ın gözaltına aldığı beş ABD vatandaşının serbest bırakılmasına karşılık, para transferine 9 Ekim’de izin vermişti. Aynı zamandan ABD’de tutulan beş İranlı’nın da ülkeden ayrılması sağlanmıştı.

7 Ekim’den beri, İran’ın çatışmalara direkt müdahil olmak istemediği muhtemeldir. Fakat İran’ın Lübnan, Suriye, Irak, Yemen, Gazze ve Batı Şeria’daki müttefik unsurlarının İsrail karşısında yer alması kaçınılmazdır. Hâl-i hazırda Lübnan’daki İran yanlısı Hizbullah açıkça İsrail karşısındadır. Yine de İran bölgede yaklaşık otuz yıldır inşa ettiği varlığına gelebilecek tehdit karşısında, yapacağı müdahalenin savaşı daha da derinleştireceğini biliyordur.

Dolayısıyla İsrail’i açıktan destekleyen Batılı aktörler, bölgesel savaş üzerinden tüm dünyayı olumsuz etkileyebilecek bir uluslararası ortamın sorumlusu olabilirler.

QOSHE - Filistin-İsrail çatışması ve değişen bölgesel dinamikler-2 - Muhammet Örtlek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Filistin-İsrail çatışması ve değişen bölgesel dinamikler-2

2 5
14.11.2023

İsrail’le “İbrahim Anlaşması” imzalayarak “normalleşen” Mısır (1979), Ürdün (1994), Birleşik Arap Emirlikleri-BAE (2021), Bahreyn (2021) ve fiili olarak Suudi Arabistan gibi devletlerin, bölgede Filistin-İsrail barışının sağlanmadan gerçek manada “normalleşme”lerinin pek mümkün olmadığını gösteriyor. Normalleşme anlaşmaları, ağırlıkla Körfez’in Arap ülkeleri ve İsrail arasında bölgesel güvenlik ve ekonomiyi inşa edilmesini hedeflemektedir.

Zikredilen Arap ülkeleri, normalleşerek İsrail karşısında İran’ın tek başına bırakıldığı da değerlendiriliyor. Böylece İsrail’le normalleşen Arap ülkelerinin, Filistinliler’den desteğini çekerek meydana getirdikleri boşluğu İran’ın doldurduğu ileri sürülüyor.

Ayrıca ABD’nin önce kademeli şekilde Irak’tan ve 15 Ağustos 2021’de Afganistan’dan çekilerek Ortadoğu’da oluşturduğu boşluk da, Afrika ve Ortadoğu’ya ilgisi bilinen Rusya ve Çin tarafından doldurulmaya başlandı.

Çin’in her iki bölgeye Kuşak-Yol Projesi kapsamında muhtelif politikaları mevcut. Birde Pekin yönetiminin “önce ticarî, sonra askerî” temelli dış politika argümanı oldukça önemli.

Pekin’in 02 Haziran 2023’te İran, Suudi Arabistan, BAE, Umman ve Çin’in Basra Körfezi güvenliğini........

© Yeni Asya


Get it on Google Play