Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan tekrar ile “Hâlâ şükretmezler mi? • Hâlâ şükretmezler mi?” (Yâsin Suresi: 35, 73.) “Şükredenleri elbette mükâfatlandıracağız.” (Âl-i İmran Suresi: 145.) “Şükrederseniz elbette daha çok veririm.” (İbrahim Suresi: 7.) “Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.” (Zümer Suresi: 66.) gibi ayetlerle gösteriyor ki Hâlık-ı Rahman’ın ibadından istediği en mühim iş şükürdür. Furkan-ı Hakîm’de gayet ehemmiyetle şükre davet eder ve şükür etmemekliği, nimetleri tekzip ve inkâr suretinde gösterip, “Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?” fermanıyla, Sure-i Rahman’da şiddetli ve dehşetli bir surette otuz bir defa şu ayetle tehdit ediyor, şükürsüzlüğün bir tekzip ve inkâr olduğunu gösteriyor.

Evet, Kur’ân-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor; öyle de, Kur’ân-ı kebîr olan şu kâinat dahi gösteriyor ki netice-i hilkat-i âlemin en mühimmi şükürdür. Çünkü kâinata dikkat edilse görünüyor ki kâinatın teşkilâtı şükrü intâc edecek bir surette, her bir şey bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor. Güya şu şecere-i hilkatin en mühim meyvesi şükürdür. Ve şu kâinat fabrikasının çıkardığı mahsulâtın en a’lâsı şükürdür.

Çünkü hilkat-ı âlemde görüyoruz ki mevcudat-ı âlem bir daire tarzında teşkil edilip, içinde nokta-i merkeziye olarak hayat halk edilmiş. Bütün mevcudat hayata bakar, hayata hizmet eder, hayatın levazımatını yetiştirir. Demek kâinatı halk eden Zat, ondan o hayatı intihap ediyor.

Sonra görüyoruz ki zîhayat âlemlerini bir daire suretinde icad edip, insanı nokta-i merkeziyede bırakıyor. Âdeta zîhayatlardan maksud olan gayeler onda temerküz ediyor; bütün zîhayatı onun etrafına toplayıp ona hizmetkâr ve musahhar ediyor, onu onlara hâkim ediyor. Demek Hâlık-ı Zülcelâl, zîhayatlar içinde insanı intihap ediyor, âlemde onu irade ve ihtiyar ediyor.

Mektubat, 28. Mektub, s. 424

LÛ­GAT­ÇE:

a’lâ: en iyi, en mükemmel.

Hâlık-ı Rahman: yarattıklarının rızkını veren merhametli yaratıcı, Allah.

halk etmek: yaratmak.

hilkat-ı âlem: âlemin yaratılışı.

ibad: abdler, kullar, ibadet edenler.

intâc etmek: netice vermek, sonuç vermek.

intihap etmek: seçmek.

Kur’ân-ı kebîr: büyük Kur’ân.

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla akılları benzerini yapmaktan âciz bırakan Kur’ân-ı Kerîm.

musahhar etmek: boyun eğdirmek, emri altına almak.

netice-i hilkat: yaratılışın neticesi.

netice-i hilkat-i âlem: âlemin, kâinatın yaratılış neticesi, gayesi.

şecere-i hilkat: yaratılış ağacı.

zîhayat: hayat sahibi.

QOSHE - Kâinat ağacının en mühim meyvesi şükürdür - Risale-i Nurdan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kâinat ağacının en mühim meyvesi şükürdür

11 16
17.04.2024

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan tekrar ile “Hâlâ şükretmezler mi? • Hâlâ şükretmezler mi?” (Yâsin Suresi: 35, 73.) “Şükredenleri elbette mükâfatlandıracağız.” (Âl-i İmran Suresi: 145.) “Şükrederseniz elbette daha çok veririm.” (İbrahim Suresi: 7.) “Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.” (Zümer Suresi: 66.) gibi ayetlerle gösteriyor ki Hâlık-ı Rahman’ın ibadından istediği en mühim iş şükürdür. Furkan-ı Hakîm’de gayet ehemmiyetle şükre davet eder ve şükür etmemekliği, nimetleri tekzip ve inkâr suretinde gösterip, “Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?” fermanıyla, Sure-i Rahman’da şiddetli ve dehşetli bir surette otuz bir defa şu ayetle tehdit ediyor, şükürsüzlüğün bir tekzip ve inkâr olduğunu gösteriyor.

Evet, Kur’ân-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor; öyle de, Kur’ân-ı kebîr olan şu kâinat dahi........

© Yeni Asya


Get it on Google Play