Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları “Bismillâh” der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. “Allah namına, Rahman namına” der; her şey ona musahhar olur.

Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühuletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor. Ve diyor ki: “En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yı Mûsâ (as) gibi, [‘Asanı taşa vur!’ dedik. (Bakara Suresi: 60)] emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazenin yapraklar, birer a’zâ-yı İbrahim (as) gibi, ateş saçan hararete karşı, ‘[Ey ateş! Serin ve selâmetli ol. (Enbiya Suresi: 69)]’ ayetini okuyorlar.”

Madem her şey manen “Bismillâh” der, Allah namına Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, “Bismillâh” demeliyiz. Allah namına vermeliyiz. Allah namına almalıyız. Öyle ise, Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.

Suâl: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah ne fiyat istiyor?

Elcevap: Evet, o Mün’im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise, üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.

Başta “Bismillâh” zikirdir. Âhirde “Elhamdülillâh” şükürdür. Ortada, bu kıymettar harika-i sanat olan nimetler Ehad, Samed’in mu’cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.

Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise; öyle de, zâhirî mün’imleri medih ve muhabbet edip, Mün’im-i Hakikî’yi unutmak ondan bin derece daha belâhettir.

Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle, vesselâm.

Sözler, Birinci Söz, s. 19-20

LÛ­GAT­ÇE:

âb-ı hayat: hayat suyu; hayat için lüzumlu sıvı.

belâhet: ahmaklık, düşüncesizlik.

ebleh: ahmak, aptal.

Ehad: bir ve tek olan Allah, her bir şeyde birliği tecellî eden Allah.

intişâr: yayılma, dağılma.

kemâl-i sühulet: tam bir kolaylık.

musahhar: boyun eğdirilmiş, emir ve itaat altına alınmış.

Mün’im-i Hakikî: nimetin hakikî sahibi ve vereni, Allah.

salâbet: sağlamlık, sertlik.

Samed: her şey kendisine muhtaç olduğu hâlde, kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah.

şakk etmek: yarmak, bölmek.

tabiiyyun: her şeyin yapılış ve icadını tabiata verenler; tabiat felsefecileri.

tablacı: tabla ile sunan, takdim eden; tabla ile mal satan,

QOSHE - Her şey manen “Bismillâh” der - Risale-i Nurdan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Her şey manen “Bismillâh” der

13 14
04.03.2024

Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları “Bismillâh” der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. “Allah namına, Rahman namına” der; her şey ona musahhar olur.

Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühuletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor. Ve diyor ki: “En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yı Mûsâ (as) gibi, [‘Asanı taşa vur!’ dedik. (Bakara Suresi: 60)] emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazenin yapraklar, birer a’zâ-yı İbrahim (as) gibi, ateş saçan hararete karşı, ‘[Ey ateş! Serin ve selâmetli ol. (Enbiya Suresi: 69)]’ ayetini okuyorlar.”

Madem her........

© Yeni Asya


Get it on Google Play