Gel, bugün nevruz-u sultanîdir. (HÂŞİYE) Bir tebeddülât olacak, acib işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahraya gidip bir seyran ederiz.

İşte bak, ahali de bu tarafa geliyorlar. Bak, bir sihir var; o binalar birden harap oldular, başka bir şekil aldı. Bak, bir mu’cize var; o harap olan binalar birden burada yapıldı. Âdeta bu hâlî bir çöl, bir medenî şehir oldu. Bak, sinema perdeleri gibi, her saat başka bir âlem gösterir, başka bir şekil alır.

Buna dikkat et ki; o kadar karışık, sür’atli, kesretli, hakikî perdeler içinde ne kadar mükemmel bir intizam vardır ki, her şey yerli yerine konuluyor. Hayalî sinema perdeleri dahi bunun kadar muntazam olamaz. Milyonlar mâhir sihirbazlar dahi bu sanatları yapamazlar. Demek, bize görünmeyen o padişahın çok büyük mu’cizeleri vardır.

Ey sersem! Sen diyorsun: “Nasıl bu koca memleket tahrip edilip, başka yere kurulacak?”

İşte görüyorsun ki, her saat, senin aklın kabul etmediği o tebdil-i diyar gibi, çok inkılâblar, tebdiller oluyor. Şu toplanmak, dağılmak ve şu hâllerden anlaşılıyor ki, bu görünen sür’atli içtimalar, dağılmalar, teşkiller, tahripler içinde başka bir maksat var. Bir saatlik içtima için on sene kadar bir masraf yapılıyor. Demek bu vaziyetler maksud-u bizzat değiller; bir temsildir, bir taklittirler; o zat, mu’cize ile yapıyor. Tâ suretleri alınıp terkip edilsin ve neticeleri hıfzedilip yazılsın; nasıl ki, manevra meydan-ı imtihanının her şeyi kaydediliyordu ve yazılıyordu.

Demek, bir mecma-ı ekberde muamele, bunlar üzerine devam edip dönecek. Hem bir meşher-i a’zamda daimî gösterilecek. Demek, şu geçici, kararsız vaziyetler; sabit suretler, bâkî meyveler veriyorlar.

Demek, bu ihtifâlât bir saadet-i uzmâ, bir mahkeme-i kübra, bilmediğimiz ulvî gayeler içindir.

HÂŞİYE: Bu Suretin remzini Dokuzuncu Hakikat’te göreceksin. Meselâ, Nevruz günü bahar mevsimine işarettir; çiçekli, yeşil sahra ise bahar mevsimindeki rûy-i zemindir. Değişen perdeler, manzaralar ise fasl-ı baharın ibtidasından yazın intihasına kadar, Sâni-i Kadîr-i Zülcelâl’in, Fâtır-ı Hakîm-i Zülcemal’in kemâl-i intizam ile değiştirdiği ve kemâl-i rahmet ile tazelendirdiği ve birbiri arkasında gönderdiği mevcudat-ı bahariye tabakàtına ve masnuat-ı sayfiye taifelerine ve erzak-ı hayvaniye ve insaniyeye medar olan mat’ûmâta işarettir.

Sözler, Onuncu Söz, s. 74

LÛ­GAT­ÇE:

Fâtır-ı Hakîm-i Zülcemal: her şeyi bir maksada uygun ve hikmetle, benzersiz bir şekilde yaratan, güzellik sahibi Allah.

ibtida: başlangıç.

ihtifâlât: törenler, merasimler.

intiha: son.

kesretli: sayıca fazla.

masnuat-ı sayfiye: yaz mevsiminde sanatla yaratılan varlıklar.

mat’ûmât: yiyecekler.

mecma-ı ekber: en büyük toplanma yeri; mahşer.

meşher-i a’zam: çok büyük sergi yeri.

nevruz-u sultanî: sultanın ilân ettiği bahar bayramı.

rûy-i zemin: yeryüzü.

saadet-i uzmâ: en büyük ebedî mutluluk.

Sâni-i Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz celâl ve kudret sahibi olan ve her şeyi bir izzet, heybet ve hikmet ile yaratıp, sanat ile donatan Allah.

seyran: gezinme, gezinti.

tebdil-i diyar: yer değiştirme, göç.

tebeddülât: değişiklikler.

QOSHE - Gel, bugün nevruz-u sultanîdir - Risale-i Nurdan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gel, bugün nevruz-u sultanîdir

6 6
21.03.2024

Gel, bugün nevruz-u sultanîdir. (HÂŞİYE) Bir tebeddülât olacak, acib işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahraya gidip bir seyran ederiz.

İşte bak, ahali de bu tarafa geliyorlar. Bak, bir sihir var; o binalar birden harap oldular, başka bir şekil aldı. Bak, bir mu’cize var; o harap olan binalar birden burada yapıldı. Âdeta bu hâlî bir çöl, bir medenî şehir oldu. Bak, sinema perdeleri gibi, her saat başka bir âlem gösterir, başka bir şekil alır.

Buna dikkat et ki; o kadar karışık, sür’atli, kesretli, hakikî perdeler içinde ne kadar mükemmel bir intizam vardır ki, her şey yerli yerine konuluyor. Hayalî sinema perdeleri dahi bunun kadar muntazam olamaz. Milyonlar mâhir sihirbazlar dahi bu sanatları yapamazlar. Demek, bize görünmeyen o padişahın çok büyük mu’cizeleri vardır.

Ey sersem! Sen diyorsun: “Nasıl bu koca memleket tahrip edilip, başka yere kurulacak?”

İşte görüyorsun ki, her saat, senin aklın kabul etmediği o tebdil-i diyar gibi, çok inkılâblar, tebdiller oluyor. Şu toplanmak, dağılmak ve şu........

© Yeni Asya


Get it on Google Play