Ezcümle: Bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan eşcar yerinde durup, onların rızıkları onlara koşup geliyor. Hayvanat, hırs ile rızıklarının peşinde koştuklarından, ağaçlar gibi mükemmel beslenmiyorlar.

Hem hayvanat nev’inden balıkların, en aptal, iktidarsız ve kum içinde bulunduğu halde mükemmel beslenmesi ve umumiyetle semiz olarak görünmesi; maymun ve tilki gibi zeki ve muktedir hayvanat sû-i maişetinden alîz ve zayıf olması gösteriyor ki vasıta-i rızık, iktidar değil, iftikardır.

Hem insanî olsun, hayvanî olsun, bütün yavruların hüsn-ü maişeti ve süt gibi hazine-i Rahmetin en latif bir hediyesi, umulmadık bir tarzda, onlara zaaf ve aczlerine şefkaten ihsan edilmesi ve vahşî canavarların dıyk-ı maişetleri dahi gösteriyor ki vesile-i rızk-ı helâl acz ve iftikardır, zekâ ve iktidar değildir.

Hem dünyada, milletler içinde şiddet-i hırs ile meşhur olan Yahudi milletinden daha ziyade rızık peşinde koşan olmuyor. Halbuki zillet ve sefalet içinde en ziyade sû-i maişete onlar maruz oluyorlar. Onların zenginleri dahi süflî yaşıyorlar. Zaten riba gibi gayr-i meşru yollarla kazandıkları mal, rızk-ı helâl değil ki meselemizi cerh etsin.

Hem çok ediplerin ve çok ulemanın fakr-ı hali ve çok aptalların servet ve gınâsı dahi gösteriyor ki celb-i rızkın medarı zekâ ve iktidar değildir; belki acz ve iftikardır, tevekkülvârî bir teslimdir ve lisan-ı kàl ve lisan-ı hal ve lisan-ı fiil ile bir duadır.

İşte bu hakikati ilân eden “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır. (Zâriyât Suresi: 58)” ayeti, bu davamıza o kadar kavî ve metin bir bürhandır ki bütün nebatat ve hayvanat ve etfal lisanıyla okunuyor. Ve rızık isteyen her taife, şu ayeti lisan-ı hal ile okuyor.

Madem rızık mukadderdir ve ihsan ediliyor ve veren de Cenab-ı Hak’tır; O hem Rahîm, hem Kerîm’dir; Onun rahmetini ittiham etmek derecesinde ve keremini istihfaf eder bir surette, gayr-i meşru bir tarzda yüz suyu dökmekle, vicdanını, belki bazı mukaddesatını rüşvet verip menhus, bereketsiz bir mal-ı haramı kabul eden düşünsün ki ne kadar muzaaf bir divaneliktir!

Mektubat, s. 493

LÛ­GAT­ÇE:

beyyinat: deliller.

dıyk-ı maişet: geçim darlığı.

eşcar: ağaçlar.

hüsn-ü maişet: güzel ve rahat geçinme.

iftikar: ihtiyacı bulunma, ihtiyacı

olduğunu ortaya koyma.

istihfaf etmek: küçümsemek, hafife almak.

mukadder: Allah tarafından ezelde belirlenip

takdir edilen, alın yazısında bulunan.

muzaaf: kat kat.

riba: faiz.

QOSHE - Rızık mukadderdir, veren de Cenab-ı Hak’tır - Risale-i Nurdan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Rızık mukadderdir, veren de Cenab-ı Hak’tır

18 12
05.03.2024

Ezcümle: Bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan eşcar yerinde durup, onların rızıkları onlara koşup geliyor. Hayvanat, hırs ile rızıklarının peşinde koştuklarından, ağaçlar gibi mükemmel beslenmiyorlar.

Hem hayvanat nev’inden balıkların, en aptal, iktidarsız ve kum içinde bulunduğu halde mükemmel beslenmesi ve umumiyetle semiz olarak görünmesi; maymun ve tilki gibi zeki ve muktedir hayvanat sû-i maişetinden alîz ve zayıf olması gösteriyor ki vasıta-i rızık, iktidar değil, iftikardır.

Hem insanî olsun, hayvanî olsun, bütün yavruların hüsn-ü maişeti ve süt gibi hazine-i Rahmetin en latif bir hediyesi, umulmadık bir tarzda, onlara zaaf ve aczlerine şefkaten ihsan edilmesi ve vahşî canavarların dıyk-ı maişetleri dahi gösteriyor ki vesile-i rızk-ı helâl acz ve iftikardır, zekâ ve iktidar değildir.

Hem dünyada, milletler içinde........

© Yeni Asya


Get it on Google Play