Doğru Siyasetin Yolları

Öncelikle, makbul bir iman için hürriyet şarttır. Yani imanda zorlama makbul değildir, caiz de değildir. Bediüzzaman meşrutiyeti de “meşveret sistemi” olarak tanımlıyor.

Ve bu sistemi devlet yönetiminin ruhu ve özü sayıyor.

Bediüzzaman insanlığa hürriyeti getirenin Kur’ân olduğunu ve Kur’ân’ın devlet yönetiminde meşvereti emrettiğini çoğu risalelerinde adeta haykırıyor ve selef-i salihinden tevarüsle doğru siyasetin yollarını ve usullerini gösteriyor.

Eski Said döneminde hürriyet-i şer’iyeyi ve meşrutiyet-i meşruayı savunan Bediüzzaman, Üçüncü Said döneminde, “hürriyet-i şer’iye” manasına en yakın gördüğü Demokrasiyi destekliyor.

Çünkü Bediüzzaman irsiyet olarak Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin’in (ra) evladı olduğu gibi, dava olarak da Hazret-i Hasan’dan (ra) hilafet-i maneviye davasına ve Hazret-i Hüseyin’den (ra) hürriyet-i şer’iye davasına hamildir. Hürriyet-i şer’iye davasını 1950’den sonra “demokrasi” veya “demokratlık” adıyla güncelliyor1 ve kısmen Demokrat Parti’ye tatbik ediyor. On sene boyunca örnek bir seçmen duruşu sergiliyor. Bazen yol gösteriyor, bazen uyarıyor, bazen takdir ediyor.

“Vazifemiz siyaseti dine alet ve dost yapmaktır.”2 Diyor.

Kur’ân Meşvereti Emreder

Bediüzzaman, meşveretin zıttının rey-i vahit olduğunu kaydediyor. Rey-i vahit bazen tek adamın, bazen tek zümrenin görüş ve kanaatlerinin bütüne hâkim kılınmasıdır. Oysa bu durum, şeriatın ruhuna aykırıdır.

Çünkü tek adam, görüşlerinde isabetsiz olabilir. Ama meşveret bütünü yansıttığından yanılmaz, isabetsiz olmaz! Kur’ân bu nedenle rey-i vahidi değil, meşvereti emrediyor.3

Öte yandan bir kişinin kendi görüş ve kanaatlerini hâkim kılma teşebbüsü istibdadın ta kendisidir. İstibdat ise bir semm-i katildir. Yani öldürücü bir zehirdir.4 Şeriatın ruhuna istibdat da aykırıdır.5

Meşveretin hakim olduğu bir yönetim sisteminde kuvvet değil, hak üstündür!

Bu sistem cehaletle değil; ilimle, marifetle, bilgiyle ve hikmetle yaşar. Bu sistemin dili kin, nefret, husumet, adavet ve düşmanlık değil; sevgi, merhamet ve muhabbettir. Bu sistemde şahsın aklı değil; meşveretin ortak aklı ile vücut bulmuş kanun esas alınır. Bu sistem bir adamın millete hâkim olması değil, milletin kendi yönetimine hâkim olmasıdır.6

Bediüzzaman’a göre biz eğer meşvereti esas alan bir hürriyet anlayışını siyasette hâkim kılabilirsek, bu âlem-i İslam’ın da hürriyetine sebep olacaktır.7

Demokrasi Çözüm Üretmektir

Bediüzzaman dört halifenin, Cumhuriyet ve hürriyet-i vicdan manasını kemaliyle uyguladıklarını, “fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri”8 olduklarını ifade ediyor.

Ve kendisinin de bu manada dindar bir Cumhuriyetçi olduğunu kaydediyor.

Aslında bizim temel problemimiz, ilk dört halifenin otuz yıllık dönemi hariç olmak üzere, o gün bu gündür farklı kılıklarda tezahür eden rey-i vahide boyun eğme ve aklımızı başımızdan çıkarıp işlevsiz kılma hastalığıdır.

Adı ister padişahlık, ister halifelik, ister cumhuriyet, ister demokrasi olsun; rey-i vahide mahkûm edildiği anda derman olmaktan çıkıyor, kendisi dert oluyor!

Oysa demokrasi çok kafaların aynı meseleyi kendi dertleri sayması ve çözüm üretmesidir.

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayat, s. 567; Emirdağ Lahikası-II, s. 386, 392; Beyanat ve Tenvirler, s. 211, 232;

2- Emirdağ Lahikası-II, s. 264; Beyanat ve Tenvirler, s. 134

3- Âl-i İmran Suresi: 159; Şûra Suresi: 38

4- Beyanat ve Tenvirler, s. 36

5- Beyanat ve Tenvirler, s. 48

6- Beyanat ve Tenvirler, s. 39

7- Beyanat ve Tenvirler, s. 42

8- Beyanat ve Tenvirler, s. 186

QOSHE - Sosyal yaralarımıza Kur’ândan çözümler - Süleyman Kösmene
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sosyal yaralarımıza Kur’ândan çözümler

12 7
23.04.2024

Doğru Siyasetin Yolları

Öncelikle, makbul bir iman için hürriyet şarttır. Yani imanda zorlama makbul değildir, caiz de değildir. Bediüzzaman meşrutiyeti de “meşveret sistemi” olarak tanımlıyor.

Ve bu sistemi devlet yönetiminin ruhu ve özü sayıyor.

Bediüzzaman insanlığa hürriyeti getirenin Kur’ân olduğunu ve Kur’ân’ın devlet yönetiminde meşvereti emrettiğini çoğu risalelerinde adeta haykırıyor ve selef-i salihinden tevarüsle doğru siyasetin yollarını ve usullerini gösteriyor.

Eski Said döneminde hürriyet-i şer’iyeyi ve meşrutiyet-i meşruayı savunan Bediüzzaman, Üçüncü Said döneminde, “hürriyet-i şer’iye” manasına en yakın gördüğü Demokrasiyi destekliyor.

Çünkü Bediüzzaman irsiyet olarak Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin’in (ra) evladı olduğu gibi, dava olarak da Hazret-i Hasan’dan (ra) hilafet-i maneviye davasına ve Hazret-i Hüseyin’den (ra) hürriyet-i şer’iye davasına hamildir. Hürriyet-i şer’iye davasını 1950’den sonra “demokrasi” veya “demokratlık” adıyla güncelliyor1 ve kısmen Demokrat Parti’ye tatbik ediyor. On sene boyunca örnek bir seçmen duruşu sergiliyor. Bazen yol gösteriyor, bazen uyarıyor, bazen takdir ediyor.

“Vazifemiz siyaseti dine alet ve dost yapmaktır.”2 Diyor.........

© Yeni Asya


Get it on Google Play